Meğer ben çoktan ölmüşüm…
Dün bakımevinde bileklerinde poşetten yapılmış kelepçelerle bağlı yaşamak zorunda kalan çocuğu gördünüz mü? Aylar önce yerel haber olarak çıkan ama basının hiç ilgi göstermediği bir haberdi. Sosyal medya hesaplarımdan paylaşmış, yardım çığlığını duyurmaya çalışmıştım. Bir kaç duyarlı insanın ‘çok üzüldük’ mesajı dışında pek de ilgi gösteren çıkmamıştı.
Dün haber ana akım medyada çıkınca sosyal medya sallandı. Herkes biraz şaşkındı. Aniden bu fotoğrafla karşılaşmak da biraz fazlaydı.
Sanki o oğulcuğun anacığı yeni ölmüştü. Sanki babası çalıştığı fabrikadan aldığı muhtemelen asgari ücretin biraz üstü bir parayla çocuğuna yeni bakamamıştı. Sanki o bakımevi yeni açılmıştı. Sanki bakım evinin doktoru ilk kez ‘mecbursanız bağlayın’ demişti. Sanki o bakımevinde çalışan ve ihbarı yapan kişi durumu yeni fark etmişti. Sanki bir savcı bu ihbara ilk kez rastlamıştı. Sanki bir adliyeden ilk kez böyle vahim iddialarında karşılık olarak alelacele bir takipsizlik kararı yeni çıkmıştı.
Her şey bu kadar yeni ve alışılmadık olunca herkes çok şaşırdı. Ülkemizde böyle insanlar da mı vardı?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve valilik haberi anında yalanlarken, İsmail Saymaz ertesi gün aslında bu haberin yeni olan tek cümlesini çaresizliğini açıkça ifade ettiği için babanın ağzından yazdı. Bakımevinde kelepçelenen çocuğun babası; ‘Mecburiyetten ses çıkarmadık, bize bağlayacaklarını söylemişlerdi’ dedi. Dava kapansa bile gerçek ortadaydı. Kendi evinde çocuğunu bağlayanların olduğunu da yeni duymuş olmayalım sakın.
Düşünün ki bakım evinde aileye çocuğunu iple kelepçeleyerek bakacağız deniyor, o da mecburiyetten ses çıkarmadık diyor, oysa bu bir işkence, insani olarak kabul edilemez, bakmayı bile beceremeyeceğiniz bir işkence.
Ama anası kanserden ölmüş bu yavrunun görüldüğü üzere hiç bir eş dost akrabası da yokmuş ki sahip çıkamamış. Tabii efendim, bahanenizi çok iyi anlıyorum, herkes kendine ancak bakıyor, nasıl baksın?
Bu noktadan itibaren basının fikri takip yapacağından kuşku duymuyorum, bu olayların daha pek çok boyutu var, zamanla ortaya çıkacaktır. Bu işten kimin ne paralar vurduğu, o bakım evlerinde dönen yolsuzluklar, tacizler, devletin çocuklara verdiği harçlığı bile iç edenler, battaniye ihalesine bile pis elleriyle girenler…
Tabii basın tüm bunları açıkça yazabilirse ve aileler gözlerini kapatıp 'mecburiyetten' demeyi bırakıp kendi çocuklarının yaşamını ve anayasal haklarını talep etmeye cesaret ederse...
Bu çocuklar bu bireyler bu toplumun en mazlumları, en korunmaya ve gözetilmeye ihtiyaç duyanları, insanım diyen herkesin sorumluluğu var. Bu yazıyı okuyan sen dahil.
Zihinsel engelli diye bir kenara itilen bu insanlar toplumun büyük kesiminin kalbi engellerini kaldırma, onarma gücüne sahiptir, bilemezsin.
Uzun zamandır alçak sesle söyledim, duyan olmadı. Şimdi haykırıyorum.
Senin de sorumluluğun var ey insan, kapatma gözünü.
Haber çok fenaydı, okuyamadım deme. Senin okuyamadığını yaşayanlar var.
Yüzleş bu acıyla, gerekiyorsa onu kucakla, belki de senin dermanındır o kucaklaşma, kaçma.
Eğer insansan.
O çocuğun annesi ben de olabilirdim. Zaten haberi ilk gördüğümde de bir an için öldüm. Baktım ki şefkatin en derininde, dünya gözüyle hiç olamadığım en huzurlu yerdeyim. Yansam da kucaklansam da razıyım, artık yuvamdayım.
Hep ya oğlumdan önce ölürsem, ya ölürsem diyordum. Meğer ben çoktan ölmüşüm. Ağlayanım yokmuş... Boş verdim. Kalanlar ve vicdanları düşünsün...
YORUMLAR