‘Kumkurdu’nun şahane bir kitap olmasının sebepleri
Çocukluğumdan beri kitaplara düşkün bir insanım. Tüm çocukluğum boyunca babamın bana haftada bir kitap aldığını ve o hafta her akşam aynı kitabı okuduğunu hatırlıyorum. ‘Ayşegül’ler, masal kitapları, Altın Kitaplar’ın o zamanlar bastığı sert kapaklı çocuk kitapları (bunların arasından ‘Ölümsüz Ece’ ve ‘Tomasina’ hafızamda kaybolmayarak bu güne kadar gelir) vs... Sonra kendim kitap okumaya başladığımda benim şu anki ben olmama büyük katkı sağladığını rahatlıkla söyleyebileceğim kitaplarım oldu. Ursula K. Le Guin, Neil Gaiman, Tezer Özlü, Sevgi Soysal, Haruki Murakami, Nezihe Meriç, Tom Robbins, Dostoyevski, Tolkien, vs...
Uzay doğduktan sonra, hep daha karmaşığa doğru giden düşünce dünyamda ciddi bir sıfırlama etkisi yaşadım. Dünyanın adaletsizliğini algılayıp da canım acırken bir anda temel ihtiyaçlara geri döndüm. (Bir bebek hayatınıza girdiği anda felsefeden yaşamsal ihtiyaçlara dönersiniz.) Uyku, yemek, sevgi, oyun, vs.’den sonra ilk kelimeler (bak bu köpek, tüylü bir köpek) onlarla birlikte de ilk kitaplar geldi. O ilk kitaplardan bugüne çocuk edebiyatı konusunda ciddi bir bilgi depoladım.
Uzay’ın gelişimiyle beraber kumaş sayfalardan, resimli kitaplara şimdi de daha az resimli, birbirini takip eden öykülere geçtik. Uzay’ın edebiyat yolculuğunda en sevdiğim yazarlara yenileri eklendi; Julia Donaldsson (Nohut Oda Bakla Sofa) , Feridun Oral (Böğürtlen Cini ve Sarı Gaga), Cressida Cowel (Ejderhanı Nasıl Eğitirsin), Valerie Thomas (Sakar Cadı Wini’nin Maceraları)... Şimdi yepyeni ve gerçekten çok kıymetli bir yazar ve eserinden bahsetmek istiyorum: Asa Lind’in eseri ‘Kumkurdu’ndan.
Asa Lind
Sosis ve sonsuzluk
İki haftadır her akşam iki küçük hikâye okuduğumuz ‘Kumkurdu’nu Uzay mı daha fazla sevdi yoksa ben mi, aramızda yarışabiliriz. ‘Kumkurdu’, deniz kenarında küçük bir evde yaşayan Zackarina’nın günlük hayatını anlatıyor. Günlük hayat dediğime bakıp da küçümsemeyin. Zackarina’nın anne ve babasıyla olan ilişkileri, dünyayı algılamaya çalışmaları, kendinden bir insan oluşturma sancıları, hepsi var bu kitabın içinde. En çok da çocukların biz büyüklerin dünyasına dair anlam veremedikleri konuları çok basit bir şekilde anlatıyor ‘Kumkurdu’.
Mesela Zackarina bir gün balık tutmaya gitmek istiyor ama annesi işe gitmiş ve babası da gazete okuyor. O bir şeyler hemen olsun isterken, hemen olmuyor ve kızıp sahile gidiyor. Kumkurdu denen biraz mistik, biraz hayali, bir hayli bilge ama hiç de çokbilmiş olmayan hayvan ile dertleştiği yer hep o sahil. Zackarina Kumkurdu’na olanları anlatıyor ve Kumkurdu ona bir bakış açısı sunuyor. “Baban hipnotize olmuş” diyor ve onu kurtarmak için bir rüzgâr çıkarıp gazetesini uçuruyor...
Toplumsal cinsiyet rolleri yok
‘Kumkurdu’nda benim en çok sevdiğim özelliklerden biri toplumsal cinsiyet rollerinin olmaması. Zackarina mesela; onun bir kız çocuğu olduğunu biliyoruz. Ama hiçbir hikâyede onun kızlara özgü bir şey yaptığını ya da cinsiyetinin belirgin kılındığını görmüyoruz. O Zackarina; o bir çocuk; dünyayı anlamaya çalışan. Aynı şey anne ve baba için de geçerli. Zackarina’nın günlük iletişimi genellikle evde olan babası ile geçiyor. Anne dışarıda çalışan kişi, baba bulaşık yıkayan.
Bir diğer özellik ise çok zor soruları daha kolay sorular sorarak kolaylaştırması. Genellikle hazır, paketli cevaplar sunmuyor öyküler. Mesela “Evren nedir?” sorusunu sosis üzerinden örneklendiriyor... “Sen sosisi yediğinde ne olur, biter mi?” ya da “Pantolonunda bir cep demek; elini içine koyduğunda parmaklarınla içindeki şeylere dokunmak ve hissetmek demektir. En küçük şeyleri bile; küçük taşları, bir ipi ve belki bir mantar ya da lastik şeridi.”
Kumkurdun'nda hiç bir siper özellik olmaması ayrıca bir güzel. Süper güç, süper kahraman, ejderha (ki ben ejderhaları severim) yok bu kitapta... Çocuğu olanlar anlayacaklar çocuklarımızı süperkahramanlardan korumanın ne kadar zor olduğunu. Kumkurdu'nun basitliği tam bir antidot 21. yüzyıla karşı.
Büyürken unuttuk mu?
Sadece çocuğunuz hayatı anlamlandırsın diye değil siz de çocukluğunuzu hatırlayın diye de gerekli ‘Kumkurdu’, çünkü: “Büyükler çabucak unuturlar. Büyürken vücudun patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu. Bunu sen ve ben biliriz. Her küçük kurbağa bilir ama onlar bilmez. Büyüdüler ve hemen unuttular.” Okunup bitecek bir kitap değil kesinlikle. Okunacak, üzerine konuşulacak, tekrar okunacak, tekrar konuşulacak... Bir işin içinden çıkılamadığında okunacak, çocuk olmak nasıl bir şeydi diye unuttuğunda, can sıkıntısını yüceltmek ya da üzüntüyü sevmek için okunacak bir kitap.
YORUMLAR