Korkularım
Sayın Yeşim Hanım, o kadar düşünceliyim ki ne yazdığımı bile tam manasında bilmiyorum. Kısaca şöyle, 20 yaşımdayım, öğrenciyim. 3-4 yıl bundan önce Tanrı’ya küfür, haşa kutsal şeylere küfür vardı. O gitti, yerine hastalık fobisi geldi. 1-2 yıl olur başlayalı, ya hasta olursam ya anne babam ölürse, ya hasta olurlarsa diye düşünceler başladı. Ondan sonra Allah’a sığındım ve kendimi güvence altına aldım ve o kadar rahatladım ki anlatamam. Artık hiç bir şeyi kafama takmıyordum çünkü “Her şey Rabbim’in isteği ile oluyor” diyordum ve korktuğum şeylerden ona sığınmıştım. Bu yüzden çok rahatlamıştım ama 1-2 hafta içerisinde günlerim lanet olası oldu, sanki hayatım baştan değişti. Aklımdan çıkaramadığım düşünceler oluştu bende. İlki de bizim evde kaktüs var, onu görünce “Ya dikenleri vücuduma batarsa nasıl acı verir…” diye ondan uzak durmaya başladım. Ama olmadı. Hep o düşünceler ve onun gibi sivri uçlu cisimler (bıçak, cam kırığı, diken, iğne) aklıma geliyor, vücuduma batma görseli geliyor ve aklımdan atamıyorum. Yani bıçağı, dikeni götürüp vücudumuza sokarsak nasıl kıvranırız, elimizi ayağımızı sıkarız, korkudan bende de onları düşününce canlanıyor, sanki oluyor gibi, o düşünceyi canlı yaşıyormuşum gibi geliyor. Korkudan insan bağırır ya, öyle olursa eğer ben de içimde bağırıyorum sanki, çıkılamaz gibi geliyor.
İkinci örnek, el tırnaklarımızı yeni badana yapmış duvara sürtersek nasıl tüylerimiz ürperir ya ben o düşünceleri düşünüp ürperiyorum, ayak parmaklarımı sıkıyorum, kafamdan atamadığım için de sinirleniyorum. Anlattıklarım bu düşünceler OKB mi? Tedavi olursam bu düşünceler gidecek mi ya da gitmese de öyle düşünceler yine gelse eskisi gibi olmayacak mıyım? Yani kafama takmayacak mıyım, normal insanlar gibi? Yani bende olan rahatsızlıklar OKB’den mi kaynaklı? Tedavi olursam -normal insanlar nasıl öyle düşünüp yanıt vermiyorsa, zaten biliyor ki mantıksız korku ve düşünce- ben de öyle olacak mıyım?
Kaygılarım da var. Bazı günler hayattan zevk almıyorum. Depresyondayım bazı günler. Kız kardeşimin düğünü yaklaşıyor, haziran ayında. O zamana kadar tedavi olmak istiyorum ki düğünde mutlu olayım. Tedaviye hazırım ama bir psikolog “OKB’de ilaç içmeyin, bağımlılık yapıyor, intihara sürüklüyor, 10 yıl gibi süreyle kullanmanız gerekiyor, ilaçlar %30 etki ediyor” deyince ben daha da mutsuz oldum. Ya ilaçları içip de tedavi olamazsam? “Ölünceye kadar böyle mi yaşayacağım?” diye soruyorum. Ama internetten de baktım, profesör doktorlarımız demiş ki “Doktor kontrolünde kullanmak tedaviyi getiriyor.”
Son sorum, hocam, bu şikayetler yani sivri cisim düşünceleri OKB mi? Tedavi olursam bu düşünceler gidecek mi? Allah sizden razı olsun, uzun yazsam da affediniz, içimi döktüm…
Yeşim Tijen’in cevabı:
Çok seneler önce evimizin karşısındaki apartmanda bir adam balkona çıkar sürekli bir şey silkelerdi. Ama nasıl silkelemek… Onunki normal bir silkeleme değildi, adam dakikalarca elindeki küçük ya da büyük örtüyü silkeliyor, bazen de elindeki örtü ya da bezi öylece dışarıya uzatıp havada tutuyordu. Kendini rahatlatmak için silkelediğini, birkaç kez daha gördüğümde anlamıştım. Onunki bir rahatsızlıktı. Adam bu rahatsızlıkla rahatsız bir şekilde yaşıyor olmalıydı, huzursuz ve mutsuz. Onu balkonda o halde görmek insanın içini acıtıyordu. Sonra ben oradan taşındım, ne oldu bilmiyorum ama her şeyin insanlar için olduğunu ve insanların, başlarına gelebilecek çok şeyi yenebileceklerini biliyorum. Siz de yaşadıklarınızı yenebilirsiniz, önce size söyleyeceklerimi üç-dört ay ciddi bir şekilde uygulayarak deneyin. Bu süre zarfında mutlaka bir takım iyileşme belirtileri hissedeceksiniz. Baktınız iyi geliyor devam edin bu uygulamalara ama baktınız hiçbir faydası yok, o zaman bir doktora gitmelisiniz. Gerekirse ilaç da kullanmaktan çekinmeyin.
