Şaka gibi!
Kafamın üstünde bir kapak olsa ve denk getiren açmaya kalksa... İçinde bir şey bulamayacakmış gibi hissediyorum bu birkaç gündür.
“Bu zindanda bu ne rahatlık!” deyiverirse birisi, nasıl bir cevap çıkar ağzımdan kestiremiyorum.
Suçu bahara yükleyip kendimi rahatlatabilir miyim bilemiyorum, düşünemiyorum.
Aklım gökyüzünün güneşlenmesi ile tatile çıktı sanki. Bütün sırlar karanlıkta saklı ya, aydınlıkta ‘bulmak’ kolay olduğu için mi?
Yazmaya kalkıyorum; kelimeleri kovalıyorum, yakalayamıyorum...
Evde bir aşağı bir yukarı dolanıyorum, sağımı solumu fark edemiyorum. Neyse ki günlük mesaim ezbere dönüşmüş; çoktan sıraya koymuşum işleri. Yapabildiğimi yapıyorum. Yapamadığıma burun kıvırıyorum. Ne çamaşır, ne bulaşık, ne dağınıklık, ne toz... Umursamaz bir yüreklilikle aradan çıkarıveriyorum.
Sırtımdan oluk oluk inen ağrıları tutmaya çalışıyor, külçeleşen ayaklarımı sürüklemeye uğraşıyor, uyuşan kollarımı iki yanıma bırakıveriyorum. Bulamadığım aklım uzaktan sesleniyor; “Orada bir gömü olabilir, bir zahmet kazıver!”
Sanki ruhum çok güçlü de, yerin altındaki madeni keşfedecek, a şaşkın!
Oysa ne iyi olurdu, parıldayan taşlar buluversem kütlemin işaretlediği yerde. Ne iyi olurdu o taşlarla süsleniversem...
Hak edilmiş mutluluktan iyisi var mı?
Sonra aniden kulaklarımdaki o uğultu anlaşılır hale geliyor:
Bu dünyada hiç sorunu olmayan kimse yok! Birinin şusu, birinin busu yok. Bizim de halimiz yok!
Suçu bahara yükleyip kendimi rahatlatabilir miyim bilemiyorum, dedim ya düşünemiyorum.
***
Okura not:
Sevgili tulip, günün popüler deyimiyle, cansın can! Sevgili elif demirbaş, samimiyetine bayıldım. Sevgili deniz, kararlılığına sağlık...
YORUMLAR