Ebelerin değişimi, doğumun dönüşümü
Bazı şeyler göründükleri kadar basit değildir. Son yıllarda sıkça dile gelen konulardan biri artan sezaryen oranları. Sağlık Bakanlığı “2015 Yılı Performans Programı” verilerine göre 2013 yılında %50.5 olan sezaryen doğum oranları 2014 yılında %55’e çıktı. Sezaryen oranlarındaki bu yükselişe çeşitli sebepler bulunabilir: kadınlar korkuyor, saatli olması doktorların işine geliyor vs… Bu yükselişin kökenlerini doğumun doğal bir olaydan çıkıp tıbbileşmesinin tarihçesinde bulmak mümkün!
Gökçen Beyinli’nin “Elleri Tılsımlı-Modern Türkiye’de Ebelik” kitabı, ebelik mesleğinin dönüşümüyle beraber Türkiye’de doğumun tarihsel değişimini de mercek altına alıyor. Kitap, ebelerin ebesi de denen Besim Öner Akalın öncülüğünde geleneksel ebelerin yerini eğitimli ebelere, onlarla birlikte çoğu erkek olan kadın doğum doktorlarına bırakışını inceliyor.
Bu süreçte geleneksel ebeler cahil ve batıl, kadın yardım edilmesi gereken bir aciz, doğum da risk odaklı ve pis olarak etiketleniyor.
Beyinli, kitabın önsözünde geç Osmanlı ve cumhuriyet dönemindeki ebelik eğitimi ve doğum alanındaki sağlık reformlarını sadece ebeler ve kadınlar değil, kadınların üreme yetisi üzerine erkek egemenliği kurmanın bir parçası olarak ifade ediyor. Bu söyleşi bu konulara biraz dokunabilmek için...
- Kitabı yazmaya karar verişinde evde doğum yapma istediğinin refüze edilişinin rolü olduğunu söylemişsin. Okumuş, şehirli bir kadın neden evde doğum yapmak ister?
Evde doğum yapma isteğim, hamileliğimde yaşadıklarım sonucu oluştu. Hamileliğim başından itibaren gayet normaldi. Klasik, basit şikâyetler dışında bir rahatsızlığım yoktu. Fakat bulduğum doktorlar bana “hasta”, hamileliğime de “hastalık” muamelesi yaptı. Hastanelere ve doktorlara ziyaretlerim çoğalıp farklı bir yaklaşım bulma umudum tükenince, deneyimli bir ebeyle evde doğum yapmak aklıma geldi. Uzun yıllar evde doğum yaptırmış deneyimli bir ebe bulmama rağmen, doktorlardan çekindiği için teklifimi reddetti.
- Geleneksel ebeler ile eğitimli ebeler arasındaki farklar neler?
En önemli fark, geleneksel ebelerin formal bir ebelik eğitimi almamış olması. Sözlü tarih yaptığım ebeler okuma yazma dahi bilmiyordu ve bu mesleği kuşaklar arasında aktarılan bilgi ve deneyimle öğrenmişlerdi. Eğitimli ebeler, çok genç yaşta ebe oluyorlar. Geleneksel ebe, kendisi bizzat anne olmadan, birkaç kere doğum yapmadan, yani yaklaşık otuz yaşını geçmeden ebe olamıyordu, çünkü bireysel tecrübe ebe olmak için olmazsa olmaz bir koşuldu. Eskiden doğum odasına ebenin yanına bir kaç kadın daha girerdi, bu kadınlardan hepsi ebe olmazdı. Cesarete ek olarak bu mesleğe dair heves ve merak, görüştüğüm ebelerin ortak noktasıydı. Eğitimli ebeler arasında da elbette heves ve meraka sahip olarak bu mesleğin eğitimine başlayanlar var; zaten kitapta, erkek egemen bir düşünce yapısına sahip tıp sisteminde eğitim görmelerine rağmen, 2000’li yıllara kadar böyle eğitimli ebelerin de gayet etkin bir şekilde mesleklerini icra ettiklerini anlatıyorum. Kanımca doğumu değiştiren hastane doğumunun norm kabul edilmesi yani hastanenin doğum için en güvenli yer olduğu söyleminin egemen olmasıdır.
- Hamilelik ve doğumun bir hastalık gibi riskler üzerinden ele alınmasında ebelerin işlevsizleşmesinin payı var mı?
