Pazarola insanbaşı!
Onun adı Pazarola Hasan Bey’dir!
Onun için kimi deli demiştir, kimi aptal, kimi meczup...
Kayıtlara geçtiğinden bellidir ki, bir dönemin en ünlü simasıdır. Tam olarak bilinmemekle birlikte doğumu 1880-85, ölümü ise 1925-27 yılları arasındadır.
Sultanahmet, Beyazıt, Şehzadebaşı ve Vefa’dan Unkapanı’na kadar yoldaki bütün esnaf yediden yetmişe, kadın-erkek, çoluk-çocuk herkes onu gayet iyi tanır. Onun, dönemin önde gelen bilim ve sanat, hatta devlet adamlarından bile fazla tanınmakta olduğu vurgulanır.
Dönemin kalemleri onu yazar, dergi kapaklarına çıkar. Hakkında tiyatro oyunları, revüler sahnelenir, adını ölümsüzleştiren bir destan, çizilmiş karikatürleri vardır. Yabancı gazeteciler bile onun ününü duyup kare kare fotoğraflarını çekmiş, İstanbul’un en meşhur 10 adamından biri olarak göstermiştir.
Pazarola Hasan Bey, Unkapanı Atlamaşı Caddesi’nde cumbalı ahşap bir evde doğmuş ve yaşamış. Kocakafalı bir bebekmiş. Annesi, o henüz iki aylıkken ölmüş. Babası on yıl sonra eşinin ölmüş olan erkek kardeşinin karısıyla evlenmiş. Üvey annesi onun başına uygun bir fes bulamaz, fesin boş bıraktığı yere üzerinde ‘Maşallah Hasan Bey’ yazılı bir bez sararmış.
“Zamanın tek güler siması” der ünlü yazar Ahmet Rasim onun için mesela.
Şöyle de devam eder: “Ne zaman rastlasam, yüzündeki gülümsemelerini ter ü taze (taptaze) bulurum. Meczupluk haline vergi bir temiz bakışla çevresine bakınarak her dükkana, her satıcıya, işine, malına göre; -Pazarola bakkalbaşı, -Pazarola balıkçıbaşı, diyerek yürür gider.”
“Pazarola!” nidasının kendisine söylendiğini duyan her bir kişi büyük mutluluk duyar çünkü işi o gün kesinlikle yolunda gidecektir! Dilenciler bile “Pazarola dilencibaşı!” sözünü duymak için can atar, kimi bu onura erişmiştir de.
Bazen değme okumuşlar gibi laflar eder, bazen hiçbir münasebeti olmayan sözler söyler. Kendisine ısmarlanan kahveleri geri çevirdiği görülmez. Sarılıp eline tutuşturulan sigaraları keyifle tüttürür, sonra da geldiği gibi ansızın ortadan kayboluverir.
Halk onun uğur, elinin değdiği yere bereket getireceğine inanır. Ona ermişlik kondurur. Bu yüzden her gittiği yerde izzet ikram görür. Kimseden para yahut bir şey istemez. Cebine gizlice para konursa ona el değdirmez!
Yağlıboya tablolarını yapmış olan folklorik ressam Malik Aksel anlatımlarında, Pazarola Hasan Bey’den şöyle söz eder:
“Ona göre mevki, makam diye bir şey yoktur, yahut kibirli kendini beğenmiş insan... Ona göre herkes bir işin başı, büyüğüdür. Büyük-küçük, Müslüman-Hıristiyan, kadın-erkek, zengin-fakir diye bir şey yoktur. Herkes birdir, herkes Allah’ın kuludur, herkes iyi insandır...”
Deli işte, aptal işte, meczup işte...
Çünkü herkesin bir, herkesin bir kul, herkesin iyi bir insan olduğunu düşünmek için ancak ve ne yazık ki deli, aptal veyahut da meczup olması gerekiyor. Hele de bugünlerde... Kötülük ve acı dört bir yanı sarmış, iyilik ve mutluluğa hasret yaşadığımız bugünlerde...
Farkında değiliz ama aslında öyle çok ihtiyacımız var ki duymaya, kolaycacık kurtarıvermek için çukura düşmüş ruhlarımızı...
Söylesek bir faydası olur mu bilmem ama fakirin ekmeği umut dünyası. Hasan Bey’in kerametine emanet:
-Pazarola insanbaşı!
***
Tencerenin düdüğü istim atıyor!
Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2012 yılına ait istatistik sonuçlarını gördünüz mü? Verilere göre geçen yıl:
91 bin 979 ‘cinsel dokunulmazlığa karşı suç’ olayı adli mercilere intikal etti.
31 bin 496 olay hakkında takipsizlik kararı verildi.
50 bin 483 olay hakkında dava açıldı.
Bu davaların ayrıntıları ise şöyle:
-18 bin 351 cinsel saldırı
-33 bin 992 çocuğun cinsel istismarı
-14 bin 164 reşit olmayan kişiyle ilişki
-25 bin 472 cinsel taciz
Geleneksel söylemle, rakamlar endişe verici!
Bireysel söylemle, sapıklar arasında yaşıyoruz!
Çözümsel söylemle, topunun köküne kibrit suyu!
YORUMLAR