Sare Davutoğlu’na açık dilekçe...

Sayın Sare Hanım,


Bir kadın ve anne olarak, hem mesleğiniz icabı hem de bu ülkedeki benzeri ayrımcılıkları yaşayan, şahit olan biri olduğunuzdan beni anlayacağınıza inanıyorum. Kendim ya da çocuğum adına bir talebim yok. Sadece son günlerde gündeme gelen bazı noktaları bir dilekçeye dökmek istedim.


Dün kamuoyunda yankı bulan, Star gazetesinin özür ve düzeltme yazısında şu cümleleriniz yer aldı.


‘Türkiye’de otizm konusunda elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Çok iyi bir ilerleme kaydettik. Ancak Dünya’nın her yerinde olduğu gibi, kat etmemiz gereken uzun bir yolumuz var’


Dünya’nın her yerinde bizdekinden çok farklı ve ileri uygulamaları kendi gözlerimle gidip gördüğümden, elimizden gelenin en iyisinin bugünkü tablodan çok daha ötede olabileceğini bilen biri olarak, çok iyi ilerlemeler olduğunu düşüncenize katılmam maalesef mümkün değil. Bu konuda maalesef 50 yıldır çok gerideyiz biz. El birliğiyle çözmemiz için önce bu sorunu koşulsuz şartsız kabul etmeliyiz.


Böyle konular sizlere, ‘bilgi notu’ denen kağıtlarla iletiliyor biliyorum.


Artık bürokrasiyi iyi tanıyoruz, sanırım konuyu size tüm açıklığı ile anlatacak bir bakanlık yetkilisi çıkmamış. Bazı şeyleri bizlerden, ailelerden dinleyip kendi gözünüzle görseydiniz, çok daha başka cümleler kurardınız eminim.


Oysa bürokratlardan alınan o bilgi notlarının satırları arasında bizlerin, otizmli bireylerin ve ailelerinin hayatı var.


Maalesef katılamadığım bu ifadelere dair bazı iletmek isteklerim olacak. Ancak bunun için mecburen biraz da kendi yaşadıklarımızı anlatmak zorundayım.


Tanı Süreci

2,5 yaşa erdiğinde oğlumuz Ozan’ın otizmli olduğunu öğrenince önce büyük bir yıkım yaşadık. İlk şoku atlatmakta çok zorlandık. Çünkü ailemiz dışında pek kimseden destek göremedik. Devletimizse o aşamada tanıyı kendi hastanesinden aldığımız halde, ne olup bittiğinden haberdar dahi olmadı. Oysa tam da o an ihtiyacımız vardı 25 yıldır kuruşuna kadar vergi ödediğimiz devlete.


Sizin toplantıda ifade ettiğiniz cümlede geçen gelişmiş ülkelerde, devlet otizmli çocuğa tanı konar konmaz aileye hemen terapistler eşliğinde desteğe başlıyor. Çocuk daha o kadar küçükken, kendi evinde başlayan çok yoğun ve kaliteli bir eğitim alıyor. Bu sayede oralarda otizmli çocukların büyük bölümü ileriki yaşlarda, yaşıtlarıyla aynı sınıflarda eğitim alabiliyor. Liseye hatta üniversiteye gidiyor. Bilim adamı, sanatçı dahi oluyor. En azından okuma yazmayı mutlaka öğreniyor. Bizde çoğu otizmli okuma yazma dahi öğrenemiyor.


Bu durumda bizim çocuklarımız okula devam edemeyip evlere kapanıyor. Lise ve üniversiteye devam edebilen otizmli sayısı o ülkelerde yüzbinlerken, bizde birkaç elin parmaklarını geçmiyor.

Çok yakında açıklanan bir MEB istatistiğine göre engelli çocuklarımızın eğitime katılma oranı 10.000’de 23’tür. Görüleceği üzere bu çok vahim bir tablodur.


Bu konudaki acil durum inkar edilemez boyutta ağırdır.