Hamilelik ve doğumun bir hastalık olarak görülmesi, modern tıbbın gelişmesiyle başlıyor. Tüm dünyada benzer şekilde ilerleyen bu süreçte, tıbbi bilgi tek doğru, doktor da tek söz sahibi görülüyor. Geleneksel ebeler ise doktor ve tıbbi bilginin egemenlik alanına girmeyi reddeden, bağımsız olarak çalışan kadınlar. Bu sistemde yerleri yok. Bu yüzden marjinalleştirilerek dışlanıyorlar.
Kötü ahlaklı oldukları veya çocuk ve anneye zarar verdikleri argümanı çok sık kullanılıyor. Modern tıbbın gelişmesi her ülkede farklı zamanlarda yaşansa da, süreç çok benzer. Örneğin Fransa’da 19. Yüzyılda ebeler karikatürlerde sarhoş ve pis olarak resmediliyor. Amerika’da anne ve bebeğe zarar verdikleri söylemi mevcut. Geç Osmanlı’da ve erken cumhuriyette bunun öncüsü ise “ebelerin ebesi” Besim Ömer Akalın. Geleneksel ebeleri “cahil, batıl, pis acuzeler” olarak tanımlıyor.
- Doğum sistemindeki hiyerarşik yapıdan söz ediyorsun. Bunu biraz açıklar mısın?
Hamile olan kadın, fakat bedeni ve bebeği hakkında söz sahibi olan doktorlar. Ben hamileyken bir doktora kendi fikirlerimi ifade ettiğimde “Doktor olan benim, doğru olanı daha iyi bilirim” seklinde cevap almıştım. Bu yaklaşım hamile kadını pasif bir nesneye dönüştürüyor. 17. yüzyılda Batı’da dile gelen “Kadın gibi zayıf ve hastalıklı bir yaratık, tıbbın yardımı olmadan işini yapmayı nasıl umabilir?” anlayışı hâlâ geçerli.
- Geleneksel ebelerin yok oluşuyla kadınlar arası bilgi aktarımının anlamını yitirmesi arasında nasıl bir bağlantı var?
Geleneksel ebeler sadece doğum ile ilgili bilgiye sahip değiller; hamilelik sürecine de müdahiller. Hatta yeni doğan bebeğin bakımı konusunda da bilgililer. Bu bilgi bir bütün olarak ebeler vasıtasıyla kuşaklar arasında taşınıyordu. Ebeler bu bilgiyi sadece kendilerinden sonra gelen ebelere iletmiyorlardı elbette. Hamilelik veya doğum deneyimi yaşayan kadınlar arasında hem ebelerden öğrenilen hem de deneyimle kazanılan bilgi paylaşılıyor ve aktarılıyordu
- Kitapta Ebeler Derneği Başkanı Nazan Karahan’ın, “Son ebeler de öldüğünde geleneksel ebeliğin de bitmiş olacağını umuyoruz” dediğini belirtiyorsun. Bu iç burkan umudun nedeni ne?
Nazan Karahan’la kitabıma temel olan araştırma sırasında, o vakit görev yaptığı kurumda yüz yüze görüştük. Dediğin gibi “iç burkan” bir umut, fakat kötü niyetten ziyade, “Geleneksel ebeler cahildir” şeklindeki yaygın kanının bir parçası olarak söylendiğine inanıyorum. Bu kanı sadece tıbbi eğitim alanlar arasında yaygın değil maalesef; feminist kadın tarihçiler dahi çocuk ölümleri için kolaycı bir yaklaşımla geleneksel ebeleri suçlamışlar. Doktorun / eğitimli ebenin mesleki yeterliği, sağlık merkezinin koşulları vs. sorgulanmamış. Nazan Karahan, Türkiye’de ebelerin durumunu iyileştirmek için hem bireysel hem dernek başkanı olarak çok emek vermiş bir kadın. Bu yüzden Ebeler Derneği’nin hazırladığı kanun tasarısına tam metin olarak kitapta yer verdim. Onlar mücadeleye devam ediyor, genç ebeler artık tıptaki erkek egemenliğini sorguluyor. Lakin bu çetin bir süreç olacaktır; çünkü karşımızda ciddi paraların kazanıldığı güçlü bir sistem var. Bu yüzden her katkı çok kıymetli ve kadın dayanışması çok önemli.
YORUMLAR