Eşimi kaybettim, durdu dünyam!
"Merhaba Yeşim Hanım, altı ay önce o gün, 15 Ağustos 2015 Cumartesi günü saat 19.30'da hayatım bitti. Güneş hiç doğmadı, sanki hayat bomboş. Eşimi kaybettim, beraber trafik kazası yaptık. Bırakıp gitti beni. Bir yaşında oğlumuz var, o arabada yoktu şükür. Daha 2 yıl olmamıştı evleneli, yaşayamadık doyamadık biz birbirimize. Dayanamıyorum, katlanamıyorum. Evladım için ayakta kalmaya çalışıyorum ama içimde kıyametler kopuyor. Öyle arıyorum, özlüyorum ki nefesini, kokusunu, ilgisini, sevgisini, beni kıskanmasını nasıl yaşayacağım ben, ne yapacağım? Gözümden yaş eksik olmadı hiç, durdu dünyam, bittim ben, bittik biz..."
Yeşim Tijen'in cevabı:
Yıllar önce on yaşındayken, uzun siyah elbiseleri, siyah başörtüsüyle bir kadın görmüştüm. Küçük bir kasabada yaşadığımızdan, o kadını sonraları sık sık görmeye başladım. Her gördüğümde üzerinde yine siyah elbiseleri vardı. Bir kadını böylesine bir giyim tarzıyla görmek, nedense bana ürkütücü geliyordu. Etrafımda yoktu böyle giyinen, dolayısıyla siyahlara bürünmüş haline anlam veremiyordum. Sanıyorum bana ürkütücü gelen siyahlar giyinmesinin ötesinde bir şeydi. Belki de beni rahatsız eden yüzüne yansıyan acısıydı. Daha acıyı, ölümü tanımıyordum ki... Sonra o kadının kızıyla aynı okulda okumaya başladık ve yaşadığımız yer küçük bir yer olduğu için hikayelerini öğrendim. Eşini kaybetmiş, iki kızını alıp memleketine geri dönmüştü. Siyahlar içinde başında siyah eşarbıyla saklamaya çalıştığı gençliğiydi. Bu o yaşlarda ölümü her gün her gün siyahlar giyerek yaşayan biriyle ilk karşılaşmamdı. Bugün hala ölümler olduğunda o siyahlı kadını hatırlarım, o günlerin şartlarında, onca yılı iki kızıyla küçücük kasabada bir başına nasıl geçirdiğini. Neleri içine gömdüğünü düşünürüm. Sonra anladım ki o siyah elbiseleri yaşama karşı kendini korumak için kullandığı silahıydı.
Sevgili okurum mailinizi okuyunca kaybettiğiniz eşinize, doyamadığınız sevgisine üzüldüm. Üzülmemek mümkün mü? Dayanamıyorum, katlanamıyorum demişsiniz ama dayanmak zorundasınız. Çünkü siz yaşıyorsunuz. Hayatta her şeyin tesellisi var bir tek ölüm, onun tesellisi yok. Sabır dilemekten başka… Tüm ölümler sevince insana erkendir. Sizinki hepten erken. Tabii kahrolacaksınız, acı çekeceksiniz. İnsan yaşadığı güzel günleri düşünerek acılanır, kahreder, ağlar. Allahım unuttur bu acıyı der, kahreder ağlar. Bir daha beraber yaşayamayacağı günlerin acısıyla kahreder ağlar, ağlar, ağlar. Neden ben, neden biz der, gizli gizli isyan eder, ağlar Allah'a, ağlar... Ağlamaktan başka ne gelir elden ölüm karşısında...