Dünya’da bu konularda başarılı örneklerle bu rakamlar yan yana dahi getirilemez. Mesela Kanada, İngiltere, Amerika, Avustralya, Belçika, İtalya iyi örnekler. Tabii ki bununla kısıtlı değil.



Eğitim saatleri de kalitesi de yetersiz...

Oğlumuzun eğitimi konusunda tanı aşamasından itibaren mevcut zor şartlarda ne yapabiliriz diye büyük bir uğraş içine girdik. Eğitimci yok, okul yok. Aileye verilmesi gereken psikolojik, maddi manevi hiç bir destek yok. Üstelik büyük zorluklar var. Bir bakıyorsun ki devlet, yurtdışında haftada en az 40 saat olan eğitimi, sadece 2 saat olarak veriyor. Gerisi sana kalmış. Onda da zaten otizmde yetkin, tecrübeli bir eğitimci bulamıyorsun. Zira MEB hala gerçek çözümlere yatırım yapmıyor. Açık görünen kadroları doldurmak için alt yapısı özel eğitim için yetersiz alan dışı öğretmenleri bilmem kaç saat kursla alana sokuyor.


Bu şekilde alana girenlerin çoğu halinden yine de memnun değil. Başka türlü atanamadığı için bizim çocuklarımızla zorla çalışıyor. Oysa özel eğitim yoğun bilgi, çokça özen ve gönülden katılım isteyen bir alan. Bu kişiler içinden bir kaç iyi eğitimci bazen çıkıyor belki ama yüzbinlerce otizmli çocuğa gerçek bir eğitim verilmesi bu yöntemle mümkün olmuyor.


Rapor Eziyeti

Yukarıda adı geçen ülkelerde haftada 40 saat olan destek eğitim, bizim ülkemizde sadece 2 saat iken bunu alabilmek için bile, gerekli raporu da her yıl yeniden, bir kez daha çıkartmak zorundayız. Sanki çocuğumuz ertesi yıl artık otizmli olmayacak. Adeta her yıl çocuğa tekrar tanı almak zorundayız. Her bir devlet dairesinde ise tekrar istenen raporu almak için Cerrahpaşa, Çapa deyip bir kez daha sürünüyorsunuz. Üstelik eğitim dışındaki her alan için yeniden, bir daha, bir daha istenen aynı rapor için yaşıyorsunuz bu cefayı. Defalarca. Hiç bitmiyor.


Okula gidemezken kimsenin arayıp sormadığı çocuğunuz için, yıllarca evde derdiniz ile baş başayken, bir gün yaşı dolunca ‘hadi askere gidecek’ diye kapıya geliyorlar. Hadi bir daha rapor. Hem çocuğa hem aileye tekrar eziyet. Bir daha.

Gerçek bir eğitim için ailenin çocuğa, aylık 10.000 TL’ye yakın bir para harcanması gerekiyor

Bu raporla alınan bireysel eğitim çok iyi olsa bile otizmli çocuk için tek başına yetmiyor. Konuşma terapisi alması lazım, duyu bütünleme terapisi, bireysel eğitim lazım, grup çalışmalarında yer alması, spor yapması gerekiyor. Bu öyle kolay bir iş değil uğraşı terapisi, at binme, müzik terapisi, sosyodrama gibi ek destekler alırsa çok iyi olur, çocuk ilerler diyorlar.


Mümkünse diyetleri de denemelisin, glutensiz kazeinsiz özel hazırlanmış yemekler yemeli. Tüm bunları yapmak için, devletin yerine gerekirse her şeyinizi satıp savıp bulup, çocuğunuz tek bir kelimeyi söylesin diye feda ediyorsunuz.