Daha önce annenizin babanızın ölmesinden kaygı duymuş, korkulara düşmüşsünüz. Allah’a sığınıp bu durumu geçiştirmişsiniz, bu da onun devamı diye düşünüyorum; korkularınız şekil değiştirmiş. Siz ruhunuzu güçlendirdikçe bu durum size geldiği gibi gidecek. Çözüm, RUHUNUZUN GÜÇLENMESİNDE, KENDİNİZE İNANIP GÜVEN DUYMANIZDA.
Bazen aklımız bize oyun oynar ve biz onun oyun olduğunu bilmediğimizden bu durumdan korkarız, “Eyvah aklımı mı kaçırıyorum?” deriz. Oysa aklınız, zihninizdeki boşlukları kendinizi yeterince tanımamış, keşfetmemiş olan sizi akıl almaz düşüncelerle dolduruyordur. Aklınız kendi gücünü, yeteneklerini mutlu eden ya da etmeyenleri yeterince keşfedememiş, size bir olta atmış, siz de o oltaya yakalanmışsınız ama bunun farkında değilsinizdir. İnsanların yalnız bedenen bağışıklık sistemi zayıflamaz, psikolojik olarak da bağışıklık sistemi zayıflar. Bazen yaşanan büyük sıkıntıların ardından bu zayıflıkta korkular, endişeler, kaygılar birdenbire ortaya çıkabilirler. Bu duruma düştüğünüzde önce elinizden geleni yapmalısınız. Elinizden gelen nedir? Kendinizi ruhen güçlendirmek. Güvensizlik duygusu öyle menem bir şey ki bir de bu güvensizliğe, susup söyleyemedikleri eklenince kişi eziliyor, psikolojik olarak çöküyor. İşte bu çöküşte, aklın zırva düşünceleri devreye giriyor. Psikoloji müsait olunca akıl kişiyle oynamaya başlıyor. Sizde olduğu gibi aklınız size oyun oynamaya başlamış. O zaman siz de ona oyun oynayacaksınız. “Kendini yönet, dünyayı yönetecek gücü bulursun” demiş biri. Siz de kendinizi yönetmeyi öğrenmelisiniz. Nasıl mı?
Önce aklınızı kandırarak kendinize gerçekten inanıp güvenene kadar “-mış gibi” yapacaksınız. Korkularınızın olmadığına, çok mutlu ve iyi olduğunuza aklınızı ikna edeceksiniz. Bunlar size anlamsız gelmesin, oldukça önemli egzersizler. Tabii ki bu durumunuz hemen düzelmeyecek. Bir süreç alacak. Siz bu uygulamaları yapmaya devam ettikçe, bu durumun değişmeye başladığını hissetmeye başlayacaksınız. Bunun için yapacağınız şeylerin başında kendinizi tanımak, nelerden zevk alıyorsanız onlarla meşgul olmak geliyor. Hedeflerinizi, hayallerinizi hatırlayın, onları düşünün, sizi mutlu edecektir.
Sonra bir diğer husus, güzel yönlerinizi okşamak olmalı. Güzel yönlerinizi okşayarak kendinize olan inancınızı arttıracaksınız. Güç ve güven dışarıda aranmamalı, o iki his de içimizdedir, içimize bakarsak onları orada buluruz. Kendine güvenmek çok çok önemli. Bu güveni çoğaltmalısınız. Siz mutlaka çok çok özel bir gençsiniz. Üniversite okuyan, hedefleri, hayalleri olan akıllı bir gençsiniz. Kendinizi sevmeli, değerli olduğunuzu bilmelisiniz. Bütün bunların hepsi bir bütünü oluşturacak, yani iyileşmeyi. O nedenle, hem güven kazanacak hem kendinizi yönetecek hem de böyle korkular aklınıza düştüğünde “Benim bir şeyim yok” diyerek derin nefesler alacaksınız. Hepsine birden ihtiyacınız var. Derin derin nefes aldıkça aklınız normal düşünme haline geçecek. “Bir şeyim yok, ben iyiyim” sözcükleriyle kendinizi telkin edeceksiniz. Defalarca “Ben mutluyum, bir şeyden korkmam” diye kendi kendinize söyleyeceksiniz ve kağıtlara yazacaksınız, üşenmeyin.
