Babamı kaybettim,ne yapacağımı bilemiyorum...
"Merhaba Yeşim Hanım,
Ben 2014’ün Nisan ayında babamı kaybettim. Yokluğunu en derinlerde hissediyorum, herkes gibi. Neye kime tutunacağımı bilemiyorum. İnsan en yakınına sığınır belki ama ben iteliyorum herkesi; ailemi, erkek arkadaşımı… Daha bireysel, daha kimsesiz olmak istiyor gibiyim. “Babam yok, öyleyse kimseye ihtiyacım yok!” Hani diyorum başımı alıp gideyim ama yok o da olmuyor. Tamam, madem öyle, okuduğum mesleği icra etmek için başka bir şehre yerleşeyim, hayır. Ardımda kalanlar izin vermiyor. Hal böyle olunca söyleyemiyor da insan, “Size ihtiyacım yok, beni bırakın!” Belki onlar da söyleyemiyor, “Gitme, bizim sana, hep beraber olmaya ihtiyacımız var.” Ama babam gidebiliyor. Üstelik haber vermeden. Onun yokluğunda ben de yok olmak istiyorum. Evet, hayat devam ediyor ama yaşanmıyor. İnsan kopuyor bir noktada. Ne yapmam gerekiyor, nasıl davranmam gerekiyor bilmiyorum. Çok şey anlatabilirim duygularımın üzerine lakin teşekkür ederek bitirmek istiyorum. Ayrıca paylaşabileceğiniz duygularınız varsa onun için de teşekkür ederim."
Yeşim Tijen'in cevabı:
Gitti demişsiniz, haber bile vermeden gitti. Ölüm çoğu zaman habersizce gelir girer hayatlarımıza. Bazen hiç beklemediğinizde ansızın tepe taklak eder insanı. İnsanların çoğu, aslında ölümden korkmazlar korktukları sevdiklerinden ayrı düşmektir. Yaşını almış ebeveynleri olan her evladın yaşamaktan korktuğu, aklına geldiğinde başını iki yana sallayıp o düşüncelerden kendini uzaklaştırmaya çalıştığı ölümü sanırım biraz da erken yaşamışsınız. Bu genç buna ölüm gelmesin, bu yaşlı bunu götürebiliriz demiyor ölüm, sırası gelen gidiyor. Babanız da öleceğini bilse sizleri bu gidişe hazırlardı, acıyı bu kadar derinden hissetmeyin diye. O da bilmiyordu gideceğini, istemezdi yaşamınızın ellerinizden kayıp gitmesini. Bir çınar olur dururdu sizi korumak için yanınızda. Ya da sığınacağınız bir liman olurdu. Ne olmazdı ki? Her şey olurdu olabileceği, her baba gibi ruhundaki gücün yettiğince tabii ki. Kimi zaman gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız, ama atlatacaksınız. Mailinizi okuyunca kalbimde bir sızı oldu, üzüldüm, ama hayır dedim, yapmamalı, bu kadarı fazla, acıyı yaşayacaksınız, hep hatırlayacaksınız, elinizde olmadan gözyaşlarınız süzülecek gözlerinizden, onu hatırladığınızda, ama bu denli kendinizi hiçe saymayacaksınız.
Kim bâki kalacak bu dünyada hepimizin gideceği yer orası. Kalanı gördünüz mü hiç? Bize bahşedilen bu yaşamı ölen yakınlarımızın ardından yok etmememiz gerekiyor. Sizin de buna hakkınız yok. Tahmin ediyorum yaşadıklarınızı, kolunuz kanadınız kırıldı. Hayatın bütün yükü ailenizle birlikte sizin de omuzlarınıza bindi. Aileniz bu durumdayken gitmek mi istiyorsunuz? Gittiğiniz yere de duygularınız sizinle gelecek, duygulardan kaçamazsınız. Kaçmak güçsüz insanların işidir, siz korkak mısınız? Babanız sizden aileyi dağıtmanızı değil, toparlayıcı olmanızı isterdi. Ya anneniz? O sizden daha mı az acı çekiyor sanıyorsunuz? Güçlü durmak zorunda, hayat arkadaşını kaybetti, yalnız kaldı. Daha uzun bir yol varken, yolun gerisini yalnız başına yaşayacak. Ona da söz vermişti babanız, beraber yaşlanacaklardı, öyle umuyorlardı.
Duygusallık güzeldir, dozunca yaşanır ve yaşatılırsa. Her şey gibi onun da fazlası zarar. Kime zarar? Tabii ki önce size sonra ailenize... Zor günlerde aileler birbirlerine kenetlenirler. Ölümler de erkenden büyütür, olgunlaştırır insanları. Çocuklar destek olur annelerine böyle zamanlarda, gitmek, kendi hayatlarını hiçe saymak yerine daha bir var olup, destek olurlar birbirlerine. Babanız bu halinizi görse ne derdi biliyor musunuz? Benim kızımı ben ne yapmışım da böyle güçsüz yetiştirmişim? İnanın üzülürdü babanız bu yenik halinize. Ebeveynler evlatlarını güçlü görmek isterler, ayakları yere sağlam bassın, her üzüntüyle dağılmasın isterler. Şimdi sizin de güçlü durma zamanınız gelmiş. Dosta düşmana karşı diye bir söz vardır duymuşsunuzdur. Bir de dosta düşmana karşı diyeceğim size Bugünden itibaren hayata geri dönün. Ne mutlu size ki size bu kadar kendini sevdirebilmeyi başarmış bir babanız varmış. Onunla güzel anılarınız var, sevgisini hissettirebilmiş size. Siz bunları hiç yaşayamadan büyüyen ebeveyn olmuş kadın ve erkeklerden habersizsiniz sanırım. Babalarına uzaktan bakan, uzaktan uzağa seven, varlığına şükreden, buna rağmen babalarını sevmekten vazgeçmeyen evlatlar olduğunu biliyor musunuz? Ya da babası küçükken ölen çocuklar var, baba sevgisi nedir bilmeden büyüyen. Onları göz önüne getirince Allah’ın size erken bir ölümün acısını yaşatmış olsa da cömert davrandığını söyleyebiliriz değil mi?