Tüm bu eğitimleri verebilmek için gece gündüz çalışıyor, aylık bedeli 8 - 10 bin liralara kadar çıkabilen bu masrafları bir şekilde karşılamaya çalışıyorsunuz. Ama tabii taşıma suyla değirmen dönmüyor. Bir noktada tıkanıp teker teker hepsinden uzaklaştırıyorsunuz çocuğu. Çünkü işin içinde devletin mekanizmaları sağlıklı şekilde yer almadığında, entegre bir eğitim ve bakım zemini yaratmanız parayla da mümkün değil. Yani parası olan iflasa sürükleniyor, olmayan aile ise zaten büyük bir perişanlık yaşıyor.


Tabii ki en önemlisi çocuğun okul sürecinin devam edebilmesi.

Bizim için de öyle olmuştu. Oğlumuzun kreş yaşı dolmuş. Artık ana sınıfına gitmesi gerekiyordu.

Ozan’ın davası işte tam bu şartlarda ortaya çıktı

Oğlumuzu bütün bu ağır süreç içinde diğer çocuklarla okula gidecek noktaya bin bir uğraşla getirdik. RAM bize kaynaştırma raporu verdi. Oğlunuzun okula gitmeye hakkı var, başlayın dedi. Biz de mahallemizdeki bir özel okula başvurduk. Sınıf mevcutları daha azdır, evimize de 100 metre, rahat eder çocuk dedik. Ama gördük ki lafta Atatürk’ün mirasına sahip çıkan bu gibi okullar meğer kapılarını engelli çocuklara kapatmış. Üstelik buna itiraz ettiğimiz ve yasal haklarımızı aradığımızda bu gerçeği örtmek için karakollarda verdikleri ifadelerde bizi suçlayacak kadar da yüzsüzleşmiş.


Yılmadık. Bir çocuğun geleceğinin ellerinde olduğunu görmeyip dosyayı bir kenara atan, ifademizi bile almadan takipsizlik kararını yapıştıran savcının kararına itiraz ettik. Hukuk benim mesleğim olduğu halde adliyeye derdimizi anlatamadık. Konu sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gitti.


O aşamada ben bu davayla ilgili bir imza kampanyası başlattım. 3 yıl önceydi, henüz kampanyalar bu kadar revaçta değildi. Dostlar imzalasa yeter derken ilk aşamada 3 günde 15.000 kişi, sonra da 200.000’in üstünde imza toplandı. Her kesimden yüzbinlerce insan, otizmli çocuklar eğitim almalı, onların hakları için bu davayı destekliyorum dedi.




Ozan’ın davası bir çocuğun kendi adına, Avrupa’da kendi eğitim hakları için açtığı ilk dava oldu.


Üstelik Avrupa’da engelliye ayrımcılıktan açılan da tek dava olduğu söylendi. Ne acı değil mi? Bu kadar derdimizin içinde bir de kendi ülkemizle davalık olmuştuk. Üstelik ülke basını da davaya yer verdi. Ayşe Arman bizimle röportaj yapınca bakanlıktan arandık, görüşmeye gittik, dosyamızı teslim ettik. Ancak hiç bir cevap alamadık ve bir gelişme olmadı. Oğlumuz o yıl okula devam edemedi. Devlet oğlumuza kendi okullarında bile yer sağlayamadı. Zaten arayıp ‘eğitimi ne oldu’ diye kimse de sormadı. Kaderimize terk edildik.


Bu aşamada bu kadar çalışmayı yürütmeye çalıştığımız bakanlıklar artık konunun önemini ve bu davanın ne kadar çok çocuğun hayatını etkileyebileceğini görürler sandık.


Ama tam tersi oldu ve AİHM’e ülkemiz adına verilen cevap dilekçelerinde son derece üzücü, olumsuz bir tavır gördük. Çocuğumuza eğitim vermek için bu yolları zorlamamalıydık. Biz suçluyduk. Türkiye’nin bir çocuğun davasına cevap dilekçesini böyle yazdıranların yerine biz utandık.


En sonunda AİHM’i de protesto etmek için geçen Aralık’ta Strasbourg’a gittim ve mahkemenin önünde bir çadır kurdum. Çünkü 3 yılımız da AİHM’de geçtiği halde hala karar bekliyorduk. Oğlum hakkı olan eğitim alamadan zaten büyümüştü bile. Hiç kimse o kayıp yılları bize geri veremezdi. Veremeyecek de...


