Özgüvenli, bağımsız çocuklar
Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülüdür diye bir laf var. Ebeveynlik açısından bakıldığında bu şuna tekabül ediyor: İyi niyetle, korumacılık maksadıyla yaptığınız şeylerle çocuğunuzun ruhunu sakatlayabilirsiniz…
İyi bir anne baba olmak ne demek? Mükemmel değil, vasat değil, iyi. Benim “yeterince iyi” anne olarak nihai hedefim yüzde yüz bana bağımlı bir yaratık olarak doğan çocuğumun, gün be gün fiziksel ve psikolojik olarak benden ayrışması ve kendi ayakları üzerinde durabilmesi. Bunun aksi, çocuğun fiziksel olarak büyüse de anne ya da babasına, onlar yoksa yakın ilişkide olduğu başkasına bir şekilde muhtaç kalması anlamına geliyor. İnsan, deneyimlediği ilk ve en yakın ilişki olan anne ve babasıyla olan ilişkisini yetişkin hayatında seçtiği partnerlerle kopyalıyor. Annesi gibi bir kadın arayan erkekler; babası gibi bir koca bulan kızlar duygusal anlamda tatmin edicilikten uzak ilişkiler yaşasalar da; tanıdık, bildik bir model olduğu için buna sığınıyor ve aynı motifi hayatlarında tekrar yaratıyorlar. Peki, biz ebeveynler bilerek ya da bilmeyerek çocuklarımızı bağımsızlaşmaktan ve doyurucu ilişkiler yaşamaktan nasıl alıkoyuyoruz?
Hipnoterapist Diane Zimberhoff’un akıl açıcı kitabı “Breaking free from the victim trap”’de çocuklara çaresizliğin çok küçük yaştan itibaren öğretildiğini anlatır. Bunu öğreten çocuğun her işine ondan önce koşan “Kurtarıcı ebeveyn” davranışı… Kurtarıcı ebeveyn becerisinde bir problem olmayan çocuğun yemeğini ağzına kaşıkla verir; arkadaşlarıyla kavga ederse o girer araya; zorbalardan kurtarır hemen çocuğunu. “Bırak senin yerine ben yapayım” anlamına gelen her davranışıyla çocuğa “Sen yapamazsın, ben yaparım. Ben olmazsam sen beceremezsin” mesajlarını iletir. Kurtarıcılık rolüyle kendisinin “ihtiyaç duyulmaya olan ihtiyacını” karşılar. Çocuk ise kendini “yapamayan insan” olarak addetmeye başlar. Bu ilişki motifinde ebeveynde sorumluluk yerine fedakarlık ön plana çıkar ve feda edilen her bir şey de (süpürge edilen saçlar gibi) hayat bilançosunda bir alacak- borç ilişkisi yaratır. Kitaba göre bu ilişki motifinde büyüyen çocuklar yetişkin olduklarında eşlerini de kendilerini yetersiz hissettirecek olanlardan seçiyorlar.
Sadece çocuğun yapabileceği şeyleri onun yerine yapmak değil aynı zamanda performans odaklı ya da koşullu sevgi de kendini sürekli yetersiz hisseden yetişkinler olarak büyümelerine yol açıyor. Yalnızca uslu durduğunda sevilmeye layık bulunan, yalnızca okul başarıları yüzünden takdir edilen, herhangi alandaki bir başarısızlığı yüzünden kritik edilen, birileriyle kıyaslanan çocuklarda da kendine güven, yeterlilik duyguları sakatlanıyor.
Mükemmeliyetçi ebeveynler çocuğa, onlar için kabul edilebilir davranışlarda bulunduğu sürece sevgi verecekleri mesajını veriyorlar. Bu da hayatı boyunca koşulsuz, sadece kendi olduğu için sevilmemiş insan evladında özgün davranışların törpülenmesine “kabul edilebilir, sahte bir maske” ile yaşamaya yol açıyor. Bu kabul edilebilir maskeyi taşıyabilmek için duygularını bastırıyor çocuk. Kızlar için öfke, erkekler içinse üzüntü toplum tarafından en az kabul edilen duygular… Kızlar zarif, erkekler güçlü olmaya koşullandıkça; böyle olmadıkları zamanlarda sevilmedikçe duygular daha da derine gömülüyor; öfke gömüldükçe neşe de kalmıyor; koşullu sevgi özgüveni kemirip küçültüyor. Bunların getirisi olarak da sex, alkol, sigara gibi bağımlılıklar gelişiyor ya da yeme bozuklukları, depresyon, anksiyete gibi davranış bozuklukları ortaya çıkıyor.
Kendine güvenen sağlık çocuklar içinse çocukları oldukları gibi, kendilerine özgü özellikleriyle kabul etmek, meraklarını ve yeteneklerini (bizim onlar için hayal ettiklerimizle örtüşmüyor olsalar bile) desteklemek yeterli. Arızalı bir yetşkin üretmek yerine duygusal olarak sağlam bir çocuk yetiştirmenin yolu sadece akıllı uslu, cici, çalışkan, itaatkar çocuk olduğu zamanlarda değil, her hangi bir koşula bağlı olmadan sadece var olduğu için sevildiğini bilmesinden geçiyor. Duyguları yargılanmadan en sevdikleri tarafından kabul edilen insan duygularını yaşamayı ve onları ifade etmeyi öğreniyor; bundan bir hata olmadığını ve ancak bu şekilde kendi iç dünyasıyla barışık olabiliyor. Yeterince iyi anne ve babanın hiç sektirmemesi gereken yegane göreviyse çocuğu ihtiyaç duyguğunda onunla olmak ve ona duygularını anlamasında, içten başlayarak dışa doğru rehberlik edebilmek.
Bu söylediklerimi toplumsal yaşama adapte etmek de mümkün; belli bir düşünceye sahip olanların sevilmediği, ötekilerin sevildiği, sorgulayanların sevilmediği, itaat edenlerin yüceltildiği bir topluma nasıl dönüşüldüğünü anlamak için belki de sadece çocuklarımızı nasıl yetiştirdiğimize bakmak gerekiyor.
YORUMLAR