Bencil çocuklar !
- Parkta futbol oynarken top, köşede sebze tezgahı olan adamın ürünlerinden birinin yere düşmesine sebep olur. Baba çocuğuna topunu alırken satıcıya da yardımcı olmasını söyler. Çocuk babaya "Bana ne, o toplasın" diye umursamaz bir tavırla omuz silker.
- Kızına, eve gelen halasına odasından çıkıp merhaba demesini söyler anne. Çocuk "Çıkamam, bana ne, gelirken bana mı sordu" diye cevap verir. Ve odasının kapısını annesinin yüzüne kapatır.
-Restoranda biraz sessiz olmasını isteyen anneye çocuk, "İstediğimi yaparım, sen bana karışamazsın" diye cevap verir.
** **
Kişisel disiplin çocuğun 2. ve 3. yaşlarında ailenin koyduğu limitler sayesinde gelişiyor. Böylece çocuk dürtü kontrolü, hayal kırıklığını yönetme konularında güç kazanıyor. Ebeveynin dıştan yaptığı bu destek, onun iç disiplin kurmasına yardımcı oluyor. Ancak bu yazıda üzerinde duracağım yer, limit koymanın çocuğun başkaları için saygı duyma, kendi davranışlarının başkalarına olan etkisini tecrübe etme işlevi üzerine.
** **
Çocuklarımıza davranışları karşısında ne yaptığımız değil; yaptığımız şeyi nasıl ele aldığımız asıl konu. Çoğumuz onlara nasıl rol model olduğumuzun farkında bile değiliz. Onlara model olurken, onlarla olan ilişkilerimiz bize kim olduğumuzu her gün yeniden öğretiyor.
· Parktaki baba çocuğunun "Bana ne" söylemi ile çaresizlik duygusuna gömülürken, kendi çocukluğunda ebeveynlerine hiç karşı çıkmadığı, sadece onlar tarafından onaylanmanın hareketlerini yönettiği ve kendi iç sınırlarını hiç bilmediğini fark ettiğinde ancak çocuğuna sınır koyabilecek.
· Evdeki anne, odasından çıkmak istemeyen kızına karşı hissettiği öfkenin kendi çocukluğu ile olan ilişkisini çözdüğünde, kendi ihtiyaçlarına öncelik vermesinin kızının başkalarının ihtiyaçlarını görmesine ışık tutacağını anlayacak. Restorandaki anne 'etraf ne der' endişesinin kendi çocukluğunda onda yarattığı üzüntü duygusuna dokunabildiğinde çocuğuna destek olabilecek.
· Kendi duygularımızı anladıkça çocuğumuzu da anlar ve onun duygularını dışa vurmasına yardımcı olabiliriz. Eğer kendi duygu ve karalarımızdan bihaber isek tek yapabildiğimiz çocuk yetiştirme kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak olur. O zaman ceza/ödül, suçlama, pazarlık alt yapılı kontrol ya da kendi haline bırakma yöntemleri içinde gider geliriz. Kendi iç değerlendirmelerimize güvenemez isek çocuğumuzun inişli çıkışlı ihtiyaç ve duygularına adapte olamayız.
Ebeveynliği karşılıklı bir büyüme süreci olarak gördüğümüzde, bu sürecin bir takım tekniklerden oluşmadığı; anne baba olmanın rehberlik etme isteği ve eğlenebilme becerisi taşıdığını anlarız. Çocuklar ve ebeveynler birbirlerini etkilemeyi ve saygı duymayı öğrendikçe, aile hayatı; fikirlerin, duyguların, gücün paylaşıldığı bir yere dönüşür.
Oysa günümüzde aile hayatı kişisel ihtiyaçlarımızdan fedakârlık ettiğimiz, özel hayatı kaybettiğimiz, duygusal ve finansal sorunların karmaşasında zorluklar yaşadığımız bir yer olarak algılanıyor. Bir de üstüne çocuğun başarısı, davranışı ve sağlığı üzerine endişelerimiz eklenince sadece gürültü ve sıkıntıyı tolere etttiğimiz bir hal içerir oldu ebeveynlik.
Çocuklar ise erkenden kreşe başlayan, bilgisayar ve TV'nin büyüttüğü, programlı hayatlar yaşayan bambaşka bir çocukluğa maruz kalır oldular. İki ebeveynin de çalıştığı günlük hayatta aynı evi paylaşan yalnız hayatlarda buldular kendilerini.
Aile çocuk odaklı olmaktan çıkıp her üyesinin hem birey olarak hem de ilişki içinde var olduğu bir topluluk olma işlevini yeniden bulursa; ancak o zaman her bireyin öbürünün büyümesine katkısı ve bunun da cemiyet ve topluma kadar devam edebilmesinden bahsedebiliriz.
Böylece ebeveynler; hem evlilik ilişkisinde birbirlerinin, hem de aile içinde çocuklarının büyümesini teşvik ederler. Onlar çocuklarının hayatlarında kaybolmazlar. Böylece çocuk güven, birey olma hali, ve kişisel görüşlerini yaratır. Ebeveynlerin açık ahlaki değerleri vardır ve bunu sözlerle değil hareketleri ile gösterirler:
Başkalarına saygı gösterirler.
