Sosyal medya, yeme bozukluklarını tetikliyor
Geçtiğimiz hafta Sabri Ülker Vakfı’nın hayata geçirdiği “Uluslararası Beslenme ve Sağlık İletişim Programı”na katıldım ve birbirinden değerli uzmanlardan eğitim aldım. Bu seneki eğitimin odağı yeme bozukluklarıydı. Okulum Institute for Integrative Nutrition’da da çok ağırlık verilen bir konuydu. Aldığım notları sizlerle paylaşmak istedim.
Özellikle etkilendiğim sunumlardan biri Atılım Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Begüm Kalyoncu’nundu. Yeme bozuklukları tarihçesine yer veren Kalyoncu, günümüzde sağlık algısının zayıf olma algısı ile eşit olduğunu ve sosyal medya baskısının burada büyük rol oynadığını anlattı.
Yeme bozuklukları cinsiyet ayırmıyor!
Kadınlarda dayatılan fit olma, ince olma baskısı o kadar yüksek ki, arzulanan değer normal Beden Kitle İndeksi’nin yüzde 15 altında. Erkeklerde yeme bozuklukları ise genelde sağlık çalışanları tarafından göz ardı edilebiliyor. Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. H. Tanju Besler de yeme bozukluklarıyla ilgili Türkiye’de istatistiki bilgi bulunmamasına rağmen yeme bozukluğunun %10 civarında olduğunun öngörüldüğü. Bu da hiç küçümsenecek bir oran değil.
Yeme bozuklukları hangi yaşlarda görülüyor?
Yeme bozuklukları sıklıkla ergenlerde ve genç yetişkinlerde görülse de çocukluk döneminde ve 40 yaş sonrasında da bu problemle karşılaşılabiliyor.
Aşırı sağlıklı beslenme takıntısı da hasta ediyor!
Yeme bozuklukları arasında anoreksiya nervoza ve bulumiya nervoza dışında son dönemlerde herbisit, pestisit veya yapay maddeler içermeyen besinlerin tüketilmesine karşı patolojik bir saplantı geliştiren kişilerde de “ortoreksiya nervoza” adında bir durum gelişiyor. Bir de son zamanlarda çok sık duyduğumuz tıkanırcasına yemek yeme sendromu var. Burada da kişiler, kontrolünü kaybederek normal bir bireyin yiyebileceğinden çok daha fazlasını tüketiyor.
Yeme bozuklukları ve diyabet ilişkisi
Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz da diyabet ve yemek bozuklukları ilişkisine değindi. Diyabet, ne yazık ki bir salgın gibi dünyada yayılıyor. Diyabetin gelişme hızı gelişmekte olan ülkelerde diğer ülkelere oranla daha hızlı. Diyabet o kadar büyük bir salgın ki, Birleşmiş Milletler gündemine giren, global olarak mücadele edilmesi gerek diye parmakla gösterilen 4. hastalık. Her 10 yılda bir Türkiye’de diyabet % 100 artıyor. Burada Yılmaz’ın önerisi, her yemeğe salata ile başlamak. Böylece besinlerin glisemik indeksi azalır, glisemik indeks emilimi yavaşlar ve tokluk süreleri uzar.
Beden algısı zamanla nasıl değişti?
Rönesans’ta daha ağır olmak daha zengin olmakla ve daha büyük bedenler daha doğurgan olmakla eş görülürken 1960’larda Twigy adlı mankenin popüler olmasıyla beraber çok daha ince olmak popüler oldu. Şimdi de sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber burada yer alan rol modellere bakarak beden algısı ne yazık ki daha çabuk bozuluyor. Hatta eğitim sırasında hocalarımız pek çok görsel de paylaştı, buradan paylaşıp sizleri de üzmek istemedim.
Bu konuda yapılan araştırmalar ne diyor?
Eğitimin atölye çalışması ayağında İletişim Bilimleri Enstitüsü Kurucusu Prof. Dr. Ali Atıf Bir bizlerle araştırmalar paylaştı. Bu araştırmalarda da sosyal medyanın rolü açıkça görülüyor. İtalya’nın Turin Üniversitesi’nde 6-11 yaş arası 500’den fazla çocukla yapılan bir araştırma, günde 2 saatten fazla Instagram, Snapchat, Facebook gibi içeriği sosyal medya ağlarında zaman geçiren çocukların beden algılarının bu ağlara hiç girmeyenlere göre çok daha kolay bozulduğunu gösteriyor. Bir başka araştırmada, Sivas ve Ankara Üniversiteleri’nde okuyan 600’den fazla öğrenciyle yapılmış. Araştırmaya katılan gençler, ağırlıkları sağlıklı kabul edilen aralıklarda bile olsa kendilerini fazla kilolu görüyor, kilo vermeye çabalıyor.
Ne yapabiliriz?
Bu konu, sadece bireysel bir konu değil. Bizlere iş düştüğü kadar influencer’lara, sağlık profesyonellerine, devlet politikalarına da iş düşüyor. Global bir salgın olduğu için global bir harekete ihtiyacımız var. Bedenimizle daha yakın ilişkide olabilmek, onunla barışık olmak tek günlük bir yolculuk değil. Haydi, bu yolculuğa küçük küçük adımlarla başlayalım, bu yazıyı okuduktan sonra kendinize bir saat daha şefkatli yaklaşmaya çalışın... İlk adımınız bu olsun.
YORUMLAR