Hayattan koptum, yuvam dağıldı
Merhaba, ben eşimi 2004 yılında tanıdım. Bir buçuk yıl peşinde koştum. Tekstil işçisiydi, ben 202 kiloydum. Eşim mükemmel biri, iki ay dua ettim benim olsun diye… Ben onun kadar ciddi kimseyle düşünmedim. Eşim çok iyi biri, çok tatlı, hoş, mükemmel sonra tanıştık, 2 ay dua ettim benim olsun diye çünkü ben hayatta hiç onun kadar ciddi kimse ile düşünmedim. Annemin tek evladıyım; abim, ablam, kardeşim yok. Eşim mert bir kız, 15 tane kıza değişmem. Ona hiç ihanet etmedim, alkol kumar sorunum yok, adli suçum yok. Mide küçültme ameliyat oldum, 92 kiloya düştüm. Eşim, 38 yaşında, çok sabretti düzelirim diye… Ben çok müsrif, eve bakmayan, evi idare etmeyen biriydim. Sorumlulukları almadım zaten 2015’te ameliyat oldum 2019’a kadar düzelemedim. Eşimle tartışma, laf, kavga oldu. Ben alışveriş, giyim, stil adamıydım. O ise ev geçim insanı… Sözlü hakaret aşağılama yaptım, o çok sabretti. Ailesi beni yabancı olduğum için ve kimsem olmadığı için istemedi. O, hep korudu kolladı, yuvayı yaptı, aşk, cinsellik sorunumuz yoktu. Severek, sevişerek evlendik. Evlenmeden önce birbirimizin olduk. Görücü usulü değil, ihanet hiç olmadı. Annem beni oraya attı hep uzak kaldı, eşimi küçük gördü, 36 yıllık öğretmen, eğitimci annem sevgisini göstermedi hiç. Annem evlenmeme çok olumsuz baktı ve düğünüme gelmedi. Pantolonumu şişmanlıktan berber sağdıcım kapatmıştı. Bana destek olmadı, yuvamıza destek olmadı, eşimin babasının eski ikinci evinde yaşadık. Eşimin işi için iki yıl siyasi bürokratik insanlarla iletişime geçtim, eşimin açık lise okuması, ehliyet, bilgisayar kurslarına gitmesini destekledim. Hiçbir kere bile aldatmadım. İki üç defa tokat oldu, o da bana vurdu, daimi işimim olmaması, çalışmamam eşimin üzerine yükleri atmam, kredi kartları borçlar… Eşimin sabrı süperdi, beni o adam etti. Eşimin işe girince çevresi değişti, benden 2 ayda soğudu. Aslında biriktirmiş 9 yılı, haklı. Benim bir annem bir de eşim var, üniversite mezunuyum, İtalyanca ve İngilizcem var. Eşim dul bir kadınla ekim ayında arkadaş oldu ve kasımda bana soğudu. İhanet etmedim, eşimde ihanet etmez konduramam asla. Annem beni yanına almıyor, “Onu seçtin, ben ölünce her şey senin. Beni o gün gittin terk ettin, beni yere düşürdün gittin” diyor. Eşim beni terk etti, çok hastalandım, barışmak için çok çabaladım, krizi hiç iyi yönetemedim, resmen çuvalladım, 120 sayfa mektup yazdım, iş yerine gittim, yalvardım. Şu an her yerden engelledi beni, iletişim yok. Aratma arattırma yaptım, eşim adımı çıkarttın diye sinirlendi. Beni iyice bitirdi bu olaylar. Ben zavallı oldum, çok korktum, panikledim. Araya üniversite profesörlerinden tutun da beni seven abilerimi soktum, herkes çok yalvardı nafile… Kendime bakan bir insanım, başka kadınlarda gözüm yok sadece, gezmeyi severdim, gece 12-1 eve gelirdim. Serseriliğim yok, kumar yok, nargile yok, rakı yok, okey yok, tavla yok… Çok borç ödettim kredi kartı, alışveriş… Bıktı usandı kız. Zayıflayınca alışveriş, hep ona dayandım, o hep sevdi düzelir diye bekledi… Ben çocuksu biriydim, o beni çok sevmişti. Benim için ailesini karşısına almıştı. 