Vahşi Kadın'ın izinde...
"Çık ormana git, git.
Eğer ormana gitmezsen asla bir şey olmaz
ve hayatın asla başlamaz..."
diye bitirir Dr. Clarissa Pinkola Estes bir kült haline gelmiş Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabını. Dr. Estes, Jungcu psikanalist, Cantadora (eski hikayelerin toplayıcısı), aktivist, 3 yetişkin kız çocuğunun annesi; 2019 ocak ayında 74 yaşında olacak olan kadın, insan, can...
Kitabını okudum. 512 sayfalık kitabı, döne döne, altını çize çize, üzerine düşüne düşüne... Yetmedi. Estes, benim için önemli biriydi, hep öyleydi, kelimeleriyle tanıştığımdan beri. Çünkü bambaşka bir sesi vardı söylediklerinin. İnsanın içini, özünü, özünden ayrı düşmesini, bu ayrılığı körükleyen unsurları, nelere mal olduğunu, bunun üstesinden nasıl gelineceğini anlatıyordu...
Sabırla, şefkatle, nezaketle ama güçlü bir şekilde anlatıyordu; inatçı, sapasağlam, diri ve canlıydı sesi. Kucağına uzanıp yatsam, bir yandan saçlarımı okşarken bir yandan da ne kadar safça davrandığımı, artık böyle yapmamam gerektiğini (her ne ise o), yapmaya devam edersem hayatın beni bir temiz döveceğini anlatır gibiydi üslubu... Ben bunları çıkarmıştım. Annesiz büyümüş olmamın, bana rehber olsun diye hep yazar kadınları bulmamın da etkisi vardır bu histe mutlaka... O benim spiritüel annem olmuştu.
Estes kolay ulaşılabilen ya da hayatını instagram üzerinden yaşayan bir insan olmadığı için elini uzatıp dokunamıyor insan; zahmetsiz bir şekilde tüketilemiyor varlığı. Bir çeşit gizli hazine... Peşine düşmek konusunda ısrarlı olmak gerekiyor.
Hakan Atalay'a ulaştım ben de. Kurtlarla Koşan Kadınlar'ı Türkçe'ye çeviren kişi. Onda aradım ne aradığımı tam da bilmeden. Atalay iyi bir çevirmen; deneyimli bir psikiyatrist ama benim aradığım o değildi. Ben kaynağı arıyordum. Ben altını çizdiğim, onlarca yazıda alıntısını yaptığım kelimelerin sahibini arıyordum. Buldum. Sonunda. Geçen Şubat ayında şans yaver gitti ve Estes'in pek nadir verdiği eğitimlerden birine kayıt olma şansını yakaladım. Kolay olmadı. Ama oldu. Oh, dedim. Gidiyorum.
"Herkesin gönülden bildiği, fakat çok az insanın gördüğü gizli bir yerde yaşayan yaşlı bir kadın vardır. Doğu Avrupa masallarındaki gibi kaybolmuş ya da başıboş dolaşan insanların ve arayış içindekilerin yaşadığı yere gelmelerini bekler gibidir."
La Loba, Kurtlarla Koşan Kadınlar'ın ilk masalıdır. Masallar Estes'in bize kendimizi anlatmasının en güçlü aracıdır. La Loba (Kurt Kadın) yani ilk masal ile bence biraz da kendisini anlatır...
La Loba topladığı kemiklerin üstüne şarkı söyler. Kemikler yaşamın içinde yok edilemez olanı simgelerler. La Loba onlara kan ve canı geri vermek için ruh sesini kullanır. Onun alamet-i farikası budur. O vahşi kadındır, bilendir, ölmüş olandan yeni bir şey yaratandır. Hayat, Ölüm, Yeniden Doğum Anasıdır.
Estes,bir hayatın birçok hayattan mürekkep olduğunu ve ruh sesini bulabilirsen eğer kaç kere ölsen de yeniden doğabileceğini söyler; her fırsatta. Bunu yalnızca teoriyle değil kendi yaşantısıyla da mühürler.
Meksika'dan ABD'ye göçmüş bir ailenin küçük çocuklarından biriyken ailesinin sınır dışı edilmesi sonucu tek başına kalmış, sonra da başka bir göçmen topluluğa savaştan kaçarak ABD'ye yeni gelmiş Macar bir aileye evlatlık verilmiştir. 18 yaşına kadar onlarla Michigan'ın kırsal bölgesinde yaşar. Sadece Macar'lar değil, doğu Avrupa'dan kaçmış bir çok farklı milletten insanla, onların gelenekleri, yemekleri, aile olma anlayışları ve masalları ve dilleri ile büyür. Ana dili olan İspanyolca, içinde büyüdüğü dil olan "bozuk ingilizce" ve Macarca, biraz Almanca konuşabiliyor. Dediğine göre yaşamı paylaştıkları her milletin kendi masal versiyonları varmış. Sonraları üzerine yaşamını kuracağı, bizlere ulaşacağı, insanları anlayacağı ve iyileştireceği masalları işte burada toplar. Farklı versiyonları birleştirerek kendi masallarını yaratır.