Aslında artık çok yorulmuştuk. Toplamda 5 sene süren bu zaman diliminde pek çok şey değişmiş, belki de artık kendi oğlumuz için bu davanın çok bir önemi de kalmamıştı.


Çünkü içine girip eğitim sistemini gördükçe ‘durum buysa okula göndermesek de olur’ diyecek hale gelmiştik. Otizmli bireylerin % 90’ının neden okula kabul edilmediğini, edilse bile neden devam edemediğini, evlerinde tecrit benzeri bir hayat yaşadığını anlamıştık.


Ama artık vazgeçemezdik. Çünkü bu davanın, ülkemizdeki milyonlarca engelli çocuk için önemli bir emsal olabileceğini görüyorduk. Böylece bugünlere kadar geldik.


Sosyal Alandaki Sorunlar Çok Yoğun

O ilk zamanlar oğlunuz sosyalleşmeli, arkadaş edinebilmeli, eve hapsolmamalı diyorlardı ama biz sokağa bile zor çıkıyorduk. Davranış sorunları ve farklılıkları yüzünden herkes dönüp garip garip bize bakıyordu. Anneler çocuklarını bizimkilerden kaçırıyordu. Evimizin kapısını zaten pek kimse çalmıyordu. Derdin varsa ahali senden fellik fellik uzaklaşıyordu.


Testler, doktorlar, hastaneler, tüm bu hengame içinde o zamanlar hiç konuşmayan oğlumun kolundan kan alınırken yeri göğü inleten çığlıkları, yaşadığım bütün o kabuslar. Otizm konusunda hiç bir bilgisi olmayan acil servis doktorları, hemşireler. Çocuğu hastaneye götürürken yaşadığı davranış sorunları yüzünden bizi taksiden indirenler. ‘Otur evinde, ne işin var sokakta’ diye yüzümüze bağıranlar. Hiç destek olamayan ama sürekli ya aşağılayan ya da akıl veren bir toplumda yaşıyorduk.


Bir kaç melek kalpli dostun sana sahip çıkarsa çıkıyordu. Oysa konuşmanızda bahsi geçen yabancı ülkelerde engellilere dair bilinç gelişmiş, aileler ve devlet el ele vermiş topluma otizmi anlatmış. Nadir istisnalar olsa da ayrımcılığı, toplum dışına itmeyi temelden engellemiş. Zaten yasalar ve hukuk işlediği için hiç kimse bunu yapmaya cesaret de edemiyor. Cezası büyük. Bizde ise 10 yıl süre verilen ‘erişilebilirlik yasası’ hala uygulanmıyor. Engellilerin evlerinde hapis hayatı yaşamasına göz yumuluyor. O ülkelerle kıyas bile kabul edemeyecek vahim durumlar bunlar.


Yalnız Anne Otizmli Çocuğuyla Baş başa

Kendi mesleğimi yaptığım ve vergi yükümlüsü olduğum için devlet bana hiç bir sosyal yardım yapmıyordu, hala yapmıyor. Ama bir yardım ve destek alamadığım halde devlet yaptığım işin vergisini günü gününe benden tahsil ediyor, edemezse faiziyle istiyor.


Oysa ben oğlumun eğitimi için oradan oraya koşarken aslında işimi de tam zamanlı yapamıyor, eğitim masraflarına yetişmek için borç harç yaşıyor, bir yandan aynı durumdaki diğer ailelerin yardımına da koşmaya çalışıyordum. Tanıdığım çalışan ve bekar tüm anneler aynı sorunu yaşıyor.


Biz biliyoruz ki o bahsettiğiniz ülkelerde devlet ve yerel yönetimler otizmli çocuk ailelerine her türlü vergi ve diğer konularda istisnalar tanıyor, hatta bazı gelir kalemlerini hiç almıyor. Direkt para vermediği alanları da bu şekilde destekliyor. Bizde ise bedensel engellinin araç alımından ÖTV indirimi ve ücretsiz belediye otobüsü eziyeti dışında benzeri hiç bir destek alanı yok.


