Okula başlayacak; ama nasıl?

Her ne kadar okulların açılması resmi olarak 28 Eylül’e ertelendiyse de bir çok okul 7 Eylül’den başlayarak açılıyor. Anaokuluna, ilkokula, yuvaya bu sene ilk defa başlayacak çocukların ailelerinin kafasında adaptasyonla ilgili bir çok soru dolaşıyor. Çocuğum hemen alışabilecek mi yeni ortamına? Ağlayacak mı? Onu beklemem gerekecek mi? Günü nasıl geçecek?

Bu konuda çok iyi bir rehber olacağına inandığım için Nilüfer Devecigil ile konuştum. Şöyle diyor: “Çocuğunuz ağlasa da okula ısrarla gitmek istemese de “nasıl olsa geçecek, alışır” diyen yöneticiler olsa da etrafınızda çocuğunuza kulak verin ve onun endişesini dikkate alın.”


Ağlamayı göz ardı etmeyin


Nilüfer ağlamamın göz ardı edilmemesi gereken bir sinyal olduğunu, çocuğun yaşadığı duyguları ancak bu şekilde dışa vurduğunu belirtiyor. Ağlamanın bitmesi sorunun ortadan kalktığını göstermiyor. Çocuğun ağlamaması korku, endişe gibi duyguların sona erdiğini göstermediğini; sadece bu dışavurumuna tepki alamayan çocuğun sinyal vermeyi bıraktığını vurguluyor.


Bağlanmanın Önemi

Özellikle okul öncesi dönem çocukları için yeni adım atacakları, tanımadıkları kreş ortamında bir bağlanma figürünün olmamasının ileride travmaya yol açacak sonuçları olabilir diyor Nilüfer. Richard Bowlby’e göre güvenli bir bağlanma figürü yanında olmadığı zaman çocuğun stres ve kortizol seviyesi yükselir. Ve Bowlby gibi pek çok bağlanma teorisi uzmanı çocuğun kendini güvende hissettiği ikinci derece bir bağlanma figürünün (bu durumda öğretmen) varlığının öneminden bahsediyorlar. Yani çocuk yeni girdiği ortamda güvenebileceği bir yetişkin olduğunu idrak etmeden kendini iyi hissetmiyor.


“Çocuğun okuldaki öğretmeni ile sağlıklı ve güvenli bir bağlanmaya ihtiyacı var. Bu bağ birkaç günde oluşamayacak kadar önemli. Okulun teknolojik, fiziksel imkanları çok cazip olabilir. Ancak çocuklar şeylere değil, insanlara bağlanmalı. Şefkatli, anlayışlı bir öğretmen ise burada en önemli unsur” diyor Nilüfer Devecigil.


Yaş küçüldükçe süreç uzar

Öğretmene bağlanma ve yeni çevreye alışma gelişmekte olan beyin için bir süreç gerektiriyor. Bu yaş küçüldükçe süreç uzar. Bu süreci yaşamasına fırsat tanınmayan çocuklarda uzun dönemli negatif etkiler (agresif davranışlar, okul fobisi, kabuslar) ortaya çıkabiliyor. Kreş, yuva döneminde alıştırmaya kısa günler ile başlanması öneriliyor. Belli rutinler için okuldan eve gitmesi (uyku, yemek gibi) sonra da o gittikten sonra okulda neler olduğuna dair bir merak geliştirmesi bekleniyor çocuğun. Böylece okul onun eğlendiği, keyif aldığı yer olarak yer ediyor zihninde. Bu kısa günler çocuğun kendi alışma hızına göre zaman içinde ufak ufak arttırılabilir. Önemli olan bu konuda bir hedefin olması, belli bir zamanlamaya uyulmaya çalışılması değil çocuktan gelen sinyallerin dinlenmesi.


İlkokulun ilk günleri ise çocuklar için bir başka geçiş. Yine tanımadıkları bir öğretmen, bir sürü çocuk ve oyuncak olmayan bir sınıfta başlayan yeni bir dönem. İlk günler yine hassas zamanlar. Ebeveynin bu süreçte, çocuğunun daha önce okula gidip gitmemesi ile başlayan pek çok konuyu göz önüne alarak davranması, geçişin yumuşaklığı açısından değerli. Okul bahçesinde beklemek, okula götürmek, okuldan almak, akşam yatmadan gün içinde olanları söze dökmek hep bu dönemi rahatlatan destekler.



Peki, ağlama olmadan okula alışma olur mu?

“Olabilir” diyor Nilüfer ve ekliyor: “Ebeveynin bunun için hem zamana hem de iyi bir planlamaya ihtiyacı var: işten belli bir süre izin almak, anneanneyi işin içine sokmak, diğer ebeveynin desteği gibi. Eğer hassas davranarak çocuklarımıza bu zamanı verirsek, uzun dönemde ortaya çıkabilecek pek çok davranış sorununa engel olabiliriz.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.