Öğrenciye rağmen eğitim mantıklı mı?
Uzay artık birinci sınıf öğrencisi. Bir şikâyeti yok, hatta evde kaldığında okulunu özlüyor. “Biz mi çok sıkıcıyız?” diyor kocam; bence değil. Uzun teneffüs saatleri, oynamak için yeterli bir bahçe, donanımlı ve işini seven öğretmenler, temizlik ve gidip geldiği saatler konusunda oldukça iyi koşullara sahip, iyi bir okula gidiyor. İyi bir okul benim için, bilgiye erişimin çok kolaylaştığı bu devirde, öğretimden çok deneyim demek. Senelerini geçireceği bir kurumu sevmesi, orada kendi ilgi ve meraklarını keşfetmesi demek. Uzay şanslı. Peki ya ülkemin diğer çocukları ne durumdalar? Eğitim Reformu Girişimi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın birlikte yürüttüğü “Çocukların Gözünden Okulda Yaşam” araştırma raporu çocukların okulla ilgili görüşlerine yer veriyor.
Uyku ve teneffüs
Raporda 2012 yılında yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sisteminin getirdiği değişiklikler yüzünden çocukların epeyce zorlandığı anlaşılıyor. Hem ilkokula hem de ortaokula başlama yaşının düşmesi, öğrenci sayısındaki artış, dersliklerdeki yetersizlikler, çocukların okul yaşamının kalitesinin azalmasına ve dolaylı yollardan da beslenme ve sosyalleşme gibi ihtiyaçlarının yeterli önemi görmemesine yol açmış. Rapordaki en dikkat çekici noktalardan biri, ikili öğretim (sabahçı-öğlenci) uygulaması nedeniyle çok erken saatlerde kalkmak ya da evine çok geç dönmek zorunda kalan öğrencinin uyku saatlerinin ve beslenmesinin kötü yönde etkilenmesi. Kahvaltı edemiyorlar ya da akşam yemeğini çok geç saatte yiyorlar. Okulu evine uzak olan sabahçılar, sabahın kör saatinde yola çıkarken, öğlenciler ise okuldan eve karanlıkta dönüyorlar. İkili eğitimde okulda geçireceği süre kısalan öğrencinin en çok teneffüs saatleri etkilenmiş. Kısa teneffüsler, çocukların temel ihtiyaçlarını karşılaması için yetersiz kalmış (tuvalete mi gitsin, karnını mı doyursun); oyuna zaten hiç vakit kalmamış. Yarım günlük eğitimde çocuklar dersleri yetiştirebilmek için başka hiçbir şeye vakit kalmadığını söylüyorlar kısacası. Türkiye’nin yarısında çocukların eğitimlerine hâlâ sabahçı ve öğlenci olarak devam ettikleri dikkate alınırsa bu durumun çok fazla çocuğu etkilediği anlaşılıyor.
Eğitimden anladığımız
Burada bir durup düşünmek lazım. Eğitim gerçekten böyle bir şey olmak zorunda mı? İnternet dünyasında, bilgiye erişim bu kadar kolayken biz hâlâ çocukları yetersiz dışsal koşullara rağmen, onların tabiatlarını dikkate almayarak, yaş gruplarına göre bir araya getirip herkes için aynı hızda ilerleyen, çocuğun refahını (temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir günlük yaşantı) dikkate almadan, edilgen bir öğrenmeye mecbur etmek zorunda mıyız?
Manzara şöyle: Sabah çok erken kalkmışsınız, kahvaltı edememişsiniz, sizinle aynı durumda en az 20 kişiyle birlikte çok da temiz olmayan bir binada, yeterli ısınma olmadan bir arada oturuyorsunuz. Öğretmeniniz sizle aynı koşullarda, bir de ikili eğitim yüzünden dinlenmeye, kendini eğitmeye fırsat da bulamıyor; eh maaşı da pek yüksek değil zaten, ay sonunu zor denkleştiriyor... Ve bu insan, bu ruh halinde, şu koşullarda oturan kişilere bilgi aktarmaya çalışıyor. Bilgi aktarma süreci de katılımcı değil tek taraflı; öğrencinin merakı, konuyu tam öğrenip öğrenmediği önemli değil. Siz zeki ve öğrenmek isteyen bir çocuk olsanız, bu koşullarda hevesinizi ne kadar süre muhafaza edebilirsiniz?
Çocukların isteği
Raporda “çocuğun iyi olma hali” kavramının altı çiziliyor. Bu da çocuğun yaşam kalitesinin ve memnuniyetinin ön plana alındığı bir yaklaşıma işaret ediyor. Aslında çocuklar atla deve de istemiyorlar iyi olmak için:
- Bir rehberlik servisinin olması ve çalışması (yani danışabilecekleri, onları dinlemeye hazır bir yetişkin).
- Okulda revir, bahçe, güvenlik, temizlik, ısı gibi temel ihtiyaçların karşılanması.
- Donanımlı bir eğitmen kadrosu.
- Okul meclisleri vasıtasıyla karar alma süreçlerine katılım (adamdan sayılma).
- Öğretmenleri tarafından sevilmek ve takdir edilmek.
- Okul içinde sağlıklı yiyeceklere ulaşım.
Şimdi böyle listeleyip bakınca, gerçekten zor değil. Yani eğitim çocuk içinse, onun hayrı içinse, ondan gelecek hayrın ülkeye yayılması içinse bu kadarı zor olmamalı. Aksi durum çocuğa rağmen eğitim demek oluyor. Sorunlara çocuk odaklı çözümler bulmak, önümüzdeki yıllarda bu ülkenin yetişkinleri olacak insanlara yatırım yapmak demek.
YORUMLAR