Gariban Pıtpıt
Pıtpıt minicik bir tekir kedi. Bundan 2 sene önce geldi bizim eve. Her türlü hayvanı seven, koruyan, toplayan kardeşim sokakta bulmuş. Bir araba ezmek üzereymiş, kurtarmış. Bana getirmiş. Zayıf, cırtlak sesli, oyuncu, biraz da huysuz bir yavru...
Hayatım boyunca köpek bakmış, kendimi hep köpek sever olarak görmüş, hatta kedi tüyü alerjim yüzünden kedili evlerde rahat edememiş bir insanım. Bu halimle bir kedim olmuş bulundu. Ailecek hayret ettik bu duruma.
Kardeşim "Sen birkaç gün bak, sonra yeni bir ev buluruz" demişti. Bulamadık. Burası İstanbul. Sokakta kediden bol bir şey yok. Van kedisi değil, kısa tüylü gri İngiliz kedisi değil, Ankara kedisi değil bizim Pıtpıt; zavallı bir tekir. Sokakta yaşayan atalarından kalma genlerle ekmek yemeyi seven, zayıf bünyesi yüzünden annesinin bile terk ettiği bir yavru.
Pıtpıt bizim evin kedisi oldu. O zamanlar Uzay dört yaşında. İki kere muhabbet kuşu almışız, kaçmışlar. Uzay kuş seviyor, sevdiğini sanıyor belki. Eve kedi gelince bir kuş daha alamayacağımıza üzüldü. Pıtpıt oyuncu ama biraz hırçın bir kedi. Uzay'la hiç onun istediği gibi oynamıyor. Tırmıklıyor, ısırıyor bazen. Uzay da basıyor çığlığı. Arkadaşları eve gelince en sevdikleri oyun Pıtpıt'ı kovalamak. Eve çocuk girince arazi oluyor Pıtpıt. Bu arada bu ismin kaynağı da Uzay aslında, patileriyle yaptığı oynama hareketinden çıkıyor ismi...
Benimse kedi tüyü alerjim yüzünden, Pıtpıt geldikten sonraki 6 ay boyunca gözlerim kaşınıyor, boğazım gıdıklanıyor. Birilerine sahiplendirsek diyoruz olmuyor. Severken elime tüyleri gelince huylanıyorum, kediyi layıkıyla sevip okşayamıyorum... Hasan evdeki kedi tüyünden, kedi tuvaletinin varlığından rahatsız. Ama Pıtpıt bu ortamın içinde bile rahat edecek bir hal buluyor. Alerjim 6 ay sonra ortadan kayboluyor.
Pıtpıt gündüzleri kapıların arkasına saklanıp bize tuzak kuruyor; evdeki tüm misketleri ve Uzay'ın renkli keçe toplarını eşyaların altına saklıyor, akşam olup da Uzay uyuyunca gelip kucağıma yerleşiyor ve bana pati masajı yapıyor, ben de onun gıdısını okşuyorum... Zaman geçiyor. HTHayat'ın haftalık toplantılarında anlatıyorum kızlara Pıtpıt'ı: kedi sevmeyen kadının bir kediyle imtihanını. O candan sorumlu hissediyorum kendimi; sokağa bırakamam, çok sevileceğini bildiğim bir yer dışında kimseye veremem. Alışıyorum zamanla kedili yaşamaya. Pıtpıt sayesinde kedi ruhuyla tanışıyorum. İlişki kuruyorum. Hareketlerindeki özgünlüğü, zerafeti, ilişki kuruşundaki inceliği öğreniyorum... Kedi neslini Pıtpıt'da tanıyorum.
Pıtpıt zayıf bünyeli bir kedi. Birkaç ayda bir hastalanıyor, günlerce veterinerde kalıyor.
Bundan bir ay önce Pıtpıt değişmeye başlıyor. Keyifsiz, diken üstünde oturan, oynamayan, koltukları tırmalamayan bir kediye dönüşüyor. Bu değişimi algılamam zaman alsa da ön ayaklarındaki şişlikler ve karnındaki sarkma da eklenince bu keyifsiz hale yine soluğu veterinerde aldık. Veterinerimiz bütün hayvanlarımızı tanıyor. Kardeşimin iki köpeğine, benim yıllar önceki köpeğime filan hep o bakmış. Pıtpıt'ı muayene ediyor, kan testleri vs. derken bana kedimin iyileşemeyecek kadar hasta olduğunu, yapılacak bir şey olmadığını söylüyor.
Pıtpıt 2. yaşını yeni doldurmuş, muzur, hırçın bir tekir kedi. Şimdi neşesi sönük, yalnızca yatıyor, yemek yemiyor pek, hırçınlığı da kalmadı, hastalığı onu tüketiyor. Bütün halsizliğine rağmen işten döndüğümde beni kapıda karşılıyor. Şimdi günbegün tükenen gariban Pıtpıt için üzülüyorum. Yakın zamanda biliyorum ki nefesi bitecek.
Sevdiğim insanların ölümünü yaşadım ben. Hastalıklarla boğuşanları gördüm ve görmeye devam ediyorum. Hayat işte. Herkese başka türlü gelip, başka türlü gidiyor. Minik bir kedinin özelinde yaşam, ölüm döngüsünü, çaresizliği ve nasıl ölmek istediğimi düşünüyorum. Sevdiklerim yanımdayken ve evimde ölmek isterdim ben. Kedim için de bunu sağlayabilirim ancak.
Kucağıma alıp seviyorum. Teşekkürler Pıtpıt. Beni kedilerle tanıştırdığın için, birlikte geçirdiğimiz kısacık ömrün için. İyi ki geldin bize.
YORUMLAR