9 ay çalıştım, 1 yıl yattım, ev ekonomisini bilmedim. Eşimi sadece özel anlarda tanıdım bazen hor gördüm bazen çok sevdim. O, çok tutkulu, arzulu bir kadın. 1 kere intihar etme girişimim oldu, şu an çalışıyorum ama o asla istemiyor. O, “Bu şehirden gitsin” diyor, “Sana heyecanım, ilgim kalmadı” diyor. Başkaları da “Sana eş mi yok?” diyor. O evlense de ben asla bir daha evlenmem her şeyimi ona bırakacağım. Eşimi hiçbir şekilde geri kazanamıyorum çok söz versem de artık çok geç diyor. Bitirmiş, soğumuş. “Sen düzelmezsin, seni biliyorum. Senden ne köy ne kasaba olur. Sen aşk adamı, salon erkeğisin. Ben gelirsem beni belki döver, öldürürsün” diyor. Ben hayatımda bıçak, çakı taşımadım; o hep taşır, gelirse ailesi kesin men eder diyor. Beni ağır görmüyor; aciz, ezik görüyor. Yollattığım elçilere bazılarına asla olmaz diyor fakir ve sosyokültürel az kişilere bunu diyor. Makamlı kişilere Allah bilir diyor. Çok kurnaz, akıllı, çok anaç biri, cevapları muğlak, onun da sinirleri bozuk. “14 yılımı yedin” diyor. Hastanede ameliyat reflü parası yatırmıştı, onu harcadım ona da kızdı, 6 bin tl. Ben eski pansiyonumda yaşıyorum, Ocak 5’ten beri ayrıyız. Beni zavallı, kimsesiz, aciz, deli, çocuksu, ağır olmayan, takıntılı, kurgucu, paranoyak olarak görüp herkese öyle lanse ediyor. 2015 yılında doktor “çocuğunuz sakat olur” dediği için çocuk aldırttık o pek istemedi ben yaptırdım ona da kırıldı. Bir daha çocuk vermedi, korundu, kızdı hep. Aşkı, sevgiyi, her şeyi yaşadık. Ben onda doğallığı yaşadım, o mükemmel, tutkulu, iyi, evcimen, güçlü kale gibiydi, çok dayandı, açıklarımı kapattı. Eşimin ailesi 7 kardeş; 3 kız, 4 erkek. 45 yaşında abisi hiç sevmedi, 42 yaşında asosyal acayip bir kardeşi var, bekâr. O hiç sevmedi, kıskandı Bir de 35 yaşında erkek kardeşi var o da kıskandı. Çocuk aldırttıktan sonra çocuk vermedi. Borçlarımdan bıktı, egoluydum, havalıydım, kavgam kimseyle olmadı, annesi ile hiç olmadı. Beni sevmediyse niye 4 artı 9 yıl yaşadı; niye 9 yıl evli kaldı, 4 yıl bekledi? Onun annesi de kocası ölünce eşimi yanına katmak istedi ve başardı Konforlu, rahat halde. “Ben annemle mutluyum” diyormuş eşim. Diğer 2 damadı inanın benden çok sorunlu, olumsuz bir tanesi 9 10 kere ev taşıttırdı. 2 çocuğu var, ev sahiplerine borç takan biri… Babası ile kumar-kahvehane işletmesi yapan, 200 milyar borç varmış baba oğul… O da onun damadı ama eşimin annesi o damadına bir şey diyemedi. Diğer damadı kızını köyde 18 yaşında evlenip 25 yıl hayvan, inek baktırtıp, 8 çocuk doğurtup, kaynanasına köle yaptırdı ona kızamadı. Arkaları vardı çünkü onların… En zayıf halka ben idim. Ben eşimin işi için ilk önce nasibi veren Allah sonra kullar vesile oldu tabii ki uğraştım. 