Okula başlamak, sisteme dahil olma
Bazı şeyler üzerinde düşünmüyoruz. Hiç. Biliyoruz ki, çocuk doğar, büyür, okula gider, iş bulur, evlenir, çocuk yapar, çalışır, yaşlanır, ölür... Böyle biliyoruz. Belki de bunun üzerinde düşünmek gerek...
**
Bundan bir kaç ay önce bir kitap okudum. Adı “Okulsuz Büyümek*”... Ben Hewitt ve karısı, Amerika’nın ormanlık bir bölgesinde, kendi yaptıkları evlerinde yaşayıp, ihtiyaçları olduğu kadar üretip, ihtiyaçlarını karşılayacak kadar tüketerek bir hayat kuruyorlar kendilerine. Bu hayatın içine doğan iki oğullarını da okula göndermemeyi seçiyorlar. Hewitt’e göre okul, çocukları evrensel bir rekabet ve başarı anlayışına, büyümeye saygı gösteren, başarı ve güvenlik hissini para ve güç ile tanımlayan bir ekonomik sisteme yönelik olarak şekillendirdikçe, gerçek barış ve eşitliğin yaşandığı bir dünya fikri uzakta olmaya devam edecek. Kısaca okul denen sistemin, mevcut ekonomik sisteme göre hizalanmış neferler yetiştirdiğini söylüyor Hewitt ve eğer ekonomik sistemde yer almayı reddedersen ona hazırlayan sistemlere de ihtiyacın kalmaz, diyor...
***
Hayatlarını, evlerini kurdukları arazinin özellikleri ve günlük ihtiyaçları üzerine kurgulayan bu aile çocuklarının kendi öğrenimlerini yönlendirebilme yeteneklerini korumalarını istiyor aynı zamanda. Kendi dilediklerince çocuk olma, özgür olma, oynama, kendi hızlarıyla ve kendi ilgi duydukları şeyler üzerine gelişip öğrenmelerini istiyorlar çocuklarının. Bunun da kurumsallaşmış ve tek tipleştirilmiş performans anlayışına dayalı bir eğitim sisteminde olamayacağının altını çiziyor. Hewitt, dayatılan bilgiyi ezberlemenin ve sonra da ezberden tekrar etmenin bir beceri ya da hayata dair bir kazanım olmadığını anlatıyor...
***
Bu kitabı okuduktan sonra onunla aynı fikirde olmamak mümkün değildi benim için... Çocuğun, ona dayatılan değil kendi merakı olan öğrenmelerle beslenmesi fikrinin cazibesine kapıldım bir süre... Kitabı babama da okuttum. Birçok konuda bana kıyasla genel geçer fikre yakın düşünse de kitaptan benim kadar etkilenmişti babam... Kitaptan sonra Uzay’ın köy ziyaretleri bir nevi atölyeye dönüştü. Odun kesen, duvarı taş kaplayan, sulama kanalları açan bir çırağı oldu babamın. Uzay her öğrendiği beceride kendine daha çok güvendi ve her beceride “Dedeme yardım etmem lazım, ben olmadan yapamaz” fikri geliştirdi. Onun yeteneklerini göstermesine ya da farklı beceriler edinmesine çok da izin vermeyen büyük şehir hayatının yanında, köydeki yaşantıları henüz 6 yaşına varmamış oğluma çok iyi geldi.
**
Uzay bu hafta ilkokula başladı. Bu da onun 12 sene, her sene 9 -10 ay, günde 8 saatini bizden ayrı, bir binada geçireceği demek. Uzay'ın okulu konusunda içim rahat; öğrencilerini törpülemeye değil parlatmaya niyetli olduklarını biliyorum. Yine de içimden hayatımı, geçen tıpkı Ben Hewitt ve oğulları gibi, ailemle bir ormanda yaşayarak geçirmek olurdu.
Oğlum okul sistemine girdi; dereye girse daha iyi değil miydi...?
**
*Okulsuz Büyümek, Sinek Sekiz Yayınevi, Çeviren: Şule Seda Ay
YORUMLAR