Eşim ailemizden kopuyor mu?
Yeşim Hanım yıllardır aşamadığımız bir durum:
5 yıldır evliyiz. Karım ailesine çok düşkün. Her fırsatta yanlarına gitmek istiyor. Kendisi öğretmen, 32 yaşında. Ailesi farklı bir şehirde. Her tatilde her fırsatta ailesinin yanına gitmek için can atıyor. Benim ailemin yanında keyifsiz, muhabbetsiz, ruh gibi. “Hadi beni gönder” der gibi. Ailesinin yanında da hiç aramasa umursamaz. Ben bunu kaldıramıyorum. Bu duruma çocukluk mu demeli? Ne demeli bilemiyorum. Koskoca kadın 5 yıldır evli, olacak iş mi Yeşim hanım? Bakın size bu kış ayında yazıyorum, yaza kadar içimi yiyecek bu durum. Lütfen çözüm önerin bize. Eşimin ailesi de aynı durumda, babası biz nişanlı iken benimle çekiştiğinde, tartıştığında eşime “Ne yapıyorsam, seni bizden koparmamak için yapıyorum” diye mesaj atıyor. Düşünebiliyor musunuz durumun vehametini? Ben onun eşiyim ya, eşi! Kimi nerden koparıyoruz? Benim ailem, “Evladım, siz istediğinizi yapın, istediğiniz zaman gelin, gidin” diye saygılı ve eşime çok değer verir. Onlarda durum tam tersi. Anlatabileceğim o kadar çok şey var ki uzatmayacağım. Ben buna çocukluk diyorum, eşim için ailesi için diyebilecek bir sözüm yok. Ne yapabiliriz, ne yapmalıyız lütfen öneride bulunun. Eşime de cevabınızı okutmak istiyorum. Eşim benden önce ailesinden ayrı kaldığı her gün ağlama krizleri geçirmiş o derece. Babası bir gün şehirlerarası otobüsten inip geri dönmüş ağladığı için, o zaman öğretmen yani. Bunları geçiyorum ama eşimin artık bir kadın gibi davranıp asıl ailesine yani bana, yuvamıza önem vermesini istiyorum. Ne yapabilirim, hiç bilmiyorum. Çok zor bir durumdayım. Bu konuları ne zaman konuşsak sorun çıkıyor, hiçbir şeyi kabul etmiyor. “Senin ailen” demeye başlıyor, halbuki baş tacı ediyor benim ailem. Eşim çok inatçı. Çözümsüzüm. Kesinlikle üzülmekten bıktım. Bir erkek olarak kahroluyorum, cevabınızı bekliyorum. Çok teşekkür ederim.
Yeşim Tijen’in yanıtı:
Bir danışanım yaşadıklarını gözleri uzaklara dalarak şöyle anlatmıştı: “Eşimin arzusu üzerine yıllardır yaşadığım, doğup büyüdüğüm şehirden, ailemden, arkadaşlarımdan uzakta küçük bir yere taşındık. Çocuklarım çok küçüktü. Gel zaman git zaman, bu küçük yere alıştık, çok güzel dostlar edindik. Sevdik. Hafta içi bazen arkadaşlarımla vakit geçiriyordum, iple çektiğim hafta sonunu sadece ailemle geçirmek istediğimi arkadaşlarıma belirtmiş, onlara kırmızı çizgimi çizmiştim. Onlar da saygı duyuyordu. Önceliğim her zaman ailemdi. Eşimle, çocuklarımla baş başa olmak beni mutlu ediyor, birlikte geçireceğimiz hafta sonunu kimseyle paylaşmak istemiyordum. Evliliğimizde her şey yolunda gidiyordu. Ailece mutlu beraberliğimizi orada daha da pekiştirmiş gibiydik, bir yükseliş içindeydik. Ailelerimizden uzakta olmamıza rağmen bu bizi rahatsız etmiyordu ama gelin görün ki sonraki zamanlarda eşim arkadaşlarıyla hafta sonları briç oynamaya başladı. Hiç bilmediğim bir yönü burada birden ortaya çıkmıştı. İlk önceleri ses çıkarmıyordum, o da dengede götürüyor gibiydi ama sonraları bir an önce briç oynamaya gitmek ister bir hale dönüştü. Bizimle vazife gibi bir iki saat geçiriyor sonra doğru briç oynamaya. Ben baş başa geçirmek için hayaller kurduğum hafta sonunu çocuklarımla geçiriyordum. Tabii bu duruma üzülüyordum. Briçi bize tercih ediyordu. Üstelik bu yetmezmiş gibi pazartesi akşamları da buluşup briç oynuyorlardı. Salı günü artık uykusuzluktan erkenden uyuyordu. Eşim anlayacağınız, hem var hem yoktu. Kendimce sinirleniyor ve küsüyordum. Birkaç gün de böyle küs geçiyor, bu durum böyle devam ediyordu. Bir tek benim ailece bir arada olma arzum ailemizdeki huzursuzluğu gidermiyordu. Eşimin de bunu istemesi gerekiyordu ama gözü eskisi gibi bizi görmüyordu. Biz eskisi gibi mutlu bir aile değildik, eşim sanki bende gitgide eksilmeye başlamıştı. Sorumsuz tavırları, vurdum duymazlığı beni ondan uzaklaştırıyordu. Benim tanıdığım kocam gitmiş başkalaşmıştı. Gel zaman git zaman eşim kalbimdeki yerini, ona duyduğum saygı azaltıyordu ama o bunların farkında bile olmadı. Aynı şekilde devam etti. Briçle başlayan kopukluğa daha sonra başka sorunlarda eklendi ve ben artık yeter artık dedim. Birbirimizden koptuk ve nihayetinde ayrıldık.” Şimdi burada yaşanan sizce ne, sevgili okurlar? Bağımlılık... Peki bağımlılık sadece içki, madde ve kumarla mı yaşanır? Başka bağımlılıklar da var. Sizin eşinizde olduğu gibi anne babaya, yani aileye bağımlılık...
