Eğitimde fıtrat eşitliği
İnsanoğlu birdir. Aynıdır ve eşittir. Kişi ‘gerçek kendini’ nüanslarda bulur aslında. Gerisi hep, herkeste ortak ‘insan’ olma halleridir.
İnsan, tek fıtrat özünden yaratılmıştır. Hiç birinin bir diğerinden ayrıcalığı, üstünlüğü yoktur, değeri farklı değildir. Önce burada bir netleşelim. Maya birdir.
Yüce yaradan insanoğlunu böylesine adil yaratmış, yarattıklarının birliğini her şekilde vurgulayan bir düzen kurmuştur. Ancak insan her devirde bu anlayışın tersine tavırlar sergilemiştir. Kendi neslini fırınlarda yakanlar, kafatası çevresi ölçüp ‘sen bizdensin sen maymundan’ diye ayıranlar dahi çıkmıştır.
İnsanlık modernize olup, siyaset de çağının gereklerine doğru evrildikçe ‘insan hakları hukuku’ diye bir alan zorunlu hale gelmiştir.
Pek çok zamanda olduğu gibi bu devirde de insana, diğerlerinden üstün olmadığını, olamayacağını hatırlatmak hukukçulara düşmüştür.
İnsanın en önemli haklarından biri de eğitimden eşit ölçüde yararlanma hakkıdır. Ülkemizin imzacısı olduğu pek çok uluslararası sözleşme ile bu konuda hiç bir tereddüt olmadığı düşünce boyutunda netleştirilmiştir.
Gelelim ülkemizdeki uygulamalara.
Maalesef bu anlamda uzun yıllardır süren ve bir türlü çözülemeyen sorunlar mevcuttur. Eğitimde eşitlik sağlanması adına önemli zorluklar, büyük haksızlıklar yaşanmaktadır. Belli bölgelerde eğitim kalitesi yüzyıldır yükseltilememiştir. Kimi çocuklar sırf ailelerinin gelir düzeyi yüzünden bazı imkanlara hala erişememektedir. Eğitim hakkı eşittir ‘paran varsa mümkün, amaç sınavda başarı, gerisini at çöpe’ gibi, son derece berbat bir noktaya gelinmiştir.
Ancak ülkenin istisnasız neredeyse tüm bölgelerinde ve tüm gelir gruplarında yaşanan ortak ve reddedilemez bir sorun da mevcuttur: Engelli çocukların eğitimi.
Ülkemizde engelli çocukların eğitimi belki de ilk sırada yer alması gerekirken gündeme dahi gelememektedir. Öyle ya, bugünlerde söylemler hep ‘yaradılanı sevmek’ üzerine değil midir?
Engelli çocuklar toplumda yok sayılmakta, evlerinde hapis hayatı yaşamalarına göz yumulmaktadır. Ülkenin çok önemli meselelerini hallettiklerini, yollarını açtıklarını, köprüleri kurduklarını söyleyenler, engelli çocuğun başarısına yetecek minicik bir rampayı yapmayı becerememektedir. Oysa işte nüans buradadır, o bir tek insanın hayatına giden rampayı imar edebilmektedir.
Her şey bir yana devlet kendi eliyle yaptığı ‘erişilebilirlik yasası’ na kendi uymamakta, bu yasalara aykırı binalarda eğitim vermekte ve kendini bile denetleyememekte, düzeltememektedir.
Kaynaştırma sistemi denen baştan sona göstermelik ve hala tartışılan bir sistem içinde çocukların yüzde onu bile okullarda kendine yer bulamıyorken, engelli çocukların okuma yazma yüzdesi dahi yerlerde sürünürken, ilgili bakanlık hala hiç bir gerçek girişimde bulunmamaktadır. Projeler, toplantılar, çalıştaylar derken yıllar akıp gitmektedir.
Kaynaştırma sistemine dahil olamayacak kadar zorlukları olan çocuklar ise çoktan gözden çıkarılmış durumdadır. Hele çocukluk çağı geçip ergen ya da yetişkin hale gelenler için hayat tam bir tutsaklığa dönüşmektedir. Evde hapis hayatı yaşamaktan başka seçenek neredeyse yoktur.
Tüm bu eksiklerin ilk sebebi lafta ister o görüşten ister öbüründen olsun ‘eşitlikçi’ olanların, iş engelli bireylerin insan haklarına gelince, konuşmaktan öteye hiç geçmemiş olmalarından kaynaklanmaktadır.
Medya da buna dahildir. Ajitasyona müsait olmayan gerçek hak arayışları basının hiç ilgisini çekmemektedir.
Önceki iktidarlar döneminden de bugüne o kadar çok sorun birikmiştir ki, altından kalkmak ancak yine birlik olmakta mümkündür. Ama zaten asıl sorun da budur. Birbirini bir görmeyenlerin birlik olması da mümkün görünmemektedir.
Özetle, sorsan herkesin ‘çok’ duyarlı olduğu bu konuda, ikiyüzlü gerçekler hala yüzümüze çarpılmaya muhtaç durumdadır.
Yapılan pek çok ankette ülkemizde insanların engelliyle komşu olmak istemediğini, birlikte çalışmaktan kaçtığını, mümkünse görmek dahi istemediğini, bunu ‘uzakta olması gereken’ bir durum olarak ifade ettiğini göstermektedir.
Parkta yanındaki engelli çocuğa ilgi gösteren yavrunun kafasını, eliyle öte yana çeviren annelerden de biliyoruz bunu. Yavrusu bizim yavruyu görüp üzülürmüş.
Son 7 yılımı bu konularla uğraşarak geçirdim. Sussan kabahat, söylesen senden kötüsü yok bir noktadayım. Ama ne olursa olsun açıkça ifade etmek zorundayım.
10 yılı geçen iktidarı zamanında, teknik anlamda bugünkü hükümet kadar çok engelli hakları yasası yapan olmamıştı. Ancak bu hükümet kadar yaptığı yasayı kendi dahi uygulamayan, denetlemeyen, çiğneyen de olmamıştı.
Kim yaparsa yapsın, yapılan her iyi şeyi alkışlamak nasıl boynumuzun borcu ise hala hiç bir olumlu gelişme olmayan, yok sayılan alanları da sonuna kadar ifade etmek hakkımızdır. Kimse kusura bakmayacak.
Çünkü biz engelli aileleri, eğitimin farklı alanlarına verildiğini gördüğümüz ilgi ve dikkatin, harcanan onca paranın bizim vergilerimizden de kesildiği bir gerçek değilmiş gibi, hep en sona itildik, itilmeyi sürdürüyoruz. Bunu görüyoruz. Aptal değiliz.
Her şeyi çok bilen devlet büyüklerimize fıtrat eşitliğinin, eğitimde de fırsat eşitliğine hemen taşınması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor, hatırlatıyor, hatırlatıyoruz...
Çünkü insanları, kitleleri inandırmak kolaydır ama bir annenin evladı için, tam kalbinden kopan bir ‘ah’ fıtratın kaynağına doğru süzülürken, kimsenin gidecek bir yeri kalmayacaktır.
YORUMLAR