Her annenin derdi: Hadi! Hadi!
“ÇOCUKLARDA çok olup da yetişkinlerde neredeyse hiç olmayan şey nedir?” diye sorarak başlıyorum. Benim cevabım “zaman”... Sabah uyandığım anda başlıyor zamana karşı yarışım. Haftanın günlerinde de, hafta sonunda da hep yarışıyorum zamanla.
“Hadi yüzünü yıka oğlum.”
“Hadi kahvaltıya gel.”
“Hadi kahvaltını et.”
“Hadi ayakkabılarını giy.”
Oyalanma, sağa sola bakma, oyunlara dalma, bana uzun uzun bir şeyler anlatma! Hadi daha evden çıkacağız, seni okula kendimi işe yetiştireceğim, sonra işe gittiğimde sana yetişmek için acele ediyor olacağım, eve döndüğümde yemeye, yemekten sonra uykuya yetişeceğiz, daha çok işimiz var ve hiç bitmeyecek bu işler. Bir tek uykuda acelemiz yok; keyfini çıkaralım çünkü sabah yine her şey en baştan başlayacak.
Anne olmak bu açıdan korkunç bir şey! Zamanla yarışımdan, bitmeyen “hadi”lerimden ben sıkılıyorum, Uzay ne yapsın... O bunu normal sanıyor; anne böyleyse hayat böyledir sanıyor ve gittikçe daha çok adapte oluyor yetişme sistemine. Yolda durup bir salyangozun başında saatler geçiremeyeceğimizi biliyor. Yine de bir şansını deniyor.
Dur Uzay! Ben sana “hadi” diyeceğim, sen yine de dur! Ben anneyim, ben yetişkinim. Hep acelem var, zamanla yarışım var, olduğum yerde durmayı, durduğum yerde olmayı unutmuşum çoktandır, ama sen salyangozları görünce yine de dur ve hatta beni de zorla durmaya... Ve bazen, bir yere yetişmemiz gerekmediğinde o zaman duralım beraber. Minik bir salyangoza bakarken etraftaki diğer salyangozları da görelim, hem yağmurun yaklaştığını da anlarız o zaman...
Acele etmeyelim. Ben sana bakıp bitmeyen telaşımdan bir utanayım; şehir yaşamına söyleneyim, sonra da gidip birtakım meditasyon kurslarında birileri bana ”an”da olmayı öğretsin diye bekleyeyim.
Peki, ben sana bu kadar çok "hadi" demesem; sen kalır mısın büyüdüğünde de şu an olduğun gibi? Resim yaparken resim dışındaki her şeyi unutup, suyla oynarken kendini sadece suya verip kaldığın şu halin sürer mi yaşın büyüdüğünde de? Yoksa benim “hadi”lerim seni de büyüdüğünde bana benzetecek ve meditasyon kurslarına mı gönderecek? “Benim neden zamanım yok, zamanım nerede, kim çalmış zamanımı?” diye mi düşüneceksin. “Mecbur muyum durmadan ‘hadi’lemeye ve sonra da bunlar yüzünden kendimi kötü hissetmeye?” mi diyeceksin benim gibi... Deme!
Sen en iyisi sık sık dur, beni de durdur ve hatırlat, aslında neyin önemli olduğunu. Yaşasın salyangozun duyargaları!
Not: Zaman tasarrufu fabrikasında çalışan Duman adamlarla mücadele eden Momo(*) demişti ki: “Günlük yaşam içinde birçok büyük sır vardır. Herkesin bunda bir payı bulunur ve herkes bunu bilir, ama pek az kimse konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır, zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı, uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.”
(*) Momo: Michael Ende’nin aynı isimli kitabındaki çocuk kahraman - Kabalcı Yayınevi.
YORUMLAR