Kendilerinden daha az şanslı olanlara hizmeti değerli bilirler.
İyimser bir bakış sunan, çoğu zaman ruhsal bir oryantasyon içeren bir hayat anlamı ve gayesi taşırlar.
Çocuklarına saygı ile davranırlar.
En önemlisi kendi yanlışlarını, mükemmel olmama hallerini bilir ve affetmeye önem verirler.
Fertler ailelerinin bir bireyi olmaktan gurur duyarlar, değerli bir grup olduklarına inanırlar. Ailelerinin hikaye ve ananelerine kıymet verirler. Yaşlılara değer verir, bebekleri sevgiyle karşılar, geçmiş ve gelecek nesil arasında köprü olduklarını bilirler. Güç yapılarını, ilişkideki rollerini ve aile kurallarını değişen şartlara adapte edecek haldedirler. Gücü ve karar vermeyi ailenin diğer üyeleri ile beraber paylaşırlar. Birbirlerinin duygu ve endişelerini, ilgi alanlarını anlayabilir, dinler ve duyabilirler. İletişim şekilleri açıktır. Kişiler duygu, düşünce ve hareketleri için sorumluluk alırlar. Hem beraber zaman geçirir, hem de özel alana saygı duyar ve kişisel ilgi alanlarını korurlar.
Ebeveyn otoritesi böylece; gücün yaratıcı paylaşımı, ahlakın uygulanması, aile önceliklerinde limit konulması, ve ailenin toplum olaylarına katılması olarak özetlenebilir.
** **
Limit konusu kendi içinde kocaman bir konu... Ben bu yazıda sınır koymanın çocukların kendi güçlerinin limitlerini öğrenmeleri ve benmerkezci tutumdan çıkabilmeleri işlevinden bahsettim. Aile hayatının ne olduğu konusu ise artık bu yazıyı ahlaki değerlerin ne olduğu ve neden önemli olduğu konusuna getiriyor.
Yukarıdaki örneklerdeki çocukların tutumlarını sadece bir limit koyma eksikliği ile açıklayamayız. Aile hayatında bireylerin inanç sistemleri, ahlaki değerleri olmalı. Örneğin 'Sessiz ol çünkü bu beni sinir ediyor, çünkü ben büyüğüm' söylemi değil, 'Sessiz ol çünkü yemek masasında birbirimize karşı bir nezaket anlayışımız var' gibi doğru ve yanlışın ne olduğu konuları konuşulmalı.
Pek çok din 'Başkalarının sana nasıl davranmasını istiyorsan onlara öyle davran' konusunu işler. Aileden topluma kadar grupların hayatta kalmasının temelinde yatan bir değerdir bu. Ahlaki değere iyi ile kötüyü ayırma hali olarak bakabiliriz. Böylece ebeveynin o anki kendi rahatlığı, ya da isteği üzerine değil, ahlaki değerlere oturan bir adalet hissi oluşur. Bir ebeveyn gücü olmaktan çıkar yemek masasında nazik olma konusu. Başkalarının ihtiyaçlarına saygı bir ahlaki değerdir ve aile bireyleri bunu konuşur.
** **
Ahlaki değerlerin temeli ailede atılıyor. Ailede öğreniyoruz dürtülerimizi yönetmeyi ve başkalarına saygıyı. Çocukların dürtülerini yönetmeleri bizim ahlaki söylemlerimizle, hareketlerimizin ne kadar uyduğu ile şekillenir.
Evde ahlaki değerler modelleniyor ise o zaman film, arkadaş, kitap çocuğumu kötü etkiler endişesinden uzaklaşabilirim. Çocuklar değerlerini seçmeyi ve kendi kusurlarını, eksikliklerini kabullenmeyi ebeveyn ile öğrenirler.Eğer biz ahlaki değerleri konuşmaz ve modelleyemez isek arkadaş ve başkalarının etkisinde kalmaları kaçınılamaz.
İlişki uzmanı Stan Tatkin her çiftin kendi değerlerini konuşmasının ilişkinin sağlığı açısından önemini vurgular. Hatta aldatma olduğunda bunun ilişkiyi onarmak adına bir fırsat olduğu ve çiftlerin neden aldatmamaları gerektiği konusunu konuşmalarının öneminden bahseder. Sağlıklı bir ailenin de değerleri, inançlarını yapılandırdıkları bir sosyal kontratı olması konusuna aynı şekilde bakılabilir.
Örneğin ailede yemek sırasında elektronik cihaz kullanmama konusu bu sosyal kontratın bir maddesi olabilir. Aile bu konuyu kendi içinde konuşur, sorgular ve bir karara varır. Sağlıklı çatışmaların olması doğaldır. Hatta bireylerin itilaf çözümlemeyi öğrendikleri ilk yer ailedir.