Fakir kağıdımız yok diye biz çalışan annelere ise bakım desteği zaten yine yok. Oysa yine o ülkelerde aile her şekilde destekleniyor, anne boşandı ya da başka sebeple yalnız kaldıysa anneye ayrıca bir ‘yalnız anne’ maaşı bağlanıyor. Zira devlet o kadının, hem çalışıp hem otizmli çocuğuyla ilgilendiğini fark ediyor ve bu çabayı destekliyor.


Bana ulaşan annelerden biliyorum. Çocuk tanı alınca birden ortadan kaybolan çok baba var. Bazı aileler ise bu süreçte birbirinden kopuyor. Kimi babalar çocuğunun nafakasını ödemiyor, anneye psikolojik eziyet ediyor. Bana başvuran aileler arasında otizmli çocuğunu döven baba şikayeti dahi oluyor. Ama devlet ve adalet sistemi bu durumlardan epey habersiz görünüyor. Ya da umursamıyor. Anneler de bunu bildiğinden çoğu zaman kaderine razı oluyor, susuyor.


Engelli annesine erken emeklilik diye bir şey torba yasayla çıktı ama SGK’ya giden annelere ‘yok öyle bir şey’ denip geri döndürülüyor, kaç kez örneğini yaşadık bunun. Tekrar rapor, tekrar başvur, itiraz et, anlatana kadar ömrün bitiyor. Bu kadar eziyet bize reva mı?

Kağıt üstündeki haklar zaten yetersiz, olanları uygulatmaya çalışmak ise ayrı dert. Adalet mekanizması doğru ve zamanında işlemiyor.


Pek çok ülkede yukarıda sayılanların büyük bölümü otizmli çocuğun yasal hakları olarak devlet tarafından sağlanıyor. Ailenin bizler gibi büyük uğraşlar vermesi ya da mali açıdan çökmesi gerekmiyor.

Bu eğitimleri ne yapıp edip sağlayalım derken banka kredileri, iflaslar, vergi borçları yüzünden icralık olmalar yaşamıyor. Devlet ailenin elinden tutuyor.


Ozan’ın davasından sonra benzer sorunlar yaşayan ailelere gönüllü olarak hukuki danışma vermeye başladım. Sn. Fatma Şahin’in de çok iyi bildiği gibi çok önemli vakalarda bile çözüm getiremedik.


Mahkemelerden, kamu denetçiliği kurumundan kararlar aldık. Ancak hem bu süreçler çok uzun sürüyor, hem de MEB maalesef bu kadarları uygulama anlamında sürekli sorun çıkartıyor. Adeta MEB’e karşı bir savaş verir hale geliyorsunuz.


Bu kadar yıllık iş hayatımda MEB’den kötü işleyen bir mekanizma görmedim desem yeridir. Sürekli ilgili birimin genel müdürü değişiyor. Oğluma tanı konduğu günden beri ben bile 5 bakan, 6 genel müdür gördüm. Kalıcı bir çalışma yapılması nasıl mümkün olsun ki?

Medeni ülkelerde devlet Sivil Toplum Çalışmalarını destekliyor, bizde ise devletin kendisi bu çalışmaların önündeki en büyük engel


O ülkelerde devlet ve sivil toplum bu desteklerin büyük bölünün hem bedelini hem organizasyonunu üstleniyor. Devlet sivil toplumu bu çalışmaları hem gerçekleştirmesi hem de devletin kendi mekanizmalarını denetlemesi için destekliyor. Evet, yanlış duymadınız, oralarda devleti bu konuda STK’lar denetliyor.


Bizde ise aileler kendi dertleriyle baş başa kalıyor, artık tanıdığım tüm aileler işimiz Allah’a kaldı diyor. Böyle olunca ileriki aşamada ailevi sorunlar, bütün bu büyük masraflar, yapayalnız desteksiz bir hayata dönüşüyor.


