Planlar, planlar...

Hayatın detaylı planlar yapamayacak kadar kısa ve bir o kadar karmaşık olduğu ortada. Bir yandan insan bir gün sonrayı bilmek ve yaşamak isteği olmaksızın, hayatta bile kalamıyor.


Oysa plan yapmadığında her şey çok basit... Sadece yaşıyorsun.


Beden, zihin, ruh denen mekanizmalar birbirine zaman zaman paralel gitse de, çoğunlukla birbirine karşıt görünen talepleri de karşılamak zorunda.


Örneğin beden uyumak isterken, zihin durmadı mı o geceyi uykusuz geçiriyorsun. Ruh seni alıp kaçırmak isterken prangalarından ayrılamıyorsa zihnin, bir odadan diğerine bile gidemiyorsun.


İnsanın belki de en zor ve karmaşık görevi kendi içindeki şifreleri çözmesi. Bu sinyaller çok derinden geliyorsa, özellikle de şehrin gürültüsü içinde kendi iç sesini dahi duyman zor. İş bu noktaya geldiğinde artık kendinle irtibatın yavaştan kesiliyor demek. Yaşamaktan çok, kısır bir hayata maruz kalır hale geliyorsun.


Çoğunlukla puzzle parçaları gibi sürekli ipuçlarını birleştirmek ve resmin tümünü görmek istediğimiz, bazen de nereye koyacağımızı bir türlü bulamadığımız, elimizdeki o son parçayla kalakaldığımız anlar.... Ya da peynirin hangi köşede olduğunu bulmak için sürekli kafamızı duvarlarına tosladığımız labirentimiz...


Etrafımızda giderek betondan dağlar yükselirken, bir toprak parçasına ayağımızı basamadan aylar geçirince vücudumuzda ve zamanla da zihnimizde keskin karmaşalar yaratmaya başlayan titreşimler... Giderek daha yorgun kalkılan yataklar, daha hevessiz başlayan sabahlar... Bitti de kurtulduk dedirten gün batımları.


Oysa gökyüzü hep aynı yerde duruyor, Dünya’nın henüz yok etmeyi başaramadığımız kuşları, ağaçları, oturup onları saymamızı bekleyen yıldızları dışarıda bir yerlerde bizi çağırıyor. Sarılmak için, avutmak için, hayatın güzel olduğunu hatırlatmak için...


Ben biraz değiştiriyorum şu ara planları. Kendi imar planıma da, iskanıma da kuş bakışı bakacağım galiba. Ya da amuda kalkarak. Bilmiyorum. Bakacağız.


Rüzgar nereden esiyorsa onu sırtıma almaya başlayacağım. Kollarımı kocaman açıp, başımı göğe kaldırıp, yüzümde bir gülümsemeyle ilerliyor olacağım.


Aklımda ayağıma takılma ihtimali olan taşlar olmayacak. Gerekirse düşerim. Kalkar devam ederim...Yeter ki rüzgar olsun, gökyüzü olsun, yıldızlar olsun.


Gerekirse sil baştan, bir daha, bir daha başlarım.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.