2 sene ben kendim için uğraşmadım onun işi için uğraştım. 2019 Kasım’da tokat olayım vardı, o da kafamda vantilatör kırmıştı. Eşime yalvardıkça “Annen seni niye yanına almıyor? Sen zavallısın, sen kimsesizsin, annen öz mü üvey mi? Senin ailevi sorunların var, annen seni İstanbul’a almıyor, annen fındık kırıyor, sen olma da kim olursa olsun, seni istemiyorum, senin bakıcın değilim, erkeklik yatakta olmaz, sen ajitasyoncusun, işine bak, önüne bak, herkes kendi yoluna” tarzınca cümleler kuruyor. Martta yaş günü idi çiçek ve pasta yollattım geri dönsün diye değil asla o nedenle değil unutmadığımı bilsin diye… 42 yaşındaki bekar abisi açmış kapıyı ve çiçekçi çocuğa vurmuş. Eşim bir laf dememiş. Ben “Yaş günün ve Dünya Kadınlar Günü’n kutlu olsun bir tanem, asla unutmadım” yazmıştım not olarak…
2007’de tanıştık, 2012’de evlendik. Annem 2008 2011 tarihleri arasında okuldan aldı, okula yollamadı bense öğrenci affı ile geri döndüm. Hem 4 yıllık mezun oldum okulu bitirdim hem de evlendim. Annem 4 yıl yaklaşık onun olduğu şehre koymadı, o kız bekledi…
Eşim benim için “asla kata olmaz” diyormuş. Ben şu an çalışıyorum, çevremdeki insanlar da uzaklaştı, denizaltı moduna girdim. Geçen hafta yanına 2 3 kere arayınca sinirlendi bağırdı ve gene engelledi. Ego savaşı veriyor, azar aşağılama çok… Arşiv yapmış, biriktirmiş…
Ben global evrensel bir dünya vatandaşıyım, eşim bana hayrandı tutkuluydu… Şimdi dönmesini istemem. 5 6 ay sonra dönse, düzeldiğimi görse… Eşim için “Sen onu unut, onu kaparlar” diyorlar. “Geçmiş olsun, sen fakirsin sana mı bakacak?” diyorlar.
Hayattan koptum, yuvam dağıldı, annem ben ölünce gelebilirsin diyor, o da çok resmi, kuralcı, dominant. Tek eşim vardı hayatta o da gitti inşallah ölürüm. Eşim sms atmadan, whatsapp yazmadan kimseyi açmıyor şimdi. Ailesini bahane ediyor. 4 yıllık üniversite mezunuyum. Psikolojik destek alıyorum, ilaç doktor tedavi, psikiyatri servisi, çok kötü bir şey bu… Bana annenin yanına git, annenin mallarına çök der gibi iğrenç konuşuyor. İnanın çok pişmanım, yapmayacağım desem de “Artık çok geç kendine iyi olursun” diyor. Haftanın 6 günü çalışıyorum, sabah 9 akşam 7.30. Artık gezecek halim yok, evi boşaltırken süpürge ve kahve makinasını aldık diye “hırsız, onlar benim” dedi, bağırdı. Başka birisi mi var anlamıyorum ya varsa İstanbul’a git diyor sürekli… Beni, onu bu şehirde başkası ile görmemek için mi diyor çözemedim. Sana bu şehirde kimse iş vermez diyor, aşağılıyor. Beni aşağılıyor, yılların hatırı yok gibi, iş çevre ve ailesi de kafasını, iradesini değiştirdi gibi sanki. Hiç kimsem yoktu, öyle yeme içme sorunum yoktu, akrabalık bağlarım da yok. Bu halde kabul etti, şimdi aşağılıyor. Ne yapmalıyım? Ölüm en iyisi… Hiç inanmıyor, uzak duruyor, baskı var, sinirli, katı, egolu, soğuk… Ölürsem belki inanır…
Yeşim Tijen’in cevabı:
