Anneler ve Kızları – Bitmeyen muharebe
Annemizin koynunu tanırız ilk önce, kokusunu tenin, sarılışını, sesinin titreşimini... Aylarca onu kendimizin devamı zannederek başlarız yaşamaya. Anne demek kol demek, kalp demek, göz demek olur ilk senelerde. O sevinince sevinir, o üzülünce dünyada bir şeylerin yanlış olduğuna inanırız. Gün geçtikçe onun bizden farklı biri olduğunu, kendi bedeni, kendi istekleri, duyguları olduğunu öğreniriz. Çok yavaş. Biz çocukluğumuzun içinden ergenliğe doğru yol alırken anneyi algılama şeklimiz de değişir. Hem duygusal hem fiziksel ihtiyaçlar için başvurulacak ilk kaynaktır anne. Acıktıysan, üşüdüysen, üzüldüysen, kızdıysan hep aynı nidayla ararsın çözümü: “Annnneeeeee!!!”....
Sonra ergenlik gelir. Şimdi anne, ne derse karşı çıkılacak, ne derse yanlış diyen kişidir. Ne yaparsa bizi kısıtlamak için, ne yaparsa gıcıklığınadır. Kendini arama, tanıma, bulma öğrenme, dünyaya karışma döneminde ilk isyan anneyedir. Buna rağmen ilk aşkın acısıyla tanıştığında da teselliyi arayacağın ilk yer annendir.
Hayat kimse için belli bir yerde durmaz. Esas olan değişim ve ilerleyiştir. Annesinin koynundaki bebeğin yaşamdaki amacı annesinden aldıklarını yanına katıp ondan uzağa düşmektir; kendi kendine yetebilmektir, bir gün gelip kendi bebeğini kucağına alabilmektir. İşte o zaman, o zaman her şey başkalaşıverir...
Herkesin kendi trajedisi var
Bu kadar uzun bir girizgahtan sonra anne-kız ilişkisinde pek de fazla bahsi geçmeyen bir konuya gireceğim. Ben annemi 14 yaşımda kaybettim. O günden bugüne hayatımın en büyük dezavantajının annesiz büyümek olduğunu düşünerek yaşadım. Herkesin hayatında bir trajedi vardı ve benimki de annesizlikti. Eksiktim, arkamı kollayan yoktu, bana nasıl bir kadın olacağımı öğreten kişi yoktu.
Bu hisle geçen 21 yıldan sonra daha çok yakın zamanda yeni bir bilgiye vardım. Çevremdeki benimle akran kadınlar arasında annesi hayatta olan ve onunla anlaşabilen o kadar az kişi var ki. Belki de benim annesizliğim o kadar da büyük bir dezavantaj değildi. Kendi ailelerini kurmuş, bozmuş ya da sürdüren, kendi çocuklarını büyüten kadın arkadaşlarım hayattaki anneleriyle çekişmeli, duygusal olarak mesafeli, geçmişin kapatılmayan hesaplarıyla gölgeli bir ilişki sürdürüyorlardı. Bu açıdan bakınca annemle benim olamayan ilişkimiz tam da ideal şekilde kutsal bir mertebede donup kalmış gibi hissettim ve merak ettim:
Nasıl olmuştu da canın her yandığında koştuğun kucak seneler içinde böyle çetrefilli bir ilişkiler yumağına dönüşmüştü? Bir kaç arkadaşıma bu fikrimi açtım ve sordum: Haklı mıyım sizce? Böyle mi bu diye... Bakın ne cevaplar aldım:
Hep onu kaybetme korkusuyla büyüdük
Şöyle bir şey var çocuklar annelerini sağlıklı babalarını güçlü seviyor ve istiyor annem çocukluğumdan beri hep hasta ya da hep ölmek istiyor. Çocukluğumdan aklımda kalan sözü şu: “Siz olmasanız kendimi öldürürüm” Hep onu kaybetme korkusuyla büyüdük biz. Şu an kendi çocuklarım var. Kızım öncelikle arkadaşım her şeyi benimle yapmaktan zevk alan bir çocuk. Bu arada annem hala hasta şu an uzağım ona ama konuştuğumuz tek konu gene onun hastalıkları. Bilinç altıma şöyle yerleşmiş: “Hiç bir zaman çocuklarım benim bir şekilde aciz olduğumu bilmeyecekler.” Örnek olacağım onlara başardım mı başardım çok şükür.
