İçedönük anneyi kullanma kılavuzu
İnsanın kendini kullanmayı öğrenmesi zaman alıyor. Kendini kullanmak derken ne olduğunu anlamak, kabul etmek ve buna göre davranabilmekten bahsediyorum. Benim kendimle ilgili bir takım gerçekleri görmem ve anlayabilmem 35 yılımı aldı.
Ben içe dönük bir insanım. Bu, şu demek; tek başımayken şarj olabiliyorum; dinlenmek ve yenilenmek için sadece bana ait bir zamana ihtiyacım var. Bunun yanı sıra kalabalık yerine sakinliği, ayaküstü sohbetlerin yerine derin muhabbetleri, az ve öz arkadaşlıklar kurmayı tercih ediyorum; yeniliklere karşı temkinliyim, en çok da yeni insanlara. Kendimi iyi hissedebilmem ve enerjimi toplayabilmem için günde birkaç saatimi tek başıma geçirmem, senede birkaç kere tek başıma seyahat etmem gerekiyor; aksi halde yorgun, bitkin, mutsuz bir insan oluyorum. Çok insan, çok dış aktivite enerjimi tüketiyor.
Bu mizaç, daha ben bile adının ne olduğunu tam anlamamışken, yabanilikle karıştırılırdı. “Damla, bunu istemez, buraya gelmez, yeni insan sevmez” derdi arkadaşlarım; kimse “Şarj olmak için az uyarana ihtiyacı var” demezdi.
İçe dönük bir insan olmak başka, anne olmak bambaşka bir şey. Çocuk, özellikle ilk yıllarında kesintisiz temas talep eden ve kendinden başkalarının ihtiyaçlarına çok az yer bırakan bir yaratık. Sabah gözünü açtığın an başlayıp, gün ve ardından gece boyunca, haftalarca, aylarca dikkatini talep eden bir bebek var. Anne olarak ilk senelerim çok güzel fakat zor geçti. Uzay’la olmayı ne kadar sevsem de onun uyuyacağı zamanları dört gözle beklediğimi hatırlıyorum. O uyuyunca zaman benimdi; kitap mı okusam, çiçeklerimle mi ilgilensem, durup yalnızca duvara mı baksam karar veremezdim… Bir yandan da bundan dolayı suçluluk hissederdim. Sanki tek başıma olduğu zamanları dört gözle beklemek "iyi anne olmamak" demekti; çocuğuyla geçirdiği zamanlardan keyif almamak demekti... Değil.
Şimdi anneliğimin 6., insanlığımın 36. yılında, sonunda kendim, çocuğum ve ailem arasındaki dengeyi bulmaya iyice yakınlaştığımı hissediyorum.
Hafta sonları mesela; Hasan da, Uzay da evdeyken… Günü üçe bölüyorum: Uzay ile ben, Hasan-Uzay ve ben ve yalnızca ben zamanlarına. Bu hepimize iyi geliyor. (Kocamın da içedönük bir insan olduğunu eklemeliyim.) Biz her an, her şeyi beraber yapmaya kalkıştığımız günlerde günün sonuna gelmek hepimiz için tükenmek anlamına geliyor(du). Böylece bölmeyi öğrendim. Kendimle kalmaya ihtiyacım var; oğlumla baş başa olmaya ihtiyacım var, ailecek olmaya ihtiyacımız var; bunların bir dengesi olmak zorunda. Bunu bilmek ve talep etmek "iyi anne olmamak" anlamına gelmiyor… Ben kendi ihtiyacımı bilip, kendime gelmek için zaman ayırdığımda oğlumla ya da kocamla olduğum (onlara ayırdığım) zamanlarım da daha verimli geçiyor. Şarj olmuş, kendi ihtiyaçlarını karşılamış bir kadın olarak 40 parçaya bölünmüşlükten, hiç bir şeye yetişememe, yetiştiğim zamanlarda da savaştan çıkmış gibi bitap düşme hallerinden şikayet etmeme gerek kalmıyor.
Şimdi artık biliyorum. Antisosyal değilim, yabani değilim, utangaç değilim; içe dönük bir insanım ve benim gibiler için her şeyin aşırı dışa dönük, gözler önünde ve kalabalık olduğu bu zaman ve bu mekanda yaşamak oldukça zorlayıcı(ydı)… İhtiyacımı anlayana ve kendimi olduğum gibi kullanmayı kabul edene kadar. Böyle.
("Evet, ben de seninle takılmak isterdim ama bugünü tek başıma geçirmeye ihtiyacım var;
herhangi bir sosyal etkileşim halinde önümüzdeki 24 saat içinde biri ölebilir" diyor kişi.)
YORUMLAR