Fakat Perihan, anne olmak çok derin bir tutku…
Geçtiğimiz günlerde bu sitede epey ilgi çeken bir yazı çıktı. Arkadaşımız Perihan Özcan, çocuğu olan kimi annelerin kendisini çocuk yapma konusunda sorguya çektiğini, hatta yakın arkadaşlarının da zaman zaman bunu yaptığını anlattığı epeyce öfkeli ve sert tavırlı yazısında bu annelere isyan ediyordu.
Bu konuda epey dolmuş ve yorulmuş olacak ki, kafasındaki anneyi anlatırken keskinleşiyor, neredeyse anneliği bakımsızlıkla, perişanlıkla, arzulanmayan kadın olmakla bir tutuyordu. Etrafımızdaki pek çok örneğin hatta zaman zaman kendi halimizin onu doğruladığı da bir gerçek. İnsan anne olduktan sonraki özellikle de ilk yıllar eski dengesini, şık ve cazibeli halini korumakta zorlanıyor. Ve evet belki de artık arzulanmadığı gibi, belli bir süre bunu pek de umursamıyor.
İstisnalar olsa da anneliğe ilk adım atılan yıllar kolay geçmiyor. Hatta pek çok evliliği aslında belki de aşkın bitmesi değil, o aşk perçinlenir sanarak dünyaya getirilen çocuklar ve beraberinde yaşanan sorunlara birlikte çözüm bulamamak bitiriyor.
Oğlum 10 yaşına geldi artık. Bu geçen sürede ben de annelikle ilgili çok soruya maruz kaldım. Özellikle de engelli bir çocuğum olması sebebiyle pişman mısın sorusunu anne olan ve olmayan pek çok kadından duydum. Bu sorular bana doğal geldi. Çekinerek soranları ‘sorun değil’ deyip sabırla cevaplamaya gayret ettim. En zor zamanlarımda bile karşımdaki kişinin merakını gidermeye çalışıp, çoğunlukla bu fırsatı onlara otizmi, engelli bir çocuğu olmanın sandıkları kadar korkunç bir ihtimal olmadığını anlatmak için kullandım.
Anne olmamayı bile isteye seçmiş kadın arkadaşlarım giderek artıyor. Haliyle zaman zaman aramızda bu konuyu konuştuğumuz da oluyor. Seçimlerine saygı duyuyor, kimseyi anneliğe motive etmeye çalışmıyorum. Her kadının kendi seçimini yapacak kadar kendi aklı olduğuna inanıyorum. Bana pişman mısın sorusu sorulduğunda tekrar hayata gelsem yine oğlumun annesi olmayı seçeceğimi söylüyorum. Anne olmak istediği halde buna elveren bir ilişkiyi arayıp bulamamış, yaşı giderek anne olmasını biyolojik olarak imkansız kılacak arkadaşlarım da var. Onlarda da bir yoksunluk hali gözlemliyorum. Oysa örneğin koruyucu aile olma seçeneği var ve bu belki de anneliği en özel hali, neden bu kadar göz ardı ediliyor anlayamıyorum.
Seçimleri, hayatları, zorunlulukları, koşulları ne olursa olsun kadınlar arasında bir dayanışma eksiği olduğunu düşünüyorum. Neredeyse tümden erkekler tarafından oluşturulmuş bir düzende, onların kurallarıyla oynamak ve yaşamak zorunda kalmanın kadınları kendi dişi doğalarından epey uzaklaştırdığına inanıyorum. Bunun anne olup olmamakla bir ilgisi yok. Ancak bugün eski zamanlardaki insan topluluklarına bakıldığında gördüğümüz kadın dayanışmasını kurmakta zorlanıyoruz. Özellikle de büyük şehir hayatı birbirimize dokunmamızı zorlaştırıyor, yaşam koşulları bizleri sertleştiriyor.
En ufak bir egemenlik alanında kadınların birbirinin altını oyduğu zamanlarda yaşıyoruz maalesef. Ama yine de birbirimizden vazgeçemiyoruz. Kadın dayanışması ancak mağduriyet yaşayan azınlıklar arasında gözlenebiliyor. Otizmli anneleri, Kürt kadınları, başörtüsü yüzünden eğitim alamayan kadınlar bir araya gelebiliyor. Ama belki de bu gruplar içinde bile bir şey üretirken erkeklerin rekabetçi sistemini kullanmaya çalıştığımız için pek de başarılı olamıyoruz. Bir şeyler değişsin istiyoruz ama daha kadınlar arası ilişkilerde bile son derece yaralayıcı söylemlerin şehvetine kapılabiliyor, iyi örnekleri toptan yok edici tavır alabiliyoruz.
Dünya kadınları ve çocukları öğütüyor, savaşlarda, hala süren zorunlu göçlerde kadınlar tecavüze uğruyor, çocuklar bombardımanlarda, bir deniz kenarında ceset torbalarına toplanıyor, canlı bomba olabilecek kadar geleceğini, ruhunu kaybediyor.
Ülkemizde de benzer sorunlar var ve giderek tırmanıyor. Sosyal medyada tüm kadınlar bu konularda duyarlılık gösteriyorlar. Peki konuları çözmek için birbirlerini destekliyor ya da bir araya gelebiliyorlar mı? Biraz. Ama yetmiyor. Çünkü belki de bunlara güçlerinin yetmeyeceğine inanıyor ve onun yerine birbirlerinin seçimlerini, hayatlarını, yaralarını deşmeyi tercih ediyorlar. Yani aslında daha kolay olanı.
Bunca şey varken anne olmayı konuşacaksak konuşalım. Bu konuda senin yanındayım Perihan. Anne olmayı gerçekten istemeyen bir kadının çocuğu olmaması onun Dünya’ya yapacağı en büyük katkı. Zira bugün Dünya’yı bu hale getiren erkeksi zorbalıkların çoğunun sevilmemiş, istenmemiş, hırpalanmış çocuklukların eseri olduğunu düşünüyorum. Ve evet bazen büyük zorlukları göğüslemem gerektiğinde bir an çocuk yaptığıma pişman hissettiğim de oldu. Ama çabuk geçti. Çünkü hayatımdaki yargısız, sınırsız, karşılıksız en büyük sevgi oydu. Her seferinde beni yine o sardı sarmaladı, birlikte başaracağız duygumu tek bir gülüşüyle tazeleyiverdi.
Belli ki seni epey üzmüşler, değiştir o arkadaşlarını Perihan. Arkadaşlar birbirini hırpalamak için değil yaralarını sarmak, desteklemek, dayanışmak için var.
Ve anne olmak inan çok derin bir tutku… Doğurmaktan değil, sevmek ve sevilmekten geçen, başka hiçbir şeye benzemeyen, benliğinin derinlerine kadar inen, evet biraz arızalı ama çok derin bir tutku…
Perihan Özcan’ın yazısı: ‘Peki sen çocuk yaptığına pişman mısın?’
YORUMLAR