Mesela, bir danışanım hastalıklardan korkuyordu, ölüm korkusu yaşıyordu. Biri hastalandı mı, o da kendisinde o hastalığı arıyordu, evine aldığı küçük kuştan bile korkmaya başlamıştı hatta. O da bıçaklardan korkuyordu, bazı zamanlar aklına gelen düşüncelerden korkarak delireceğini sanıyordu. Kendisinden ümidini kestiği anlar olduğunu anlatmıştı. Kendisine şunu söyledim: “İnsan yalnız, hastalanarak ölmez, yolda giderken başına bir şey düşer, bu şekilde ölebilir, trafik kazasında ölebilir.” Aklınıza hakim olmalısınız, o şu an size hakim. Bu durumunuzun farkına varın ve buna “dur” deyin.
“Dur” diyecek sadece sizsiniz, doktorların vereceği ilaçlar veya ben değil. İlaçlarla, sıkıntının üstü örtülür, ilaçlar bittiğinde rahatsızlık yeniden nüksedecektir. Bu nedenle, tümden ortadan kaldırmak gerekir. Dün gibi bu sohbetimiz aklımda. Söylediklerimi uygulayarak aylar sürse de sonunda kendisini iyileştirdi, azimliydi, kararlıydı, inançlıydı… Eee, bunların hepsinin bir insanda bütünleştiğini düşünün, ne olur? Tabii ki kaçınılmaz başarı olur. Siz de bilmelisiniz ki bunları uygulayıp kendinize güveninizi geliştirdikçe, zamanla bu durumunuz geçecek. Bu süreçte diğer bir önem arz eden şey, yalnız kalmamaya özen göstermelisiniz, aklınıza korkularınız geldiğinde, kaktüs batacak diye korktuğunuzda hemen nefes alın. Derin nefesler alarak “Bir şeyim yok, ben iyiyim” diyerek kendinizi gevşetmeye çalışın ve düşüncelerinizi hemen başka bir şeye kaydırın. Kendinizi dışarıya atın, dolaşın, anda kalarak, etrafı hissederek dolaşın, arkadaşlarınızla vakit geçirin, içinizden gülmek gelmese bile gülün. “Yalandan da olsa” dedim ya insan aklını kandırabiliyor. Biz de bazen bu aklı çok büyütüyoruz ama o, bu gülmelere kanacak. Sizin mutlu olduğunuzu sanacak, saçma sapan düşüncelere sizi sevk edemeyecek. O yüzden anı yaşayın, anı hissetmeye çalışın, an da bir işle meşgulseniz yüzde yüz o işe odaklanmaya gayret edin. Anda olmak önemli. Bunaldığınızda duş alın, suyun altına girin, kendinizi suyun rahatlatıcı etkisine bırakın.
Bunların hepsi ayrı ayrı sizi rahatlatacak. Yaşadıklarınızdan, hissettiklerinizden dolayı korkuya kapılmayın. Size bir şey olmayacak. Evdeki kaktüsten mi korkuyorsunuz? O kaktüsü gözünüzün önünden kaldırın ve bu durumunuzu mutlaka ailenizle paylaşın. Konuşmak, yaşadıklarınızı anlatmak sizi rahatlatacak. Bana anlattığınızda rahatladığınızı belirtmişsiniz, o halde ailenize de anlatın. Şu an bunları yapmaya ihtiyacınız var, çekinmeyin.
Bunları yazarken sizin bu durumun üstesinden kendinize inanarak, güçlendirerek geleceğinize inanıyorum. Siz kendinize inandınız mı, gerisi bazen çok da saf olan aklı kandırmaya kalmış gözüküyor. İhtimal vermiyorum ama iyi hissetmezseniz o zaman bir uzman doktora gitmekten çekinmeyin olur mu?
Sevgiler...
YORUMLAR