Bir Şehri Kıskanmak
Herkesin hayatında kendini iyi hissettiği yerleri vardır sanırım. Berlin benim için böyle bir yer. 3,5 milyon nüfuslu Almanya’nın başkenti aynı zamanda hem metropol hem de düzenli bir şehir olabilir mi sorusunun cevabı.
Berlin’in en önemli özelliklerinden biri şehrin %60’ının yeşil alan olması… İstanbul’da yaşayan bir insan olarak sokaklarda, parklarda gördüğüm ağaçlara nasıl gıptayla baktığımı anlatamam. Eskiden biz Türkler Avrupa’ya gidince binalara hayran kalır, burada bulamayacağımız markalardan alışveriş yapmak için dükkanlara dalardık. Artık ne bina, ne dükkan yok gözümde sadece yeşiller var. Şehrin orta yerindeki koca Tiergarten parkında oturup sonbaharın sarı, kızıl renklere boyadığı ağaçlara, etrafta koşturan sincaplara, vaklayan ördeklere bakıyorum.
Nasıl özeniyorum şehrin içinde doğayı korumuş olmalarına. Caddelerdeki ağaçlar hiç yoksa 40-50 yıllık; bizim Kadıköy’ün kentsel dönüşümden sonra mecbur kaldığı bodur çalımsılar geliyor gözümün önüne. Şehirleşmeyi, kalkınmayı nasıl da yanlış anlamış bir millet olduğumuza çok üzülüyorum. Oysa ki İstanbul’un coğrafi ve tabii güzellikleriyle yarışamayabilirdi hiçbir şehir. Şimdiki haliyle değil tabii. Betondan nefes alamadığımız, ağaçsızlıktan mevsimlerin geçişini algılayamadığımız, şöyle çıkıp da para harcamadan vakit geçirebilecek bir doğa parçası bulamadığımız garip bir makine İstanbul; gün geçtikçe kendini, gün geçtikçe çocuklarını yiyor… Berlin öyle değil.
Berlin’de 500 bine yakın Türk nüfus var. 1960’larda misafir işçi olarak Almanya’ya gidenlerin torunları ve onların çocukları… Her 5 taksi şoföründen 4’ü Türk mesela. 1 milyon Suriyeli mülteci almaya karar verildiğinden beri Almanya’daki Türkler sosyal statülerinde bir yükseliş yaşamışlar. “En azından ülkeyi tanıyorlar, en azından dilimizi konuşurlar, hepsinin işi var, evi var” diye daha bir sevmeye başlamış Almanlar 50 yıllık yol arkadaşlarını.
Berlin bundan 10 yıl öncesine göre epeyce büyümüş ve gelişmiş. Eskiden kimsenin aklına Berlin’e turistik olarak gitmek gelmezken son senelerde kültür, sanat ve eğlenceye yaptığı yatırımlar sayesinde özellikle gençlerin göz bebeği olmuş. Turist hacmi artmış. Bu da daha çok otel yapılmasına, daha çok iş imkanı doğmasına sebep olmuş. Almanya’nın en fakir, en borçlu kentinden Avrupa’da parlayan bir yıldız yaratılmış. Kültüre yatırım yaparak, kontrollü ve tabiata zarar vermeyen bir büyüme ile gerçekleşmiş bu değişim. Yeni binalar yapmak yerine önce eski binaları onarmaya ve renove etmeye harcamışlar güçlerini. Berlin’de trafik yok. Toplu taşıma ağıyla her yerden her yere gitmek mümkün. Hem de pek ucuza.
Berlin sonbaharda hırçın havasına rağmen çok güzel. Bu güzelliği şehrin her yanında altın ve kızıl yapraklarla parlayan ağaçlara borçlu. Çok kıskanıyorum.
YORUMLAR