Ne acısı yaşarsak yaşayalım, ayağa kalkıp direnmeliyiz sevgili okurum. Gerekirse psikologdan yardım alın. Bundan çekinmeyin, yeter ki kendinizi bırakmayın. Yaşama önce kendiniz, sonra anneniz ve aile birliğiniz için sarılın tekrardan. Psikoloğa da gitseniz faydasını siz gayret etmezseniz göremezsiniz. Hayata bakışınızı değiştireceksiniz. ‘’Evet babam öldü, ama biz ailece ayakta olmak zorundayız. Hayata daha çok sarılmalıyım. Erkek arkadaşıma, aileme, her şeyden önce kendime eziyeti bırakmalıyım. Önce bir işe girmeliyim, annemin bana ihtiyacı vardır, ona daha çok destek olmalıyım. Artık gülümsemeliyim. Ben yaşıyorum, hiçbir acı beni yıkmamalı.’’ İşte sizin yapmanız gereken bunlar sevgili hassas okurum. Asla zayıf olmak yok, güçsüzlük yok, bunu kabul edemem. Siz de etmemelisiniz.
Duygularınızı, sizi rahatlatması adına, kağıtlarla paylaşın, yazın, deşarj olursunuz, iyi gelecektir size. Ve asla zorluklar, acılar karşısında yenilmeyin. Daha çok kaldırın başınızı, hayatta sizi bekleyen o kadar güzel günler var ki. Onlara yoğunlaşın, hayal kurun, pozitif olmaya gayret edin. Meşgul olun, deniz kenarında yürüyüş yapın, ama hayata katılın, olur mu? Bunu sizden bekliyorum. Eminim aileniz de bekliyordur. Babanızı yine sevin. O hiç ölmeyecek siz onu sevdikçe, hatırladıkça ve artık babanızın da huzur bulması için hayata geri dönün. Mesela yarın annenizle ya da erkek arkadaşınızla komik bir filme giderek yeniden yaşama dâhil olabilirsiniz. Gidersiniz değil mi? Gidersiniz, gidersiniz. Bir yerden başlamak lazım sevgili okurum, sevgiler…
DİNLE BABA
Yarım yamalak bir ilişkiydi bizimkisi.
Bir bütün olamadık seninle,
Biz kovaladık, sen kaçtın.
Hiç ulaşamadık sana baba!
Nedir benimle dertleri diye,
Hiç sormak istemedin,
Aklına bile gelmedi değil mi baba?
Bizim özlemimiz bir tek sana mıydı baba?
Bugüne değin hep sen söyledin biz dinledik,
Şimdi yalnız kulağınla olmasın,
Yüreğinle de dinle baba.
Suyun akışına göre yol aldım derdin ya,
Akarsuların da küçük dereleri var,
Denizlere yol alır bütün akan sular.
Sen görmek istemesen de
Bizim yolumuz hep sanaydı baba.
Sitemlerim olacak, hoş gelmese de dinle.
Küçük bir kız olup şımarmak isterdim sana,
Baba diye dilediğimce seslenmek,
Paylaşmak yaşadıklarımı,
Acı-tatlı, her ne olursa!
Duyuyor musun baba?
Bir arkadaş olabilmek bunca yıldan sonra,
Sen isteseydin olabilirdik baba.
Seninle yürümek de isterdim kol kola,
Yanımdakinin sen olduğunun mutluluğuyla.
Bilmem niye hiç yapamadık bunları.
İsterim ki biraz da sen kendine sor baba.
Güldürmeye çalışmak yerine,
Beni gördüğünde gözlerin gülsün isterdim.
Başımı koyacağım omuz seninki olsun isterdim.
Tutunacağım el öbür elim mi olmalıydı?
Zor günümde ilk Alo’m sana olmalıydı,
Ulaşamama endişesini duymadan.
Daha ne çok şey olabilirdik birlikte.
En önemlisi baba-kız olabilmekken,
Neden yarım yarım yaşadık,
Söyler misin baba?
Ve bir babanın,
Bütün akarsuları toplayacağı deniz olması varken,
Uzaktan uzağa sevmemeliydim babamı!
Ben umut etmeyi severim,
Hala umut var, o günü beklerim.
Sana diyorum, duyuyor musun?
Bu sitemlerim hep sevgidendir.
Bunu da biliyorsun değil mi baba?
Yeşim Tijen
***
Çözemediğiniz sorunlarınızı yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun. Yeşim'le Hayat Bilgisi her zaman sizin yanınızda...
İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com
Twitter: @yesimtijen
YORUMLAR