Eğer bir yara izin (elbette ruhsal bir yaradan bahsediliyor burada) varsa bunun aslında içindeki ateşe, yaratıcılığa, vahşi kadına giden bir kapı olduğunu söyler. Yara izini sahiplenmenin ve içinde yanan ateşi, o ateşi yakan arzuyu bulmaya çalışmanın özüne yaklaştırdığını söyler. Öz, egemen kültürün unutmamızı istediği, nezaket, zarafet ve toplumsal cinsiyet rollerinin altına gizleyip, saklayıp unuttuğumuz o parlak ve herkesin kendine has olan özünü bulmak Estes'in en mühim meselelerinden biridir. Tozları kaldırıp, çürümüş ve hakiki olmayan inançları bırakıp, komplekslerden ve kendimize koyduğumuz engellerden arınıp, sağda solda dikkatimizi dağıtan boş işlere, enerji vampirlerine, bağımlılıklara, aşırı adanmışlıklara sınır koyup, ezberlenmiş her şeyden kurtulup hakiki olana, bize ait, kendimize has olana ulaşmayı salık verir...
La Loba; yarasından doğan ve yaşamla meditatif bir dansa kendini kaptıran kadınları peşine takar... Ulumak, oynamak, yaratmak, büyütmek, eğlenmek, bir arada olmak, iyileşmek, iyilik yaymak, tam olmak, tamamlanmak, aşık olmak, aşk olmak, kendine iyi bakmak, kendine saygı duymak, atalarını bulmak ve onları anlamak ve böylece yalnız hissetmemek, yemek içmek, çocukları sevmek, birbirini ve yaşamın kendisini sevmek, hayattan keyif almak ve bu sırada üretmek, acıların kaynağından akan bilgi ve sevgi suyundan kana kana içmek isteyenlere anlatır masallarını. Rüyaları yorumlamayı, içsel yok edicilerle nasıl baş edeceğini, bilinç altının derinliklerine inip orada rehberini bulmayı, ona sormayı, cevabını duymayı anlatır.
Ruhunun derinliklerindeki karanlık mağaralara kadar girmek ve korkmamak, oralarında da sana ait olduğunu bilmek, kucaklamak, sevmek, rahat etmek, karanlığını, gölgeni kabul etmek ama ona paçayı kaptırmamak çünkü ışığı da bilmek üzerine dersler verir; yazdıkları ve konuştukları ve olduğu haliyle...
Drama üçgeninden uzak dur, der.
Sen kurban değilsin, bırak solucanları yemeyi, kaldır başını, der...
Senden yardım istenmediği sürece kimsey kurtarmak zorunda değilsin.
Kimse için bir şey-miş gibi yapmana gerek yok,
Ötekilerin istediği gibi olmak zorunda değilsin, sevginin içinde koşul yoktur, der...
Sana, sen küçükken söylenen yalanlara inanma, olduğun gibi tamsın ve mükemmelsin der.
Yapabilirsin, der.
Bedenini sev, onu dinle, ihtiyacı olanı ona ver, der...
Herhangi bir şey ya da birileri için sürekli ertelediğin yaratıcı yaşamanın elinden kayıp gider, zamanı asla gelmez, der...
Kışkırtır. Çekip çıkarır. Güçlendirir. Acımaz. Şefkatle sarar ve kuvvetinden verir.
Paylaşır kalbinin ateşini. Isıtır. Bir parçan olur.
Janis Joplin'in sesiyle bazen "Take a little piece of my heart now baby.."
Çaresizliğe mahal vermeden...
20 senede yazdığı, 37 dile çevrilen, dünyanın farklı yerlerinden kadınların senenin belli zamanlarında Colorado'nun Loveland'ine toplanmasına vesilen olan kitabı Kurtlarla Koşan Kadınlar ilk teklif edildiği 42 yayınevi tarafından reddedilir. Sonunda yayınlandığında ise 145 hafta boyunca çok satanlar listesinde kalır.
Yani, dünya bazen, gerçek bir mücevher görse de onun ne olduğunu anlamaz... Ama mücevher, parlamanın yolunu illaki bulur.
...devamı gelecek....
YORUMLAR