Herhangi bir konuda denge kurabilmeniz için bağımsız olabilmelisiniz. Bağımlı insanlar dengeyi bulamazlar. Bağımlılık duyduğunuz şey ağır basar. Eşiniz öğretmen olabilir. Ne olursa olsun, o bir insan, onun da zayıflıkları var tabii. Evlenen bir kadın ya da erkeğin önceliği, kendi çekirdek ailesidir. Evli kadınların kendi ailelerine olan ilgisi, sevgisi eşlerinin ailesine göre, bir demeyeceğim, iki tık fazladır. Aileler arasındaki ilişki dengesini kurmayı başarırlarsa bu kimseyi rahatsız etmez. Başaramazsa işte o zaman sizdeki gibi isyana götürür. Öğretmen olmuş bir kadının bu dengeyi iyi ayarlaması gerekirdi, çünkü bir eğitimci ama dediğim gibi aynı zamanda o bir insan. Fazla sahiplenen bir evlat, ailesini kendi çekirdek ailesinden ne yazık ki üstün görüyor? Evet, ailelerimize karşı sorumluyuz, onlarla ilgilenmeli, vakit geçirmeliyiz, onlara karşı sorumluluğu taşımalıyız ama hastalık vs. olmadığı müddetçe kendi hayatınızdan öncelikle sorumlusunuz. Kendi çekirdek ailenizin varlığı sizin varlık göstermenizle bağlantılı. Telefon denen mucizevi bir alet var. Her zaman gidemezsiniz ama konuşabilirsiniz, tabii bu da abartılmadan yapılmalı.
Aile sorumluluğu almayı bilen, taşımayı da bilmelidir. Eşiniz bunları bilecek bir eğitime sahip ama bağımlı. Bugün kendi çekirdek ailenize yeterince vakit ayırmaz, eksik bırakırsa yarın o eksiklikler büyür ve kapatılamaz hale gelebilir. Her şey bugünde hakkını almalıdır. Eşiniz kendi hayatını hiçe sayarcasına ailesine ilgi ve sevgiyi abartılı bir şekilde yaşamaya devam ederse sizi kendi ailesinin gözünde de değersizleştireceğini bilmelidir. Onun değer vermediğine, ailesi ne kadar değer verir? “Boş verin onu, ben geliyorum, sizinleyim” demek gibi bir şey yaptıkları. Normalde aklı başında ebeveynler yaşanmışlıkları ve öngörüleriyle çocuklarının yuvalarını düşünerek hareket ederler. Hatta çocuklarını olumlu şekilde yönlendirmeye çalışırlar, “Önceliğin kocan ve çocukların” derler, kendilerini hala ön planda tutmaya çalışmazlar. Bir adım da geri çekilirler. Olması gereken budur.
Eşinizin ailesine olan sevgisini anlayabilirim ama bir yuva kurmuşsa kadın, eşinin ailesinde de varlığını göstermeli. Ailenin bir üyesi olduğunun bilinciyle hareket etmelidir, yoksa kendinden eksiltir. Sizin ailenizin her şeyi dile getirmemeleri, benimsenmedikleri, kabul görmediklerinin farkında olmadığından değildir. Sadece tolerans gösteriyorlar ama nereye kadar? Her tolerans bir yere kadardır, sonrası değer kaybıdır çünkü insanlar yaptıklarıyla değer kazanırlar. Siz de bu zamana kadar eşinize dişlerinizi sıkarak da olsa tolerans göstermişsiniz ama artık “yeter” diyorsunuz. Eşiniz “Gerçekten ben abartıyor muyum? 5 senedir evliyim, artık biz olmayı başarabilmeliyim. Evliliğime sahip çıkmalıyım. Ben hala ‘ille de ailem’ demeye devam ediyorum. Kocam bana iyi sabır gösterdi, yoksa ben bağımlı mıyım?” demeli, sonra da kararını vermeli, artık kendine çeki düzen vermelidir. Bu davranışlarıyla kendini çekirdek ailesinde eksilteceğini bilmelidir. Sizin gördüklerinizi -eğer varsa- çocuklarınız da görüyor, sizin yaşadıklarınızı çocuklarınız da yaşıyor. Zamanla bunun faturası eşinizin önüne mutlaka gelecektir ama bugün ama beş sene sonra HER ŞEYİN BİR FATURASI VAR VE O FATURA MUTLAKA ÖDENİR.
Ne kadar erken size, evliliğine karşı eksikliklerini ve ailesine olan bağımlılığını fark ederse o kadar çabuk düzeltme yoluna gidecektir çünkü farkındalık güçlendikçe bağımlılık azalacaktır.
YORUMLAR