Zamanın kıymetini bilmek

Zamanın kıymeti nasıl bilinir? Bu sorunun cevabı hem çok basit hem de biraz zorlayıcı... Basitliği çok teknik bir strateji olmasından ileri geliyor; zorluğu ise o stratejiyi her gün her saat uygulayabilme becerisini kazanma sürecinin uzun olmasından kaynaklanıyor.


Zamanın kıymetini bilebilmek için öncelikle bu kaynağın sonsuz olmadığını sürekli aklımızda tutmamız gerekiyor. En baştan başlayacak olursak, sınırlı bir ömrümüz var; “son kullanma tarihimiz” bilgisi bizde yok, yani ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Koskoca ömür dediğimiz süreye bu evrende yapılabilecek her şeyi sığdırmamız mümkün değil... Aynı sınırlılık durumunu, bir günün 24 saat olmasında ve bu sürenin 5-8 saatini uyuyarak geçiriyor olmamızda da görebiliriz. Yani her gün ne yapıyorsak bunun için 20 saatten az süremiz var.


Bu sınırlılık prensibi, zamanın kıymetini bilmek ve en iyi şekilde değerlendirebilmemiz için bize gereken en temel motivasyondur. Ancak bu motivasyon bizi hemen paniğe ve telaşa kapılarak her şeyi hızlıca tüketip bir diğer adıma geçme yönünde değil, çok farklı biçimde harekete geçirmelidir. Çünkü bu duygularla (panik ve telaş) zamanı yaşama yolunu seçersek kendimizi çok zorlarız ve sonunda elimizde tatmin değil sadece tükenmişlik ve basit keyifleri bile unutturan bir yorgunluk hissi kalır... Zamanın sınırlı oluşunun bilincinde olmak, bizi çok temel bir beceriyi kazanma yönünde motive etmelidir: Seçim yapmak ve içimize sinen kararlar verebilmek...


Ne kadar olduğunu bilmediğimiz bir ömrün “oh, çok iyi değerlendirdim” hissiyle kapanışını yapmak istiyorsak;


1- Her anın bize sunduğu seçenekleri sağlıklı algılayabilmeliyiz.

2- O zaman diliminin koşulları ve kendi benliğimiz arasında uyum köprüleri kurabilmeliyiz.

3- Bu köprüleri inşa ederken kendimizi ya da başkalarını kurban etmeden tatmin duygusunu yaşayabilmeliyiz.


Bu becerileri kısaca şöyle açıklayabiliriz. Her anın bize sunduğu seçenekleri sağlıklı algılamak demek, gerçekten sadece orada olanı görmek ve dikkate almak, fantastik kurgularla zihnimizi karıştırmamaktır. Gerçekten öyle olup olmadığını ya da olup olmayacağını kesin olarak bilmediğimiz olayları veya kişileri kendimize göre yorumlayıp peşin yargılarla hareket etmemektir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminin koşulları ve kendi benliğimiz arasında uyum köprüleri kurmak ise öncelikle kendimizi iyi tanımamızı, kırmızı çizgilerimizi ve esneyebileceğimiz alanları çok iyi bilmemizi gerektirir. Sağlıklı algıladığımız koşullar ile kendi benliğimizi nasıl buluşturabileceğimize ancak o zaman sonradan pişman olmayacak biçimde karar verebiliriz. Eğer karşılaştığımız koşullar/insanlar buluşamayacağımız nitelikte ise, o ortama/insana veda edecek gücü bu sayede her zaman kendimizde bulabiliriz. En son beceri ise, bir öncekiyle çok bağlantılıdır. Koşullar ve kendimiz arasında kurduğumuz köprü, ne kendimizi ne de başkasını kurban etmek yoluyla inşa edilmemelidir. Eğer hayatın zorlantısız akşında koşullar/taraflar buluşabiliyorsa, bu en ideal biçimdir. Ancak eğer koşullara/insanlara uyum sağlayabilmek için kendi benliğimizden, özdeğerimizden, özsaygımızdan çok fazla harcıyorsak ya da koşulları/insanları kendi benliğimize göre çok fazla eğip bükmeye çalışıyorsak, orada doğal olmayan bir akış oluşur ve bir gün mutlaka hüsranla sonuçlanır.


Sonuç olarak kısıtlı zamanımızı iyi değerlendirmek, özümüze uygun seçimler yapabilmek ve sonucu ne olursa olsun bu kararlarımızın sorumluluğunu taşımak, yani “kendi” olabilmenin gururunu taşımaktır. Ne kadar olduğunu bilmediğimiz bir ömrün hakkını ancak o zaman vermiş oluruz...


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.