“Affettim” değil, “olabilir” diyebilmek...
Geçen yazımda, çocukluk ve gençlik yıllarında sağlıksız ebeveynlere maruz kalma, yetişkinlikte ise bunun farkına varınca öfke ve yas duygusunun pençesinde uzun süre acı çekme durumundan bahsetmiştim. Ayrıca bunun bir kader olmadığına, bu sebeple acı çekmenin aslında bir tercih olduğuna dikkat çekmiş ve alternatif bir tercihin, oluşan hasarı (tarih tekerrür etmeden) tamir etmeye çalışmak olabileceğinden bahsetmiştim.
Bu kez, hasarın giderilmesi yolunu seçenlerin neler yapabileceği konusuna değinmek istiyorum. Bu yolda yürümeye başlamadan önce, ilk yapmanız gerekenin geçmişte yaşananlar için içinizde kurduğunuz acımasız mahkemeleri kapatmak olduğunu söylemeliyim. Bu mahkemelerdeki duruşmaları uzatmak, sadece hissettiğiniz acı, üzüntü ve öfkenin canlı kalmasını sağlar ki bu da hasarın giderilmesi konusunda hiçbir işe yaramaz. Hatta durumu daha da kötüleştirir. Yaşamınızın duygusal kalitesini artırmak istiyorsanız, bu duyguları yaşayıp belli bir zaman içinde tüketmeyi de öğrenmeniz gerekiyor. Özellikle de size bu duyguları hissettiren olaylar artık yaşanmıyorsa, duyguların son kullanma tarihinin geçtiğini kabul edip geleceğinize odaklanmanız daha kolay olacaktır. Ancak ebeveyn örneğinde olduğu gibi, artık bir yetişkin olmanıza rağmen ebeveyninizin size yaklaşımında bir değişiklik olmuyorsa hem onu hayatınızda tutup hem de geleceğinize konsantre olmak sizi biraz zorlayabilir.
İster hayatta olmayan ebeveyninizi yargıladığınız mahkemeler hala çalışıyor olsun ister bir türlü hesaplaşamadığınız ebeveyninizle mücadeleniz aktif olarak devam ediyor olsun, seçtiğiniz tamirat yolunda daha rahat ilerlemenizi sağlayacak bir duruşa ihtiyacınız olacaktır. Bu duruş, hep sanılanın aksine, bu duyguları yaşamanıza neden olan kişiyi affetmeye değil, “bu yaşananlar olabilir” diyebilmeye dayanır. Bu “olabilir” deyişte aslında bir çok adım birlikte atılmış olur: O kişinin sağlıksız davranışının çeşitli faktörlerin sonucu olduğuna dair derin bir kabulleniş, insan canlısının daima en iyi şekilde davranması beklentisini bırakmak ve olayları trajik üst boyutlara taşımadan olduğu gibi değerlendirebilmek... Bütün bunların “affetme” eylemiyle bir ilgisi yoktur; olsa olsa “anlayış gösterme” tanımına uygun düşebilir. Affetmek, bana oldum olası biraz hiyerarşik bir düzen çağrıştırır; hatta dilimizde “büyüklük sende kalsın” gibi deyişlerle affedenin daha üst bir pozisyona yükselmesi ima edilir. Ancak üzüntü veren, şaşkınlık yaratan ve öfke uyandıran davranışlar karşısında “affetme” hedefi, genelde kimse için hiç de kolay olmaz ve tamirat sürecinde ciddi direnç yaratır. Sonuçta, affedip yaşananları hafızadan silmişcesine yaşama devam etme hedefi pek de gerçekçi değildir. Buna karşılık, insan davranışının her zaman beklenildiğini gibi mükemmel/sağlıklı/olması gerektiği gibi olmayacağını kabul etmek ve tepkilerini/duygularını bu bilgiye göre kontrol etmeye çalışmak daha kolaydır.
Bu duruş değişikliğinin içinizde kalıcı olarak yerleştiğini görüyorsanız, bundan sonra geçmişte oluşan yaraların acısının yavaş yavaş dinmeye başladığına şahit olacaksınız. Acı hafifleyince, hem bazı olaylar karşısında verdiğiniz (belki de şiddetli) duygusal tepkilerin daha kontrollü ve kısa süreli olmasını sağlamak hem de kendinizi hassas olduğunuz konularda korumak daha kolay olacaktır.
Kendinizi korumak ise bu yoldaki ikinci önemli adımdır. Eğer kabullenme aşamasına ulaştıysanız, bundan sonra yapmanız gereken isyan edip içinizde mahkemeler kurmak yerine kendinizi benzer durumlardan korumayı öğrenmektir. Bunun için üzücü/kırıcı davranışlara uzun süre ses çıkarmadan dayanmayı ve kendinizi değersiz/görünmez hissettiğiniz ortamlarda her şeye rağmen kalmaya çalışmayı bırakmalısınız. Sizi üzen/kıran kişi veya ortamlara (size yakınlığı ne olursa olsun) mesafe alabilmeyi öğrenmek, bundan sonraki yaşamınızın duygusal kalitesini artıracak son adımdır.
“Olabilir” deyip yola devam edebilmek, kolay bir ödev değil elbette... Ancak imkansız da değil. Yaşamınızın geri kalanını; insan canlısının eğri büğrü yönlerini de kabul edip baştan başlama gücünü kısa zamanda toplayarak, kendi ruh ve beden sağlığınızın kıymetini öncelikle kendiniz bilerek geçirmenizi dilerim...
YORUMLAR