2 boyut yeterli değil

Ekranların başında buluşuyoruz insanlarımızla.


O platform, bu platform, hangisi en kolay, en efektif, en güvenli, arayıp duruyoruz.


Can cana olsun diye gayret ettiğimiz ilişkiler şimdilerde camdan cama.


Arkadaşlar, akrabalar, iş toplantıları, evimi sesleriyle, hareketleriyle dolduran çocuklar yok şimdi; varlar ama ekranın öte tarafında. 2 boyutlu, görüp duyuyorum onları.


Şehirde yaşamanın bedelinin yalnızlık olduğu günler. Köyde olsaydık, ya da yatay bir şehirde, kapıdan görürdük birilerini, sosyal mesafe filan tamam da ama en azından yüzyüze bakardık.


5 haftayı geçen sosyal izolasyon ve karantina süreçleri ile gördük ki teknoloji iyi ki var.

Ama insanın yerini tutmuyor. İnsan insana olmanın verdiği bambaşka bir his var. Her zaman şahane değil elbette, lakin eskiye bakıp da iyilikleri hatırlar özler ya kişi, onun gibi.


3 yaşındaki yeğenimi düşünüyorum.

Onunla hoplayıp zıplamanın, bu oyunun onda yarattığı ısıyı, ışığı; yanağının kokusunu öperek içime çekmeyi ve onu kucaklayıp sırtını okşamayı... Teknoloji iyi ki var; ama gerçeğinin yerini tutmuyormuş, anladım.


Babamı düşünüyorum. Sıklıkla konuşuyoruz, bazen görüntülü...


Sesini duyuyor, yüzünü görüyor, hal hatır soruyor, önemli konularda bilgi alışverişi yapıyoruz ama bu onun yanında olmakla aynı değil. Bir yanağın, elin, kokunun, varlığın, ruh halinin yaydığı hissiyatın, sıkı sıkı sarılabilmenin, omzuna yaslanabilmenin, kucağına yatabilmenin, göz göze bakabilmenin yerini tutmuyor.


Bir insan, insanlar ile çevrili olmak, 5 duyuyla ve ötesiyle ilişkide olmak onun nefesiyle, yarattığı enerji alanıyla çevrili olmak demek.


Deniz gibi.


Deniz fotoğraflarına, videolarına bakmak güzeldir. Ama denizin kenarında olmak başka bir şeydir, içinde olmak ise bambaşka bir şey.


Orman gibi.


Ormanın içinde olmak ile videosunu izlemek bir olabilir mi?


Sanala çapa atan ilişkiler ancak idare ediyor; ikame yerine geçiyor, kuyruğu dik tutmak için ihtiyaç olan umudun alevini kısık da olsa yanar tutuyor bir kenarda, can cana gibi olmuyor.


Geçen gün sosyal medyadan sordum: "En çok neyi özledin?"


Gelen cevaplar çok benzerdi. 3 konu başlığı var sanki:

- insanlarımızı özledik (sarılmayı, bir sofranın başında bir arada oturmayı)

- tabiatı özledik (güneşlenmeyi, denize girmeyi, denize bakmayı, ağaçları...)

- Özgürlüğümüzü özledik


Velhasıl, dünya durduğunda, geçer akçenin, esas önemli olan ne olduğu çıkıyor ortaya. Dünya durduğunda, parayla alınamaz, etiketlenemez ve kendiliğinden olan şeylerden başkasına ihtiyaç duymadığımız çıkıyor ortaya...


Böyle...


aşk ve özlemle


d.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.