Büyük bir çaresizlik içinde kalıyorsun, ben bu şartlarda tek başıma bunu beceremeyeceğim, olmayacak diye düşünüyorsunuz. Bir an geliyor öyle büyük bir umutsuzluğun içinde düşüyorsunuz ki, onunla beraber ölmek istiyorsunuz. İnanın bu bile oluyor. Ama sadece bir an. Sonra geçiyor. Allah’ın ipine tutunuyorsunuz. En büyük yardımlar böyle geliyor.

Otizm Eylem Planı Süreci Neden Durduruldu?

Ozan’ın tanı aldığının ilk aylarında tüm bunları yaşayınca bir an durup, ben bu durumdaysam köylerdeki mezralardaki kadınlar ne haldedir kim bilir deyip bir şeyler yapmaya koyuldum. Otizm gönüllüsü oldum. Spot farkındalık filmleri, radyo spotları, kampanyalar, konserler, kermesler, eğitim çalışmaları gücüm neye yettiyse son 7 yıl gündüzümü gecemi otizmle yaşadım. Bana bugüne kadar bizzat başvuran binlerce aileden kimine elimiz erişti, kiminin ise derdine tüm çabalarımıza karşılık bir çare bulamadık. Bu çaresizlik bazen aynı yolda yürüdüğümüz dostlarla aramızı bile açtı.

Otizm Eylem Planı bir umuttu, söndürüldü

Bu iş böyle olmayacak dedik, Fatma Şahin’in kapısını çaldık arkadaşım Janset ile birlikte. Bizi sevgili Ayşe Keşir ile tanıştırdı ve otizm eylem planı sürecini hep birlikte tasarladık. Türkiye’de otizme dair hangi alanlar varsa hepsinin bir sorunlar ve çözümler envanteri oluşturmak istedik. Geniş çerçeveden ele alınsın, her bakan değiştiğinde rafa kalkacak bir proje olmasın dedik. Devletin kalkınma planlarında yerini alsın diye düşündük.


Devamında bu süreç otizm konusunda çalışan tüm sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirdiğimiz bir çalışmaya evrildi. Zor da olsa hem herkesi bir araya getirmeyi hem de ortak bir metni oluşturmayı hep birlikte becerdik.


Akademisyenler, dernek ve vakıflar, aileler herkes bu sürece çok emek verdi. 3 yıl önce Fatma Şahin, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’nde bu eylem planını açıkladı. Hemen ertesi gün de Sn. Tayyip Erdoğan kamuoyu ve basın önünde aynı konuyu kendisinin sahipleneceği, bizzat takip edeceği sözünü verdi bizlere. Buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.


Bütün bu zorlu yolu aşıp devletin en yüksek makamından da söz alınca büyük bir umutla dolduk. 40 yıla yakın zamandır bu gelişmeyi bekleyen aileler var aramızda. En çok da onlar sevindi. Zira bizlerin en büyük korkusu budur. ‘Benden sonra ne olacak?’ sorusunun cevabı.

Çocuklarımız artık büyüdü. Bizden sonra ne olacak?

Ve o çocukları artık ilerlemiş yaşlarda olan aileler, 40 yıldır kenarda köşede kalmış bu konuda bu gelişmeyle belki de bir milat olacağına inanmak istediler. Hatta onlardan biri olan sevgili Erdal bey geçenlerde vefat etti. Ailesini aramaya yüzümüz yok. Ne diyeceğiz ki?


Bugün kızlarının hala hayatta olan annesi var. Ya sonra? Nasıl sahip çıkacağız, nereye gidecek o yavru. Bu sorunun cevabı bende yok maalesef. Zira ülkemizde otizme özel tek bakımevinin yine Erdal Bey ve arkadaşları imar edip hibe olarak ASPB’nin hizmeti için devlete teslim ettiler. Ama bildiğim kadarıyla sıra bekleyen yüzlerce başvuru var ve hiç yer yok.