Merhabalar sevgili okurum, ölürsem belki eşim bana inanır demişsiniz. Ölmekle onu haklı çıkarmış olacağınızın farkında bile değilsiniz. Nasıl bir ruh hali bu? Ben olsam inadına yaşardım, dimdik durur yıkılmazdım. Hayatta biraz mücadeleci olmak lazım, öyle hemen yıkılmak yok! Yaşama yeniden savaş açardım; başaracağım, hatalarım var ama kendimi düzelteceğim, yeniden yaratacağım derdim. İnatçı olun biraz, ölmek ne demek öyle? Bir ayrılık yaşadınız boşandınız diye ölecek misiniz? Kolay iş ölmek, kendinize, yaşama yeniden sarılarak gücünüzü gösterin isterim. Yaşınız da küçük değil, bu halleriniz sağlıklı düşünmekten uzak olduğunuzu anlatıyor. Psikolojik destek alıyorsunuz. İyi yapıyorsunuz ama hayata böyle bakarak düzelemezsiniz, pozitif bakarak, düşünerek insan kendini iyileştirebilir. İnsanın ilacı umutlarıdır. Siz de umutlu yaşlardasınız. Geleceğinizden kimden ayrılırsanız ayrılın vazgeçmemelisiniz. Daha kendinize borcunuz var. Bakın kendinizi tam oluşturamamışsınız. Kendinize gerçek hakkını vermemişsiniz. Kendinize borçlu olarak ölmemelisiniz. Hem sizin öldüğünüzü öğrenince eski eşiniz ne düşünecek sanıyorsunuz? Yaşanmışlıklar var, üzülecek ama ardından ne diyebilir sizce? “Ne kadar haklıymışım, ben bu kadar aciz, güçsüz bir adamla nasıl evlenmişim?” diyecektir. Yani intihar ederek ona güçsüz biri olduğunuzu bir kez daha göstermiş olursunuz. Sevgi ölerek ispat edilmez; kendinizi değiştirerek, geliştirerek, sorumluluklara gerektiği gibi sahip çıkarak, düzgün adımlar atarak, güvenilir olarak ispatlanabilir. Hiç bir kadın eşinden, yuvam dediği evinden boş yere vazgeçmez. Aklı başında bir kadın eşine, onunla olan beraberliğine en son noktaya kadar tolerans ve sabır gösterir. Bir gün umutsuzluğa düşse yarına sarılır, yarın olunca umutlanması için öbür gün vardır ama günler sonunda tükenir sevgili okurum. Eşini ümitle, heyecanla bekleyen kadın hayatının olumsuzlukları sürdükçe o eşine açtığı kapı gün be gün umutsuzlukla açılmaya başlar. Son zamanlarda artık karşısında gördüğü üzerindeki yüktür, açtığı kapıdan içeri giren taşımak zorunda kaldığı bir yüktür. Kapıyı mutlulukla açmaz ama erkek hiç farkına varmaz çünkü artık görerek bakmaz, kaybetme korkusu olmaz, hep sevilecek hep evli kalacak sandığı eşinin bir gün gidebileceğini aklına hiç getirmez. Gelse bile bazen nasıl gidecek ki der; bensiz yapamaz, yalnız yaşayamaz, beni seviyor der. Kendini buna inandırır. Hiç bilemez kadın çok sever ama hiç sevmemiş gibi de gider. Eşinizi bu noktaya getirmiş olmalısınız. Bile bile şımarıklıklarınızla onu hırpalamışsınız. İstanbullu damat olarak kendinizi eşinize fazla mı gördünüz bilemedim. Bir sürü yanlış yapmışsınız. Evliliğin yükünü eşinize taşıtmışsınız. Kadın taşımış, taşımış, taşımış elinden gelenin fazlasını yapmış. Ne zamana kadar; işe girinceye kadar. İşe girince sizi terk etmiş. Kadın bunu yapar, erkeği bir yere kadar taşır sonra uçurumdan aşağı acımadan bırakır. Ne olduğuna bile bakmaz.
