Hayat geriye doğru akmaz
TÜİK verilerine göre 2020 yıl sonu itibarıyla, Türkiye nüfusu 83 milyon 614 bin 362 kişi iken bunun 22 milyon 750 bin 657’si çocuklardan oluşuyor… 22 milyon 750 bin 657 çocuk 13 aydır yaşadığımız ve belli ki daha da bir süre hayatımızı domine decek olan salgından en çok etkilenen kişilerden. Tıpkı 65 yaş üstü gibi.
10. yaşının içinde olan oğlum ve milyonlarca akranı bir seneden fazla zamandır okula gitmiyorlar. Okul denen şeyin ekranın içine sığmasıyla ortaya çıkan akıl almaz bir hayatın içinden hep beraber geçiyoruz…
Bu konu türlü türlü boyutuyla zihnimi sürekli meşgul ediyor. Dünya sistemleri çocuklarına verdikleri öncelikle sınanıyorlar, görüyorum. Bizim ülkemiz bu konuda epey önce sınıfta kaldı. Bizde çocuklar öncelik sırasının çok çok gerilerinde yer alıyorlar.
Okulun ekrana girmesinin çocukların hayatına etkilerine bakıyorum. Okul eskiden arkadaşlarla koşulup oynanacak, bir öğretmenle yakınlık kurulacak, büyük çocuklardan öğrenilecek, küçük çocuklara öğretilecek, yetişkinlerden bir nebze uzakta küçük de olsa bir özgürlük alanıydı. Bir öğretmenin dokunuşu, bir sınıfın kokusu, sırada oturmanın hissi, tenefüsün özgürlüğüydü. Ya şimdi. Şimdi okulu Youtube’dan ayırt etmek çok zor. Şimdi adına eğitim denen sistem çocuğun sadece zihnine bilgi doldurmaya çalışıyor. İçim acıyor. Aklım almıyor. Eğitim sistemi çöktü. Salgından önce de çökmekteydi, şimdi yerle bir oldu. Biz hala canlıymış gibi varsayıyoruz. Çoğu şeyin olduğu gibi bunun da halini görmüyoruz.
Neden?
Neden farklı meslek gruplarından oluşan akıllı insanlar toplanıp bu konuda neler olduğuna bakmıyoruz? Neden endüstri devrimiyle şekillenmiş bir sistemin şu anki hayatımızda da işleyeceğini varsayıyoruz? Neden çocuğun iyiliğini hayatımıza öncelik olarak almıyor. Bu çocuklara yaptığımız, yapmadığımız herseyini bu ülkenin geleceğini şekillendireceğini, esas yatırımın onlara olması gerektiğini konuşmuyoruz? Neden yeni çağın, yeni insanına yol açmak yerine onları işe yaramaz kalıplara sığmaya mecbur ediyoruz?
Biz çocukken, bundan 30 sene önce, bilgiye ulaşma kapasitemiz evdeki ansiklopedi sayısıyla, çevremizdeki okumuş insan sayısıyla sınırlıydı. Şimdinin çocuklarına Google bakılık etti. Bilgiye ulaşmak mesele değil. Şimdiki çocuklar için merakı canlı tutmak, elleriyle ortaya koyabileceği üretimlere aşina olmak, obeziteye kapılmamak, internetin dehlizlerindeki aşırı ve yanlış ve manipülatif bilgiden korunmak mesele. Şimdiki çocuklar için 2 boyutlu hayat kadar 3 boyutlu hayatın içinde var olabilmek bir mesele.
Okul sistemimiz çöktü.
Zaten çökmekteydi. Hayatla ilgili gerçek bilgiler (beslenme bilgisi, duygusal okur yazarlık, değerler bilgisi, yaşayan bir gezegeni mesken tutmuş canlılar olmanın bilgisi) yerine hala kim hangi savaşta kiminle yan yana savaştı gibi bir sınav sonra kimsenin aklında kalmayacak bilgiler öğretmen peşinde olan sistem; anlayışı hala (elini salladığın yerde ulaşabileceğin) bilgiyi aktarmak olan sistem çökmüştü… Yerine yenisi gelmedi.
Salgın, hayatlarımızda neyin yanlış gittiğini büyüteç altına aldı ve görebilenlere gösterdi. Göremeyenler hala göremedikleri yerde, salgın geçsin de eski hayatlarımıza, zaten çoktan çökmüş sistemlerimize geri dönelim diye terennüm etmeye devam ediyorlar…
Oysa ki hayat geriye dönmez… Bu kadar büyük kırılmalar yaşanmamış gibi olamaz. Salgından sonra eski hayata dönmek diye bir şey yok. Bu yeni doğum yapmış annelerin, bebekten önceki hayatlarına geri dönmeyi beklemelerine benziyor. Öyle bir hayat artık yok. Yok. Salgından öncesi olmayacağı gibi.
Salgının geçmesi ve eski teraneye geri dönmeyi hayal etmek yerine hayal kurmalıyız. Büyük kırılımlar bunun için var. Gelecek günlere eskinin işe yaramayan sistemlerini ayıklayarak, artık bize hizmet etmeyen anlayışlardan, kurumlardan, alışkanlıklardan kurtulara ve yeninin gelişini izleyerek, kendimizi, en çok da bu yeninin esas sahibi olacak çocuklarımızı buna göre hazırlayarak (elimizden geldiğince) hazırlayamıyorsak da en azından eskiyi onların boynuna pranga etmeyerek ilerleyebiliriz.
El becerileri, dünyalılık bilgisi, bedeni besleme ve bakım, sezgilerle ilişki, esnek dayanıklılık, stresi yönetme becerisi, bolca hayal gücü, kolektife hizmet gibi mühim konular çocuklar gelsin de onları açsın diye bekliyor… Biz elbette buna inanan bir avuç yetişkin kendi çocuğumuza bunları öğretiriz. Lakin bizim bir iki, üç çocuğumuz 22 milyon 670 bin akranıyla birlikte büyüyecekler. Bugünün tohumları geleceğimizi ışığa ya da karanlığa yaklaştıracak filizler olacaklar. Peki biz, çok önemli yöneticilerimiz, neyle meşguluz hala?
Merak ediyorum.
YORUMLAR