Kadınlar, döngüleri ve inançları
"Bireysel koşullarımız, geçmişimiz yaşımız ne olursa olsun hepimizim içinde capcanlı bir sağlık yaratabilmek için bağlantıya geçebileceğimiz bir içsel rehberlik mevcuttur."
diyor Dr. Cristiane Northrup "Kadının Bedeni Kadının Bilgeliği" isimli kocaman kitabında.
Bu bana kalırsa şahane bir bütünsel sağlık kitabı örneği. Gittikçe daha fazla uzmanlıklara ayrılarak insancıllıktan uzaklaşan, kişinin kendi bedeniyle olan ilişkisini ve bundan doğan bilgisini saymayan, bunun yerine teknolojik aletlerin ve standart insana inanan, patoloji odaklı yetiştirilmiş medikal otoritelerin bilgisine güvenilen, sağlığı ise insanın kendi içinden gelen değil, ancak dışarıdan alarak (ilaç, muayene, müdahale) gibi birşey gibi aksettirildiği, tüm hastalıkların yalnızca fiziksel olduğu düşünülen duygusal ve ruhsal etmenleri hesaba katmayan ve hatta bununla övünen zamanın ruhu için pek de alışıldık bir ifade değil.
Dr.Cristiane Northrup bir jinekolog. Uzun zaman sadece batı tıbbı uyguladıktan sonra bazı hastalıkların kişilerin geçmiş yaşantıları ve duygu durumlarında ki düğümler incelemeden tedavi edilemeyeceğini idrak ediyor. Fiziksel olduğu kadar zihinsel ve duygusal olmayan hiç bir hastalık yoktur, diyor yazar ve şöyle devam ediyor.
Bazı kadınlar için kocalar, doktorlar ve dini liderler otorite sembolüdür. Kednileriyle iglili herkesten çok bilgi sahibi olmalarına rağmen sağlıklarıyla ilgili cevapları dışarıda aramak üzere eğitilirler.
ve sonra....
Sağlıkçılar gibi kadınlar da adet dönemi, doğum, emzirme ve menopoz gibi bedensel fonksiyonları tedavi gerektiren tıbbi durumlar olarak görme kültürüne uyum sağlamışlardır.
Bu kısım bana çok ilginç geliyor.
Özellikle son senelerde kadının yavaş yavaş çocuğunu doğurma yetisinden vazgeçişini, bundan duyduğu korkunun artışını ve kendini gittikçe daha beceriksiz hissedişini hayretle izliyorum. Sadece doğum değil, anlaşılan o ki ataerkil sistemin kimsenin hayrına olmayan, kadın bedenini ve fonksiyonlarını çirkin, kirli, ıslah edilmesi ya da saklanması gereken şeyler olarak aksettiren algısı kadınların birçoğunun içine işlemiş.
Sosyal medyada bu konulardan bahsettiğim zaman ne kadar çok kadının kendi adet döngüsünden nefret ettiği, kendini o dönemlerde hasta hissettiği ve bundan bir an önce kurtulmak üzere dileklerde bulunduğu mesajını aldığımda gerçekten çok şaşırdım.
Sanırım titreyip kendimize gelmemizin zamanı geldi de geçiyor.
Northrup'un kadın ve adet döngüsüyle olan ilişkisi üzerine şahane tespitleri var.
"Adet döngümüzün bilgeliğini, döngüsel doğamıza ve uyum sağlayarak ve kadın gücünün kaynağı olduğu için onu kutlayarak geri alabiliriz. Birçok kültürde adet döngüsü içgörü ve yenilenmenin kaynağı olarak kabul edilmiştir."
Adet döngüsünün, doğanın diğer döngüleriyle uyumlu olduğunu ve bunun farkında olan, bunu getirdiği içe kapanma, dışa açılma dönemleriyle yaşayabilen kadınların PMS ya da adet sancısı gibi sıkıntılardan muzdarip olma ihtimalinin azaldığı hatta döngüyle uyumlu yaşamanın menopozun yani bilgelik yıllarının getireceği değişimleri de sıkıntısız atlatmayı sağlayacağını ifade ediyor.
Kadınların kendi bedenlerinden ve döngülerinden uzaklaşmalarının sıkıntısını sadece kendileri değil, yetiştirdikleri nesiller de çekiyor ve böylece bu yabancılaşma nesilden nesile aktarılarak sürmeye devam ediyor. Bizim topraklarımızda sıkça uygulanan, ilk adetini gören kıza tokat atılması gibi saçma sapan bir geleneğin nerelere varacağını da tahmin etmemize yarıyor.
Adet oldu diye tokat atılan bir kızı düşünün (hadi diyelim o tokat olabildiğince sevgiyle ve hatta özür dilenerek atılmış olsun) bir de adet olduğundan annesiyle yemeğe çıkan, babasından çiçek alan ve ailesinin kendinden daha yaşlı kadınları tarafından eşit görülerek kadınlık üzerine bir sohbete davet edilen bir kızı düşünün. (Öyle bir kız var mı bilmiyorum)...
Bu iki yaklaşımın sebep olacağı farklı gelecekleri anlamak için allame-i cihan olmaya gerek yok değil mi.
Size bu konudan bahsettiğim postlardan sonra sosyal medyadan aldığım bir kaç mesajı göstermek istiyorum.
ve şu
ve şu
Bunları okuyunca, bu konuda ciddi bir harekete gereksinim olduğu duygusuna kapıldım.
Bu utanç, bu yabancılaşma, bu mücadele bitsin ve yerini bedeninin her parçasını diğerinden ayırt etmeden seven kadınlar gelsin istedim. Doğurdukları çocukları birbirinden ayırt etmeden sevdikleri gibi, kendilerini ve döngülerini sevmeyi de öğrensinler istedim...
Kitap sadece bu kadar değil elbette, çok geniş, çok detaylı... zaman zaman alıntılar yapmaya devam edeceğim, şimdilik aklım reglisiyle kavga halinde olan kadınlarda... Varsa bu konuda ne yapabileceğimize dair bir fikriniz lütfen üşenmeyin ve yorum yazın. Bu hepimizin sorumluluğu bana kalırsa.
YORUMLAR