Düşünebiliyor musunuz? Tüm ülkede otizme özel bakımevi tek bir tane. Şartlar böyle iken devlet size değil hala siz devlete hizmet halindesiniz. Ve vefatınızdan sonra bile çocuğunuzun akıbeti ne olacak bilmiyorsunuz? Ne demek istediğimi otizmlilerin kaldığı bazı bakımevlerini ziyaret ederseniz siz de göreceksiniz. Son aylarda bu konuda çıkan haberler oldu. En azından onları takip ederseniz ülkemizin bu konuda hala ne vahim durumda olduğunu siz de anlayacaksınız. Sivil toplumda bu konularda yetkin arkadaşlarımız var. İlgi göstermeniz halinde tümünü size raporlayacaklardır.


Artık Ozan’ın davasında son aşamadayız.

Yıllardır süren bu çabada artık son aşamadayız. AİHM’den karar artık çıkmak üzere. Ben bu konuda adeta gün sayıyorum. Tam bu sırada ekranıma ‘otizmde örnek ülke’ manşeti çıkınca şaşırıyorum.


Oysa aynı esnada hala her gün beni bir kaç aile arıyor. Kiminin zaten çok yetersiz olan haftada 2 saatlik eğitim raporu yasaya aykırı olarak iptal ediliyor. Kimi hala okula, kreşe, sınıfa alınmıyor. Kimisi kendi eğitimcisi tarafından darp ediliyor. Kimisi iflasta, borçlarından dolayı evine haciz geliyor. Anacağını yitirmiş bir tanesi bakımevinde poşetle kalorifere bağlanıyor. Biri bana telefonda ‘atacağım onu da kendimi de kamyonun altına’ diyor. Ben bitiyorum işte o zaman.


Bu insanlar bu ülkenin vatandaşı. Ülkenin her yerinden, her kesimden türlü türlü aileler, insanlar. Ve çocukları.


Belki diyeceksiniz ki; otizm meselesinde hiç mi iyi bir şey yaşamadın bu ülkede?


Devlet kapısında, adalet kapısında gerçekten de tek bir iyi şey yaşamadım bugüne kadar Sare hanım. Yaşasam söylemez miyim?


Ama en zor anlarda bizimle gözyaşı döken dostların, yaptığımız çalışmalar sonucunda otizmi anlamaya, öğrenmeye başlaması bizim için en sevindirici nokta oldu her zaman. Her çalışmamız ufak da olsa bir fark yarattı. Yaratmaya da devam ediyor. Ancak maalesef bu çalışmaları yaparken de devlet her aşamada tüm bürokrasisi ile bir engel olarak karşımıza çıkıyor.


Mesela çocukların eğitimine destek için iyi bir şey mi yapacaksın? Yandın. İzinler, kağıtlar, her türlü ayak diremeler, dernekçisin ya elbet devletten çalarsın gibi bir üslup. Daha biz etkinlikten kar bile etmeden belediyenin rüsumu, devletin kdvsi, peşin vergisi, muhtasarı osu busu. Devlet sivil toplumu destekleyeceğine, aksine köstekliyor. Böyle olmaz. Meclisteki tüm partiler bir araya gelip bu konuları çözmeli artık. Sivil toplum olmadan devlet bu kadar uzun zamandır yığılmış bunca soruna yetişemez. Mümkün değil.


Anlatacak daha çok şey var. Yazsam belki 10 mektup daha yetmez. Belki size başka yazan aileler de çıkacaktır.


Hepsi, hepimiz evlatlarının hem yasal hem de insani olarak helal olan haklarını istiyorlar, istiyoruz.


Hukukçusun böyle bir cümle yakışıyor mu diyeceksiniz belki ama Dünya’da ya da bu ülkede bir yerlerde adalet var mı artık bilmiyorum. Ama olmalı. Varsa umarım çocuklarımıza kadar ulaşır.