R.A (38 yaşında)
Annemin tam zıttı
Benim annem rahat bir kadın olmasına rağmen kendi doğruları olan biriydi. Ben kızıma öncelikle arkadaş olmak istiyorum. Yok dövme yaptırma yok saçını kırmızıya boyama diyen ve illa okul diye tutturan annelere tavrım var. Ben öyle bir anne olmayacağım. Rahat, sakin, geniş olmak lazım annelikte. Böylece çocukla normal ilişki kurulur diye düşünüyorum. Bakalım ilerde ne olacak. Evet annemle aramızda bir mesafe var ve bu yüzden benim kızımı yetiştirme şeklim anneminkinin tam zıttı.
B.C (34 yaşında)
Sevemeyen neslin çocukları
Annemle aramızdaki mesafenin asıl nedeni sevgisini gösteremeyen, sevmeye vakti olmayan, sevdiğini belli etmeyi zayıflık gören bir neslin çocukları oluşumuz. İşin garibi görmediğimiz sevgi ve ilgiyi çocuklarımıza doyasıya vermeye çalışma halimiz. Ne garip!
Y.K.G (39)
Ya hep ya hiç
Bizim de ilişkimiz mesafeli ama bu benden kaynaklı değil. Ben çok anneci oldum evlendikten sonra. Ama o vaz geçti. Okul dönemimizde hem okula hem de başka nereye gideceksek her yere bizi arabayla üşenmeden getirir, götürür, kapılarda beklerdi. O zaman hayatını bize adamıştı şimdi ise tamamen arkadaşlarıyla özgürce takılmak istiyor. Bizden çok arkadaşlarıyla vakit geçiriyor. Anlaşamamazlık yok aramızda ama kendini zamanında aşırı tükettiği için şimdi kendi hayatını yaşamak istiyor. Ya hep ya hiçci bir tavrı var ne yazık ki...
M.T (27)
Farklı sürümler
Haklısın. Hele ki annenin kafa eski sürüm, kızın kafa yeni sürümse bu mesafe daha da artıyor. Bu tespiti bir arkadaşımla yaptık dün. Endişeler, korkular, iç gerginlik bazı annelerde çok yoğun. Kız ise kendini anneden bağımsız başka bir iç yolculuğa çıkarmış ve ilerliyorsa "çatışma" katmerleniyor.
P.T (37)
İçimden annem çıkınca
Çocukları büyütürken bazı anlarda çocukluk yaralarımı hatırlıyorum. İşte o anlarda kızgınlık, kırgınlık gibi duygular hissediyorum. Sanırım “Annem gibi olmayacağım” düşüncesi ya da çabası buna neden oluyor. Bazen kızıma kızdığım zaman içimden annem çıkıyor, en fenası bu işte.
Z.A (33)
Ben ve Öteki
31 yaşındayım. Kendimi bildim bileli anneme öfkeliydim. Hayatımı bu öfkenin şekillendirdiğini, her an bunu dışarıya vurmak istediğimi 27 yaşımda hamile iken fark ettim. Hamile iken annemi karşıma alır (hayali olarak) ona bağırıp, çağırır, kızıma bana yaptıklarını yapamayacağını anlatırdım. “Ondan uzak dur derdim.. ondan uzak duracaksın.”
