Şehirli kadının döngüleri
PMS (adet öncesi sendromu) deyince tüylerimiz diken diken oluyor, adet sancısı günlerimizi zehir, işlerimizi berbat ediyor. Ergenliğe geçiş, menapoza giriş, hamilelik, doğum, lohusalık derken kadınlık döngüleri sağlı sollu tokatlıyor... Birazcık huysuzlanan erkeklere bile “muayyen gününde herhalde” diye takılıyoruz. Adet görüyor olmak, huysuzluğumuzun ve dengesizliğimizin asıl sebebi olarak görülüyor.
Nasıl oluyor da her kadının, her ay, durmaksızın yaşadığı fizyolojik bir döngü bize böylesine zarar verebiliyor?
Eskilere, çok eskilere, kadim zamanlara gitmeye gerek yok. Gidersek çok eğleniriz elbette ama şimdi, şu anda, döngülerimizin dengemize nasıl zarar verebildiğini tespit edebilmek için doğaya ve kendi doğamıza uyumlanma biçimlerine bakmamız yeterli.
Aslında ne oluyor?
Adet döngüsü dediğimiz şey, ortalama 28 günde bir tekrarlanan sürekli bir döngü. Kadın bedeni hamilelik için hazırlanıyor, döllenirse bir bebeğe dönüşecek yumurtalar üretiyor, rahim kendini bir bebeğin gelişebileceği sağlıklı bir ortam haline getiriyor; sonra eğer o ay yumurtalardan biri döllenip de hamilelik gerçekleşmezse, tüm bu hazırlık kanama şeklinde vücuttan dışarı atılıyor. Yaklaşık 4-5 gün süren ‘adet’ döneminde rahim, bir sonraki döngüye kendini hazırlamak üzere kendini yeniliyor. Sonra yine yumurtlama evresi, yine adet kanaması, sonra yine yumurtlama...
Sistem bu kadar basit. Döngünün kanama ve yumurtlama evrelerinde vücutta tüm bu değişikliklerin mümkün olabilmesi için iki farklı hormon salgılanıp duruyor, ilk 14 günlük süreçte östrojen hormonu baskınken, yumurtlamadan sonraki ikinci 14 günlük süreçte progesteron hormonu aktif oluyor. Bu hormonlar vücudumuzda dans ederken diğer tüm organlar ve sinir sistemi de durumdan etkileniyor elbette.
Aslında her şey elbette olması gerektiği gibi oluyor. Peki biz neden bu akıp giden döngüye uyumlanmakta bu kadar zorlanıyoruz?
Eski bir inanca göre tüm kadınlar, Yeniay’da adet görür, Dolunay evresinde yumurtlama dönemine girerdi. Gündelik hayatlarını da Ay’ın hallerine göre düzenleyen kadınlar, bedenlerinde gerçekleşen döngülere uyumlu bir hayat sürmekte zorlanmazlardı.
Adet gördüğü günler boyunca evden dışarı çıkmak istemediğiniz, sadece kendinizle ilgilenmek istediğiniz oldu mu hiç? Sadece ağrı ya da huzursuzluk hissettiğiniz için bile bunu istemiş ama halletmeniz gereken işleriniz, katılmanız gereken toplantılarınız, ilgilenmeniz gereken çocuklarınız olduğu için bir türlü fırsat bulamamış, ağrı kesici alıp, karnınızı sıcak tutacak şeyler giyip sızlanarak yine de işlerinize koşturmuşsunuzdur...
Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de bir şirketin kadınların adet günlerinde izin yapabilmesi için yeni bir uygulama başlattığını okuduk. Ülkemizde de ağır işlerde çalışan kadınlar için böyle bir izin yönetmelikte var ama uygulanmıyor. Her halükarda patronunuza “adet görüyorum, evde kalmalıyım” dediğinizde her şeyin yolunda gideceğine dair pek bir umudumuz yok şimdilik. Çalışmıyor olsanız bile, özellikle hayatların hızlıca yaşanıp gittiği büyük şehirlerde, bir kadın olarak, üstelik her ayın birkaç günü, ‘köşenize çekilme’ hakkınızı kullanabilmeniz çok olası gözükmüyor.
Aynı sorunlar adet döngülerimizin mümkün kıldığı hamilelik, doğum, lohusalık ve emzirme konuları için de geçerli.
İçindeki bilge kadını bul
Kadının sadece birkaç gününü değil, tüm hayatını ve üretkenliğini etkileyen bu döngülerin etkisi öyle birkaç ilaçla, hijyenik pedlerle baskılanacak gibi değil. Sistemi tamamen etkisiz hale getirmediğiniz sürece, bu döngülerin etkisine maruz kalmamak da mümkün değil.
Oysa döngülerimize uygun bir hayat yaşayabilsek, kendi bedenimizin farkında olacak zamanımız olsa, vücudumuzun ve ruhumuzun ihtiyaçlarını dinleyip karşılayabilecek kadar uyumlu yaşayabilsek, tüm bu kadınlık halleri bir sorun olmaktan çıkacak, varlığımızın doğal süreçleri olarak işlemeye devam edecek.
Biz içimizdeki vahşi kadın doğasını baskılamayı, görmezden gelmeyi değil de onu tanımayı ve kabul etmeyi öğrendiğimizde, tüm bu süreçler birer hediye olarak bize geri dönebilir. Elinizden geldiğince, mümkün olduğunca farkında olarak başlayın, kendinize karşı nazik ve ihtiyaçlarınıza karşı duyarlı olun. Kimsenin sizi çok iyi anlamasına ya da patronunuzun, eşinizin “adet görüyorsan evde otur cancağızım” demesine gerek yok. Döngülerin bir kez farkında oldunuz mu, uyumlanmak çocuk oyuncağı olacaktır, bu hepimizin içinde, kalbinde, ta rahminde varolan kusursuz bir bilgelik.
Ay’ı seyredin, döngülerinizi seyredin, ihtiyaçlarınızı fark edin, farkındalığınızı geliştirin. Ne yapmanız gerektiğini doğal olarak biliyor olduğunuzu fark edeceksiniz.
Dünyanın her yerinde kadınlar dişil enerjinin gücünü hatırlamaya, anlamaya ve kullanmaya başlıyorlar. Kadınlık korkulacak değil, kutlanacak bir olma hali. İniş çıkışlı döngümüze şehir hayatımızı berbat eden bir dengesizlik olarak değil, çok yönlü doğamızın getirdiği bir çeşitlilik olarak bakmayı hatırladığımızda, doğayla ve doğamızla uyumlanmamız dolunaylı bir geceden daha uzun sürmeyecek.
YORUMLAR