Ben tercihen barışçıl bir insanım. Ama kendi adıma, yaşadığım sürece oğlumun yolunu kapatanlara karşı savaşım her aşamada, her gerektiğinde sürecek. Madem sesimiz artık yıldızlara kadar ulaştı. Elbet bu yankıyı duyan olacaktır.


‘Bizden sonra ne olacak’ sorusunun ise benim için tek cevabı var.


Tutunduğum ipin ucundaki makam öyle yüce ki, ona olan inancımla içim zaten rahat. Elimden geleni yapıyor, gerisi için her gece ‘El Vekil’ çekiyorum.


Sevgi ve saygılarımla


Av. Sedef Erken

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Bizlerin sorunlarını dile getirmişsiniz teşekküfler işşallah gereyini yaparlar
    CEVAPLA
  • Misafir Yazdıklarınıza yorum yapabillmek mi.... Sadece yürekten sizi kutlayabilirim. Ozan' cığımın o güzel yanaklarından öperim... Sizede sevgilerimi iletiyorum, güzel yürekli anne
    CEVAPLA
  • Misafir bir down sendromlu çocuk annesi olarak yaşadıklarınızı, özellikle eğitim konusunda aynısını bizlerde yaşıyoruz. yılmadığınız ve devam ettiğiniz için sizi kutluyor ve destekliyorum. sevgiler....
    CEVAPLA
  • Misafir teşekkürler çok güzel bir yazı olmuş kenan karakuş
    CEVAPLA
  • Misafir Allah yardimciniz olsun. Keake elimizden birsey gelse
    CEVAPLA
  • Misafir Şimdi eğitim için mücadele veriyorsunuz erkek çocuk 18 yaşını bitirdiği zaman eğer okula gitmiyorsa raporunda ağır engelli ibaresi yoksa sgk çocuğu çalışabilir deyip anne babanın sigortasından düşürüp hastanelerde bakılamıyar malbildiriminde bulunup devlete para ödeniyor erkek çocuk birdenbire iyleş
    CEVAPLA
  • Misafir Sedef hanım sizi destekliyorum ve açıklamalarınız beni çok üzdü ,çünkü; bir eğitimci olarak ülkemizde eğitim sistemimizin durumunu biliyordum ve uğraşlarınızın sonuçlanmamasına üzüldüm.Dilerim otizmli çocuklarla beraber sıkıntısı olan bütün çocuklarımızın sorunlarının da çözümlenmesi,sevgi ve saygı
    CEVAPLA
  • Misafir devlet ne zaman otizmli bireyin evine girip olanları görür gereken yardımı orada yaparsa, o zaman türkiye'de ilerlemeden bahsedilir. makamlarda oturulup ahkam kesilerek otizmli aileyi oraya buraya koşturtarak bir şey yapılmaz. bu gerçekleri anlattığınız için teşekkürler.
    CEVAPLA
  • Misafir hepimizin çocukları için üzerine düsenleri yapmalıdır .o zaman sağlıklı bir toplum oluruz.
    CEVAPLA
  • Misafir evet sare hanım ve tüm devlet büyüklerinin eşleri, artık zamanıdır. gerçekten bir şeyler yapmanın, harekete geçmenin zamanıdır. haydi.
    CEVAPLA
  • Misafir Eline diline saglik bir insan bu kadar guzel anlayamaz icimini hepimiz adna doktun bizlere allah yardim etsin
    CEVAPLA
  • Misafir TamAmiyle katılıyorum..Hepimiz aynı durumdayız ve çaresisiz
    CEVAPLA
  • Misafir Sedef hnm. her zamanki gibi biz otizmli ailelerin sesi olmuşsunuz., bizim çocuklarım büyüsüde inşallah başka çocukların şansları olur
    CEVAPLA
  • Misafir Tebrik ederim Tüm sorunları ve yaşadıklarımızı çok güzel anlatmışsın. Buna da ses gelmezse artık ne yapılabilir bilemiyorum Sevgilerimle
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.