Ergenliğimden başlayarak annemle bütün ilişkim savunma ve saldırma reflekslerim ile şekillendi. Benliğimin aldığı yaralar çoktu yalan yok.. Annemin yaralarını da biliyordum evet.. ama öfkem geçmiyordu. Kızım 9 aylık olana kadar öfkem devam etti. Öfkemi ifade ettiğimi düşünebilirsiniz bu yazdıklarımla.. Aslında öyle değildi.. İnsan anne babasına karşı gerçek benliğini ortaya koyamıyor (koşullu sevildiğini hissettiği için). Onları üzmek, kırmak, kaybetmek pahasına "hayır" diyemiyor. Öfkem bundan.. Onlar gibi düşünmediğim, onlar gibi yapmak, onların istediği gibi biri olmak ya da onaylayacakları tercihler yapmak istemediğim zamanlarda söyleyemediklerimdi öfkemin en büyük nedeni.. Bunları söyleyecek cesaretim (koşulsuz sevildiğimi hissetmediğimden ve kendimi bir insan olarak özümde değerli bulmadığımdan) ve çatışma ortamlarında kullanacak iletişim donanımlarım yoktu (ben ve öteki ayrımı yoktu içimde.. başkalarının sesleri benim benliğimi dolduruyordu, ben öteki olmaya çalışıyordum). Bütün bu sorunlarımın adını koymaya başladığımda.. Yaralarımı "bildiğimde" kabul ettim.. evet varlar.. evet annemden babamdan ve birçok başka şeyden dolayı oldular.. Şimdi? Şimdi ne yapacağım? Öfkem dindi.. İletişim donanımları kazanmaya başladım.. kendimle ilişkim değişmeye başladı, kendimi rahatça ortaya koyabilmeye başladım ve ardından herkesle ilişkim değişti. Ne kendime ne te ötekine "rağmen" bir hayat yaşamıyordum artık.. Ben kendimdim, öteki de ötekiydi ve biz doğru ve yanlışın ötesinde bir yerde buluşabiliyorduk. Geçen eylül ayında annemin yanında bir ay kaldım. (eskiden 3 gün dayanabilirdim) ve mutluydum.. Hatta annemle çay sigara yapmak için can atıyordum.. Ve hatta annemle karşılıklı gülüyordum.. Ve hatta annemin neşeli ve tatlı biri olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bunu ona söylediğimde annemin yüzünde güller açtı.. Biliyordum ki savunmada ve saldırıda olmadığımız, ikimiz artık ayrıldığımız için o da beni ilk defa tanıyordu. Annem değişmedi.. Benim kendimle ilişkim değişti.. Artık onun sözleri beni yaralamıyor, beni incitmiyor ya da beni kendim hakkında süpheye düşürmüyordu. Yaralarımı bilmek, onun yaralarını bilmek.. beni güçlendirmişti, değiştirmişti. Kişisel alanım benimdi.. annem bunun dışındaydı. Ve babam da.. ve onların önemsedikleri herkes de.. Ve artık onun bana kurduğu bir cümle çocukluğumdan beri yaşadığım bin anıyla beraber hücum etmiyordu zihnime, öfke yaratmıyordu. kendimi anlıyordum, onu anlıyordum ve konu orada kapanıyordu
Demem o ki.. insan iyileşiyor.. Annelerin açtığı o yaralar bile kapanıyor.. güvenli bağlanma, güvensiz bağlanma.. hepsi geride kalıyor.. Biz çocuklara iyileşmeye, kendimizi anlamaya model olsak yetiyor
Annemi seviyorum diyemezdim.. cidden.. Bir şey hissetmezdim çünkü artık diyorum. Kendimi de onu da seviyorum. ve hatta yaralarımızı da..
S.A (31)
Öfke Sarmalı
Anne kız ilişkimiz tam bir öfke sarmalı içinden çıkamadığım bir girdap, benim annemle yaşadağım tüm çatışmaları her gün belki de iyileşebilmek adına sahnelediğim bu çekişmeler güç savaşlarını kızımla da yaşıyorum. İçimden sürekli annem hortluyor, ben orada öylece kalakalıyorum, hani bunları çalıştık hani bunlar söylenmeyecekti, bana davranıldığı gibi davranmayacaktım, nerde o okuduğum onca bilge kitaptaki bilge sözler:) fark etmiyor değilim ilk öğrenilmiş tepkinin ardından frene basıyorum her seferinde kendimi suç üstü yakalıyorum, gidiyorum özür diliyor onarmaya çalışıyorum açtığım yaraları, ama kendime aynı şefkati bir gösterebilsem suçluluk hissinden bir paçayı kurtarabilsem ah, ne yaşadıysan neyi rol model aldıysan mutlaka gelip seni çocukların ile seni sınıyor işte, iki kere haksızlığa uğramış gibi hissediyorum ama aynı zamanda da bunun bir fırsat olduğunun da bilincindeyim, ne yaman çelişki hayat...
C.V (41)
YORUMLAR