İyi ve kötü bir dualite. Biri olmadan diğeri açıklanamaz. İyi, dürüstlük ve güvenin yanı sıra, vermeyi kapsayan sevgi içerisinde açıklanabilir. İyinin temeli duygusal dürüstlük yani kendi duygu ve davranışlarımız üzerine sorumluluk kabul etmek ve gücü başkaları üzerinde yapıcı olarak kullanmak olarak söylenebilir.
Kötü ise gerçeği değiştirmek, yanıltmak, şüphe ve başkalarını kırmak olarak anlatılabilir. Çoğu ailede zıtlaşmalarının yalan söyleme, birbirlerini kırma üzerine olduğu düşünülürse; bu konular bireylerin duygu ve davranışları için sorumluluğu kabul etme ve başkalarını kırmamak için dürtüleri yapıcı bir şekilde yönetme üzerine öğrenme fırsatları olarak kullanılabilir
Karşılıklı saygı önemli. Kimsenin kişisel isteği ön plana çıkmamalı. Ancak bu grubun bir aile olduğu da unutulmamalı. Yani bir cemiyet gibi çalışmayabilir. Örneğin; gerçeği söylemek, başkası konuşurken kesmemek eşit şekilde uygulanmayabilir. Ebeveyn olarak farklı bir kişisel alan, öncelik isteyebilirim. Bazen ailede bir kişi daha fedakar olabilir. Çünkü hayat doğru ve yanlış arasındaki çabanın bir yolculuğu… Biz insanlar kusurları olan yaratıklarız.
Geçenlerde Abdulbaki Gölpınarlı'nın Adap üzerine bir yazısını okudum. Gölpınarlı çocukken içinde bulundukları cemiyette nasıl her eşyanın bir canı olduğuna inandıkları ve etraflarındaki her eşyaya nasıl bir değer ve minnet duyduklarını paylaşıyor bu yazıda. Gıcırdayan parkelere usulca basmaları, yatarken yastıklarını öperek teşekkür etmeleri gibi pek çok konuyu kalabalık aile hayatlarında bir modelleme ve sevgi zinciri içinde tecrübe ettiklerini hissettiriyor okuyucuya.
** **
Koşuşturan hayatlarımızda birbirimizin değerleri ve hayatlarına minnet duymak için beraber zaman geçirmeli. Ve bunun için planlama yapmak şart. İşte size beraber zaman geçirme ile ilgili bazı öneriler:
1. Birbirine not yaz. Oraya buraya yapıştır.
2. Uykuya yakın zaman ayır çocuğuna: Günü paylaş, kitap oku.
3. Yemek önemli bir zaman olsun. Masada elektronik bir eşya kullanılmasın
4. Aile toplantıları yapılsın.
5. Beraber tatil tecrübeniz olsun.
6. Beraber hafta sonu çeşitli aktiviteleriniz olsun.
7. Karı koca birbirinize zaman ayırın.
8. Kardeş var ise her çocukla ayrı zaman geçirilsin.
** **
Aile destek ve eğlencenin karşılıklı olarak paylaşıldığı bir yer. Saçını süpürge eden bir annenin, eşine ve çocukları için kendi hayatından fedakarlık yaptığı yer değil. Sorumlu yetişkinler, ebeveynin çocukları için her şeyi feda ederek kendi isteklerinden ödün verdikleri ailelerden gelmiyor.
Her birey tümün iyiliğine bir katkıda bulunmalı. Ve burada aile içi görevlerin yaşa uygun paylaşımı gündeme gelmeli. Bu yapılmadığında çocuk sorumluluk alma, ait olduğu topluluk için bir şeyler yapma tecrübesinden uzak kalıyor.
Bir diğer konu ise ailenin cemiyet hayatına katılması. Çünkü böyle güçleniyoruz. Çevre konuları ile ilgilenmek, yaşlılar evindeki çalışmalara katılmak gibi gönüllü aktiviteler yapılabilir. Çünkü yaşadığımız çevrenin bir ürünüyüz. Ekosisteme ihtimam vermek, çevreyi korumak adına geri dönüşüm konuları ile ilgili evde ve mahallede bir şeyler yapmak, hep çocuğun kendinin dışında, parçası olduğu bir sistemi anlama ve saygı duyma adına tecrübeler...
Böylece parktaki çocuk ebeveynin göstermesine bile gerek duymadan tezgaha düşen sebzeleri taşır. Evdeki çocuk kendini kötü hissetse bile odasından çıkıp halasına merhaba der. Ve restorandaki çocuk masada konuşmalarını başkalarını rahatsız etmeden yapacak bir iç disipline sahip olur.
Son söz: Kendimiz hakkında iyi hissedersek kendimizi iyi hissetmek için başkalarını küçümsemeğe gerek duymayız. Kendi eksikliklerimizi fark etmek bizi başkalarının noksanlıklarını kabul etmeye taşır.
2014'e girerken hepinize aile kavramını yeniden anlamlandırdığınız, beraber zaman geçirmeye önem verdiğiniz mutlu, sağlıklı ve bereketli günler diliyorum.
YORUMLAR