Erdal Beşikçioğlu’nun E’si
Geçen pazartesi Georges Perek’in denemesinin benzerine girişerek, e’ye tek kelimede bile yer vermemiştim. Yine eş tecrübeye istinaden; sadece e’li kelimelerle neyi ne derece söyleyebilirim, meraktayım. Elbette tepeme güneş geçmedi, zaten mevsimi değil. E dertsiz de değilim. Dedim işte üstte, benimki sadece merak.
Beş saniye öncesine dek, Hürriyet’teki Erdal Beşikçioğlu söyleşisinde geziniyordum. Estetik görüntüler eşliğinde servis edilen söyleşinin teması, Behzat Ç(e) ve gösterime girecek yeni sinema seyirliği.
Behzat Ç(e), neden küfreder, neden içer, neden sevilir, neden sevilmez, neden efsane haline gelmiştir... Beşikçioğlu hepsine cevap vermiş.
İşlenen cinayetler etrafında Türkiye gündemine ve Gezi’ye selam veren yeni filme yönelik bilgilendirmesinde de, Gezi’den nemalanmışlar denmesin diye epeyce sahneden vazgeçtiklerini dile getirmiş.
Benim dikkatime değen ise söyleşinin en dibinde eşine atfen kaydettiği cümle. Beşikçioğlu eşi Elvin’i, ademoğlunu gözetleyen meleklerden inayeti üstlenene benzetmiş. “Erdal, düşünceni tekrar değerlendir. Senin hanene keramet getirmeyebilir” tembihleriyle içine seslenen kıymetli meleğe...
Ne güzel onore etmiş eşini, ne güzel ifade etmiş sevgisini.
Sürekli beynimi yeme eyleminde, dememiş.
İleri geri söyleniyor, dememiş.
Beni eğitmeye eğilimli, dememiş.
Söylesenize; her erkeğin, eşinden işittiklerini böyle tefsir etmesi gereksiniminde değiliz de neyiz?
Geçirdiği deneyimlerinden, eşrafından, mesleğinden bize ne!
Memleketin en tepesinde bile yürüse, tekbir getirircesine eşine “Ses etme!” diyemez kardeşim! Hele her gün secdeye eğiliyorsa!
Bence Erdal Beşikçioğlu’nun felsefesinde keramet. Erdeminde.
Netice...
Benzeri ömre bedel erkeklerle evlenenlerin, ömrüne bereket!
Gerisine ise Mevla’dan selamet!
Dilerim.
(‘E’siz kelimeye denk gelen?)
***
Tencerenin düdüğü istim atıyor!
Elbette kadınların hepsi melek değil. Öyleleri var ki, lanetler yağdırıyorsun.
Şu iki aylık bebeğini evde tek başına bırakıp dokuz günlük bayram tatiline giden vicdansız anne mesela. Küçücük yavrunun açlık ve susuzluktan ölmesine neden olan tükürüklere boğulası anne...
Ama bir kadın çocuğuna bunu nasıl yapar?
En mantıklı açıklama şu mu: Bu kadın kesin hasta!
İnsanın aklı almıyor çünkü başka türlüsünü.
Kadını, artarak çoğalan beddualarla baş başa bırakıp hikayenin gerisine bakarsak...
Kadının psikolojik bir rahatsızlığı yok, ilaç kullanmıyor.
Daha önce evlenip boşandığını öğrenen polis sevgilisinin reddine uğramış.
Kendi ailesi de bu ilişkiyi kabul etmiyormuş.
Kısacası bir yanda çocuğu kabullenmeyen sevgilisi, diğer yanda gayrımeşru bir çocuk doğurduğunu korkudan söyleyemediği ailesi. Ortaya çıkan ise yalnızlığın yonta yonta şekillendirdiği bir tehlikeli...
Bu yüzden soruyorum:
Bir; evet cinayeti işleyen kadın cani de, diğerlerine ne demeli?
İki; kadının yeri cezaevi de, diğerleri nerelere girmeli?
YORUMLAR