Herkes kadının erkeğin fiziğine önem verdiğini sanır. Kadın erkeğin kilosuna, fiziğine değil; karakterine bakar. Bunu eşiniz sizin kilolu olmanıza rağmen evlenerek ispatlamış. Kadınların dünyası farklıdır; sevgi, güven, umut ve beklenti üstüne kuruludur. Siz maalesef eşinizin beklentilerini karşılayamamışsınız. Bana anlattıklarınızı bir düşünün artık hiçbir kadın sorumluluk taşımayan, gece birlerde gelen, kah çalışıp kah çalışmayan, düşünmeden para harcayan, faturaları da karısının üzerine yıkan bir adamı çekmez. Bunlar acı gerçekler. Bir gerçek daha var: Sorunlarınızın çözümü sizin ellerinizde, aklınızda. Bunu görmeyi bilmek yerine ölümü düşünmek inanın hiç sizin gibi birine yakışmıyor. Siz ki aslında azimlisiniz, 202 kilodan 92 kiloya inmek bir başarı hikâyesidir.
Dört yıllık üniversite mezunu ve iki dil bilen biri olarak kendinizi kıymetlendirebilirdiniz. Kendinize acımak yerine yeni bir başarı hikâyesi yazmayı neden düşünmüyorsunuz? Eski eşinizin acımasını ummak onu kazanmak için doğru bir adım değil. Doğru adım dik durmak, içiniz kan ağlarken gülebilmek, yaralarınız sızlarken hiç acımıyormuş gibi yapabilmektir. İnsan her acıya dayanabilecek güçtedir. Siz de yapabilirsiniz. Siz sanıyor musunuz herkes güllük gülistanlık yaşıyor? Hayır değil. Herkesin kendine göre problemleri oluyor ama yaşama direniyor, sorguluyor, sorguladıklarından cevaplara ulaşıyor ve bir gün çıkamam sandığı sorunun içinden çıkıyor çünkü kendine bahşedilen yaşamdan vazgeçmiyor. Kendine inanıyor, kendine güveniyor. Ne yaşadınız da yaşamdan bu kadar çabuk vazgeçiyorsunuz? İnsanlar neler yaşayabiliyor da direniyor, biliyorlar ki yaşanan acılar geçecek, hiçbir acı aynı acı frekansında kalmıyor, şiddeti azalıyor, eninde sonunda azalıp yok oluyor. Yaşadıklarını atlatabilmek için herkes direnç gösteriyor, kendince formüller üretiyor, sonunda yaşadıkları acı vermiyor tecrübe olarak hafızasında yer ediniyor. Siz yaşadıklarınıza öldüm bittim diye bakmayı bırakırsanız yaşadıklarınızdan çıkıp daha farklı biri olmayı başaracaksınız. Çünkü hayatta yaşadığımız hiçbir şey boşa değil, karşımıza çıkan tanıştığımız arkadaş olduğumuz biri veya aile fertlerimiz hiçbiri boşa değil hepsinin bir katkısı var, sizi siz yapmak için hayatınızdalar. Yani bu size kendinizi gerçekleştirebilmeniz için bir fırsat. Siz bu yaşadıklarınıza şu an tabi negatif düşüncelere endeksli olarak bakıyor kendinizi kahrediyorsunuz. Negatif düşüncelerden arınıp yaşadıklarınıza bakarsanız yeni bir siz oluşacak. Bu da demek oluyor ki aslında biz yaşadıklarımızla sınanıyoruz. Siz bu sınavı nasıl vermek istersiniz ona karar vereceksiniz. Aklınızla mı? Çocuksu duygusal ruhunuzla mı? İsterim ki aklınızla karar verin, güçlenin, kimsenin arkasına sığınmayın. Sizin kimseye ihtiyacınız yok ne annenize ne de bir başkasına siz kendinize yetecek kadar güçlüsünüz; sadece gücünüzün farkında değilsiniz. Önce kendinize sonra annenize, eşinize, herkese ne kadar değiştiğinizi, hayatın sorumluluklarını taşıyabildiğinizi gösterin. Neden annenize dedim çünkü annenizin tek evladısınız. Muhakkak ki sizi düşünüyordur, onu dinlemediğiniz için kırgınlıkları olmuştur, anneler böyle kaprisler yapabiliyor, yapmamaları lazım ama öğretmen olması onun en doğruyu bileceği anlamına gelmiyor. Anne olarak doğurup büyüttüğü çocuğun kendi sözünü dinlemesini hazmedememiştir. Öğretmenliği değil, anneliği ağır basmıştır. Onu anlamaya çalışın. Hiçbir anne çocuğundan vazgeçmez. Evinizin kapısına gittiğinizde eminim zamanla bütün kırgınlıklar geçecektir. Bu adımı atmadan bilemezsiniz.
