Kedi sabrı
Kedilerden öğrenecek ne çok şey var sahi!
Bir keresinde bahçe kapımın önündeki bir kutuya sığınıp yavrulayan bir kediye sahip çıkmaya kalkışmıştım. Üç minik yavruyu etraftaki serseri erkek kedilerden koruyabilmek için başlarında nöbet tutmuş, geceleri uyanıp uyanıp kontrol etmiş, anne kedi beni asla yakınına yaklaştırmamasına rağmen o yavrular sağlıklı büyüyebilsin diye neredeyse evden çıkamaz olmuştum.
Bir aylık çabalarım hiçbir işe yaramamıştı. Üç yavruyu da, birini gözümün önünde olmak üzere, erkek kedi kapıp götürmüştü.
Mesele bundan ibaret aslında ama benim bununla ilgili anılarımda bir roman dolusu hikaye var. Yavrulara sahip çıkmakla ilgili takıntılı ısrarım, güzeli çirkini her kediye hayran olmama rağmen uzunca bir zaman erkek kedilerin tamamına düşman kesilmemi sağlamış öfkem, son yavrusu da ölüp gidince verdiği tek tepki biraz miyavlayıp sonra yalanmaya başlamak olan anneyi bir türlü anlamayışım… Halbuki Bukowski de gayet güzel özetlemiş: “Kediler her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu bilirler; öyle fazla heyecanlanmak ya da üzülmek için bir neden yok. Onlar bunu bilirler.”
Klişeler doğru oldukları için klişe olmuşlardır. Biz de biliyoruz her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu! Bunu fark etmek için şöyle güzel bir nefes alıp azıcık yavaşlamak yeterli. Peki ne oluyor da biz bir nefeslik bile yavaşlayacak zaman bulamayacak kadar kapılıyoruz hengâmeye? Duygulara, anlamlara kapılıyoruz. Öfkeye, sevince, korkuya kapılıyoruz ve birazcık miyavlayıp yalanmaya başlayamayacak kadar telaşlı olmaktan bir türlü kurtulamıyoruz.
Bu aralar en çok, çözümünü gayet iyi bildiğim kafa karışıklıklarına kapılıp durmaktan sıkılmış haldeyim. “Sabrın sonu selamet” mantrasına tutunup her şeyin olacağına varmasını beklemeyi her denediğimde telaşlı bir soru yağmuru buluyorum içimde “ee ne olacak, şimdi ne yapacağız, ne yapmalı, şöyle olsa daha mı iyiydi sanki?”
Üç yavruyu korumaya çalıştığım günlerdeki semptomların neredeyse aynılarını yaşıyor olmam da tesadüf değil herhalde, gıcık mı gıcık bir bel ağrısı, her an daha da hızlanmaya hazır bir kalp çarpıntısı…
Deneyimlerim bana korumaya çalıştığım her şeyin ben arkamı döndüğümde kaybolup gitmeyeceğinin hiçbir garantisi olmadığını söylese de, içimdeki kedi “dur hele azıcık uzanıver şuracığa” diye mırlayıp dursa da, hayat hepimize avaz avaz “her şey olacağına varır” dese de bazen sadece olmuyor işte. O telaş bir türlü uzaklaşmıyor gözün gönlün önünden.
O halde buna da mı eyvallah demeli, telaşı da mı sevip sayıp bağra basmalı yoksa inatla sakin olmaya çalışmaya devam mı etmeli?
Sabrın sonu gerçekten selamet mi?
Feraha çıkmadan anlayamayacağımız kesin.
O halde galiba gerçekten de azıcık uzanıp mırlaya mırlaya uyumaktan kimseye zarar gelmeyecek. İnsanlık hali, sabır da bir yere kadar. Bir de kedi sabrını deneyelim, bakalım nereye varacak.
YORUMLAR