O nedenle doya doya, bağıra çağıra ağlayın, boşaltın içinizi. Çünkü ölümün ağlamaktan başka çaresi yok gibi, ağlamak bile yeterince çare gelmez ya, rahatlatır bir nebze insanı. Başka çareler ne? Çare zaman, çare sabır, care yaşamdan vazgeçmemek, çare elinizden sevdiğinizi almış olsa da yine size çare olacak olan rabbim. Yaşadığınız bu büyük kayıpla zor da gelse size acıların sizi kaybetmesine göz göre göre izin vermemelisiniz. Kendinize sahip olmak durumundasınız. Bir sorumluluğunuz var. Küçücük bir erkek, eşiniz giderken size oğlunuzu emanet edip gitmiş, aslına bakarsanız bunu dille söylemese de görünen o. Peki siz bir anne olarak daha yeni konuşmaya, yürümeye başlayacak çocuğa acıyı mı öğreteceksiniz? Ona öğreteceğiniz gözyaşı ve gülmeyen acı içinde bir ifade mi bunlar mı? Bir düşünün, düşününce farklı davranmak için gayrete geleceksiniz. Çare vazgeçmemek dedim biraz evvel, evet canım çare size şu an tam farkında olmamış olsanız da ikinci kez sunulan bir hayat var. O, hayata yeni umutlarla tutunmakta. Tutunmak zorundasınız. Çünkü bir emanetiniz var. Onunla yeniden var olmak zorundasınız.
Ölüm kabul edilmesi kolay bir acı değil ama ancak kabullenmekle yeni baştan hayatınıza başlayabilirsiniz. Evet o artık olmayacak ama hatıralarınız olacak, resimleriniz hep olacak, en önemlisi de sevgisi hep kalbinizde olacak. Bunlar yetmeyecek ama oğlunuz, o iyi gelecek size; bir bakacaksınız oğlunuz da eşiniz yeniden yeşerecek. Yaşamınızda ondan bir şeyler taşıyacak, baktıkça onu göreceksiniz. Derken yaşama tutunmaya başlayacaksınız. Yaşam böyle böyle sizi kendine dahil edecek. Yoksa bunca ölümün ardından insanlar nasıl yaşayabilirdi?
Yazımın başında bir kadından bahsetmiştim, siyahlı kadın, biz o kasabada iki buçuk sene kadar kaldığımızda ne yaptı, yaşamla nasıl mücadele etti bilemiyorum. Kolay olmamıştır onun için küçük bir kasabada, o zamanlarda daha da o ne der, bu ne der korkusu yaşandığından, içine dönerek yaşamı seçmiştir muhtemelen ama siz sevgili okurum, size bahşedilen bu hayatta yapacak güzel işleriniz olmalı. Yaşamınızda kendinizi ortaya çıkarıp var ederken sergilediğiniz gücünüzle oğlunuza da örnek olacağınızdan, onunda güçlü bir çocuk olmasını sağlayabileceğinizi unutmayın. Kendi kendinizle konuşun, sorun kendinize hayatınızdan ve oğlunuzdan vazgeçecek kadar güçsüz bir kadın mısınız? Siz gençsiniz ve yeniden yaşamınıza dimdik durup, sarılacak kadar güçlüsünüz. Ben böyle olduğunuza inanıyorum. Çünkü siz bir annesiniz, anneler çocukları için asla pes etmezler. Siz de etmeyeceksiniz değil mi? Pes edip yaşamlarından vazgeçenler, kendini bırakanlar, umutlarını yitirenler, kaybedenlerdir. Kaybedip kaybetmemek insanın kendi elindeyse bunda kaderin söz hakkı yoksa asla kaybedenlerden olmayalım. Önce kendimiz, sonra güzel çocuklarımız için sarılalım hayata. Ne yaşarsak yaşayalım, dimdik ayakta olalım. Şimdi sizden umut etmenizi istiyorum. Yaşamda o kadar çok ümit edilecek şey var ki biraz zaman geçsin, siz de yeniden bu hisleri duyacaksınız ama şimdi oğlunuz için gayret edin. İçiniz ağlasa da o yüzünüz gülsün olur mu? Sevgiler...
***
Çözemediğiniz sorunlarınızı rumuzunuzla yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun. Yeşim'le Hayat Bilgisi her zaman sizin yanınızda...
İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com
Twitter: @yesimtijen
YORUMLAR