Sessiz bir devrim
"Bu ülkedeki kadınların çoğu erkeklerle eşit haklara sahip olmadıklarını, güçlü olmadıklarını ve fikir belirtmeye hakları olmadığını hissediyorlar"...
Çok yakında bir yerden tanıdık olan bu cümle bu sefer Polonyalı bir kadına ait. Konu ise Polonyalı kadınların 3.Ekim.2016 tarihli genel protestosu.
Kadın bedenini ilgilendiren, insan haklarını ve kişisel özgürlükleri ilgilendiren bir dertleri var onların da. Polonya'nın sağ görüşlü hükümeti tarafından yasalaştırılma ihtimali olan kürtaj yasağına tepki olarak Polonyalı kadınlar hemcinslerini 3. Ekim günü hem işyerinde hem de evlerde geçerli olacak bir genel greve davet ettiler. Bu davet kapsamında 6 milyona yakın Polonyalı kadın siyahlar giymiş bir şekilde ellerinde siyah bayraklarla meydanlara çıktılar.
Polonya halihazırda kürtaj konusunda oldukça sert kısıtlamalara sahip. buna göre kürtaj ancak annenin ya da bebeğin sağlık sorunu varsa, hamilelik ensest ya da tecavüz sonucu oluştuysa yasal kabul ediliyor. Yeni yasa tasarısı ise bu durumları bile kürtaj için yeterli sebep saymayarak kürtaj yaptıran kadını ve yapan doktoru ağır cezai şartlara mahkum ediyor. Polonyalı kadınlar bu tasarının düşük yapan kadınları bile zan altında bırakacağı endişesini taşıyor... Polonyalı kadınlar bu düzenlemelerin hem güvenliklerini hem de onurlu yaşama haklarına tehdit olduğunu söylüyorlar.
"Siyah protesto" adı verilen 3. Ekim protestosu için "görülme ve duyulma hakkımızı almak için bir şans" ifadesi kullanılıyor... Bazı firmalar protestoya destek olmak adına çalışmayacaklarını belirttiler. Çalışan kadın nüfusunun %60'ı işlerine gitmedi.
Bundan 40 yıl önce
1975 yılının 24 Ekim'inde benzer bir çağrı İzlandalı kadınlar tarafından yapılmıştı. Kadın nüfusunun %90'ının katılımıyla gerçekleşen "bir günlük tatil" adı verilen grevde kadınlar işlerine gitmemiş, evde yemek yapmamış ve çocuk bakmamışlar. Kadınların şehir merkezlerinde toplanıp protestolara katıldığı, ya da kafelerde sohbet ettiği bu günün amacı kadınların evde ya da işte, verimliliğinin fark edilmesi, erkeklerden az olan maaşlarının aynı seviyeye çıkartılması ve kadının toplumdaki yerinin anlaşılmasıymış. Tüm ciddiyetiyle sessizce gerçekleşen bir devrim yaratılmış İzlanda'da. Tüm görüşlerden kadınların bir araya geldiği, varlıklarının anlamını duyurdukları bir gün olmuş. bundan 5 yıl sonra İzlanda seçimlerini ilk defa bir kadın kazanmış ve başbakanlık koltuğuna oturmuş. görevi aldığı gün "24.Ekim'den sonra bir kadın yöneticiye ihtiyaç olduğu belliydi" diye konuşmuş.
Kızım sana söylüyorum...
Bir varmış, bir yokmuş... Kadınları her daim teyakkuzda, her daim kendini eşitsiz hisseden bir ülke daha varmış. Bu ülkede bu kadınların bedeni, üremesi vs. hakkında her gün yeni fikirler beyan edilir; şortu, saçı başı, kafasının içinden daha çok mevzu olur ve bu yüzden şiddet görür, çocuk gelin olur, sapık minibüsçüler tarafından tecavüz edilip öldürülür, "gece sokağa çıkmasın" diye hizaya getirilmeye çalışılırmış... Bu ülkenin kadınlarının da canına bir gün tak etmiş. Hangi görüşten olduğu fark etmeden, ayrılmadan, ayrışmadan kadının insan hakları için ve toplumdaki hak ettiği saygınlığı için bir günlük greve gitmişler. Sessizce ve barış içinde. Evlerde yemek pişmeyince, işyerlerinde işler yapılmayınca o ülkenin erkekleri bir şeyi anlamışlar ve o günden sonra kimse kadının insan haklarını ihlal etmemiş.
Sistem, anlayış kökten değişmiş...
Mesela.
YORUMLAR