Sakin anne, sakin çocuk…
Annelik içinde çok çeşitli mutlulukları olduğu gibi yoğun bir kaygı duygusunu da barındıran bir müessesedir. Daha geçen gün çocuğa karşı cinsel istismar konulu bir seminerden çıktığımda “Kaygılı Anneler” başlığında bir yazı yazdım. Nasıl olmayalım. Bebeğinizi elinize aldığınız ilk gün bu minik yaratık size her konuda yüzde yüz bağımlıdır. Yemesi, uykusu, temizliği, rahat etmesi hep sizden sorulur... Zamanla bu bağ yavaş yavaş incelse de hiçbir zaman tamamen kopmaz. Artık kendini ifade edebilen, birçok işini kendi kendine halledebilen bir çocuğunuz olsa da o ilk günkü muhtaç bebeğin anısını hafızadan kazımak zordur. Velhasıl anneler zaman gittikçe azalsa ya da çerçevenin içine aldığı resim değişse de bir miktar kaygıdan pek kurtulamazlar.
Bu hafta Selpak’ın düzenlediği Prof. Dr. Bengi Semerci’nin “Evhamlı Anneler ve Çocuklar” ile ilgili konuşmasına katıldım. Semerci, Türk annesini fazlasıyla evhamlı ve müdahaleci tavrının çocuklarda gelişimsel bozukluklara ve kendi kendine yetememe duygusuna yol açtığı konusunun üzerinde durdu... Semerci’nin üzerine basa basa söylediğine göre bağımlılıkla bağlılığı ayırt etmek gerekiyor. Anne ve çocuk arasındaki bağlılık, doğumdan itibaren zaman içerisinde aşırı düşkünlüğe ve sonucunda bir tür bağımlılığa dönüşebiliyor. Bunun yerine anneler çocuklarını, kendi başlarına karar vermeleri, doğruyu bulmaları, başarmaları konusunda cesaretlendirirse, her iki taraf da daha sağlıklı şekilde hayatlarına devam edebilir.
Kaygılı annenin kendi paniğinin içinde kaybolduğunu ve çocuktan gelen sinyalleri okuyamadığını, annenin bu kaybolmuş durumunun bebekte de korkuya yol açtığını ifade ediyor Bengi Semerci. Bunun aksine kaygısız anne (sakin anne) bebeğinin ağlamalarını, sinyallerini okuyabiliyor ve bunlara göre cevap veriyor. Bebek anlaşıldıkça kendine güveni gelişiyor. Bir çocuğun oynarken düştüğünde ağlayıp kıyameti koparması ya da sakince kalkıp oyuna devam etmesi de anne baba tepkisine bağlı. Çocuk düştüğünde eğer ciddi bir yaralanma yoksa ağlamaz. İlk olarak ona eşlik eden yetişkine bakar. Eğer yetişkin “Eyvah, yaralandın mı, ben sana demiştim” gibi kaygılarını dile getirirse çocuk da ağlar. Canı yandığından değil, korktuğundan ağlar. Çünkü hayattaki en güvendiği kişi bu kadar kaygılanıyorsa onun da kaygılanması gerekir diye düşünür.
Eğer çocuğunuz evin içinde bile sizi bir an yalnız bırakmak istemiyorsa bunda bir sıkıntı var demektir. 3 yaşa kadar ayrılık anksiyetesi normal kabul ediliyor. Bu yaştan sonraki ayrılamama sorunlarında annenin dönüp kendisine bakması gerekiyormuş. Çocuğun anneden ayrılmamasının sebebi “Annem benden ayrılamıyor” hissini işaret ediyormuş.
Tuvalet eğitimi
Sıkça duyduğumuz bir örnekten soru geldi seminerde. 2-3 yaş arasındaki çocukların çişini tuvalete yapmayı öğrendiği fakat kakası için illa bezini istediği durumlar soruldu Semerci’ye... Şöyle yanıt geldi: “Çocukla bu konuda inatlaşmamak gerek. Bezlerseniz beze yapar! Tuvalet eğitiminde kaygıyı azaltmak için, ilk temel kural, bağırsakları mülayim tutmaktır; çocuğunuzun kabızlık sorunu olmadığından emin olun. Sonra bezi çıkarın ve son olarak da sürekli kaka konusunu evde mevzu etmeyin. Çocuğa belli bir rutin kazandırın. Nasıl her yemekten sonra el yıkanıyorsa, her yemekten sonra beş dakika tuvalette oturacağız. 5 dakika sonra yoksa yoktur. Kakayı önemsiz hale getirmemek çok önemli. O yaşlarda çocuğunuzun size karşı kontrol edebildiği tek şey bu. Tek başına yiyemez, tek başına gezemez ama isterse kakasını çişini söyler, istemezse söylemez.”
Tuvalet eğitimiyle ilgili diğer bir husus da kendi temizliğini yapabilmekle ilgili. Bengi Semerci’nin söylediğine göre 3 yaşından sonra çocuk kendi tuvalet temizliğini yapabilir. Yarım yamalak da olsa bu sorumluluğu alması kendi iyiliği içindir. Aksi halde kocaman olup tuvaletten sonra annesini çağıran çocuklar yetiştiririz.
YORUMLAR