Hala eski eşinizin olduğu yerde yaşamak zorunda değilsiniz. Ait olduğunuz yere dönebilirsiniz. Bu sizin yeni hayatınıza başlangıç yapmak için güzel bir adım olabilir. Orada kalmakta kararlıysanız geçmişte kalmış eşinizi geçmişte bırakmayı başarabilmelisiniz. Umudunuzu kesmelisiniz. Kadın gitmişse mecbur kalmadıkça geri dönmez, dönmüşse mecbur kalmıştır. Bu şekilde dönen kadın eskisi gibi olmayacaktır çünkü giderken sevgisi bittiği için gitmiştir. İşte bu nedenlerle elinizden geleni yapmışsanız, araya hatırlı kişiler sokmuşsanız tekrar benim de konuşmama gerek yok fayda vermeyecektir. Faydası olacağını bilsem inansam eski eşinizle konuşmaktan kaçınmam. Elinizden gelen her şeyi yaptıysanız geriye kalan beyefendilik olmalı. Güzel hatırlanmak olmalı. Size düşen yaşanan bu ayrılığı kabul etmek... Bu kabulü yapmadan hayatınıza rahatça devam edemezsiniz. Kabul ederek hayatınızda kapılar size açılmaya başlayacak ve yaşam size gülen yüzünü yeniden göstermeye başlayacak. Bunu görmelisiniz. Siz bunları görmekten uzaksınız, bir zaman yanmış ama sonra sönmüş ateşin külünü sürekli üfleyerek yeniden alevlendirme çabasındasınız ama ateş kül olmuş bir kere Alev almaz .. Üflemeleriniz soğumuş külleri etrafa dağıtmaktan, yüzünüze gözünüze bulaşmasından başka işe yaramaz.
Sizi anlıyorum pişmanlıklarınız, keşkeleriniz var. O keşkeler size rahat vermiyor. İnsanın başkalarıyla ilgili öyle veya böyle keşkeleri olabiliyor, kendini affedebiliyor ama biliyor musunuz insanın kendisi ile ilgili keşkesi varsa yani “Keşke kendim için yapabileceklerimi, elimden geleni yapsaydım” işte bu çok acı, insanın canını en çok acıtan keşkedir. Bunu yaşamamanızı istiyorum. O zaman şimdi ne zamanı; aklını kullanmaya başlama zamanı... Hayat aklınızı kullanmaya başlayınca bir güzelleşiyor bir güzelleşiyor sormayın gitsin ama acılardan geçmeden ne insan, insan olabiliyor ne o akıla ulaşabiliyor. Herkes akılla doğacak kadar şanslı değil ama mühim olan o akıla ulaşmaktır, değil mi? Yazımın son satırlarına yazarken size her satırımda göster kendini diye umutla seslenmekte çık o karamsar dünyandan yaşanacak daha güzel günleriniz var demekteyim. Üniversite mezunu iki dil bilen bir adam yere düşebilir ama ayağa kalkmasını da bilmeli. Ben her kurduğum cümlemle size elimi uzattım siz de o cümlelerimden tutunup ayağa kalkabilirsiniz. Hadi durmayın ayağa kalkıp dimdik yürüyün. Yolunuz uzun, yorulmak yarı yolda çocuklar gibi ben oynamayacağım, küstüm demek yok. Daha yapacak çok işiniz, yaşayacak güzel günleriniz var. Hadi ama kalkın ayağa, anın içine girerek geçmişten uzaklaşmaya hayatınız yaşamaya kendinize hakkınızı vermeye başlayın.
Sevgiler sevgili okurlarıma...
YORUMLAR