Arkadaşım Ağaç

Bayram tatilinde bir gün, sabahın 6'sında uykum bitti, uyandım. Salona gidip dışarıya baktım; şehir henüz uyanmamış, deniz çarşaf gibi, araçların gürültüsü, egzozu başlamamış. "Biraz dışarı çıkabilirim" diye düşündüm.


Sonsuz kalabalık insan ve araç güruhu şehre dağılıp, gürültülerini, hareketlerini, her biri kendine özgü enerjilerini sokaklara yaymadan önce, sabah sakinliği ve tazeliğinde, biraz dışarı çıkabilirim, sahile gidebilirim.


Çıktım, bisikletime atlayıp. Bisikletin özgürlükle bir ilgisi var; otomobilde olmayan şekilde. Sadece bedeninde var olan güçle hareket edebilmenin, bu hareket sırasında rüzgarı teninde hissedebilmenin, hem sadece beden gücüyle hareket edip hem de tekerlekler sayesinde hızlanabilmenin özgürlükle ve mutlulukla ilgisi var bence.





Önce, amaçsızca dolanacağımı sandım sahilde, gözüme kestirdiğim, bana hoş gelen bir köşede durup, çantamdaki kahveyi, denize bakarak içebileceğim bir yer aradım...


Sonra aklıma geldi; "Ağacıma gideyim, nasıl acaba bir bakayım" diye geçti içimden. Lafı geçmişken bana özel bir ağacım var burada, evime yakın, deniz kıyısında, azıcık uzakta. Nesi mi özel? Tanıyorum onu.



Onu görmek için geliyorum yanına,


Hallerini biliyorum,


Kışın çıplak dallarını göğe uzatışını,


İlkbaharda mahmurluğunu, uyanışını,


Yazın yapraklarla, dutlarla donanıp yere eğilişini,


Sonbaharda yorgunluğunu, uykuya hazırlanışını...


Mevsimlerimiz var.


Onun da benim de...


Değişip, dönüşüyoruz...





Bu sabah, herkesler uyurken kalkışım meğer ağacı ziyaret içinmiş. Farkında değildim evden çıkarken. Yanına gelince bir baktım, dutlar olmuş, seve seve, konuşa konuşa yedim... Dutu çok sevdiğimi, daldan yemeyi sevdiğimi hatırladım. Oh, dedim...

İnsanın bir ağaç arkadaşı olmasının ne güzel bir şey olduğunu size anlatıyorum. Duyuyor musunuz? Deli saçması mı geliyor size? Bir ağaçtan akadaş olmaz da, elinizdeki telefonda hayatınız hiç tanımadığınız kişilerin yaşamını izleyerek geçirdiğiniz günlerden yaşam mı olur? Bir ağaçtan arkadaş olmaz da, betona gömülmüş, nefes alacak bir avuç alanı kalmış, içinde yaşayanları tüketen toprak parçasına şehir mi denir?


Bu ağacın burada olduğunu bilmek, dutlar olunca beni çağırdığını duymak benim küçük mucizelerimden biri...



Benim, bana özel bir ağacım var.


Her gittiğim yerde.


Dünyayı bana ev yapan...


Fenerbahçe parkında başka ağaç arkadaşlarım var mesela. Onlar çok büyükler ve yaşlılar. Diplerine oturup sessizce dinlemeyi seviyorum. Fenerbahçe'yi çok iyi biliyorlar, neler neler görmüşler, diye düşünüyorum...


Antalya, Tekirova'da gitmeyi çok sevdiğim kamp alanında bana özel bir ağacım var. En az 200 yaşında. Bir zaman, bir fırtınada ortasından kırılmış ve yere yatmış ve yattığı yerden devam etmiş yaşamaya, denize doğru yatay uzanan bir çam ağacı o... Benim için son zamanlarda pek moda olan "esnek dayanıklılık" kavramının beden bulmuş hali...


39 yaşıma doğru gittiğim şu günlerde hayattan öğrendiğim bazı şeyler var. Bunların bazıları ağaçlarla ilgili... Birincisi; eğer bir yerde ağaç yoksa orası güzel olamıyor. Ağaçların yerini betonun aldığı yer canlı değil. Bir insan ağaca iyi davranmıyorsa, kendini sevmiyor. Ağacın bir canı olduğunu bilmeyenler kendi canlarını bilmiyorlar... Bir yerde ağaç yoksa, orada hayat akmıyor, çiçeklenmiyor insanlar, yaprak dökmüyorlar. Bir yerde ne kadar çok ve yaşlı ağaçlar varsa orası bana kendimi iyi hissettiriyor.




Bunları diyen sadece ben de değilim. Hermann Hesse'nin adı "Ağaçlar" olan şahane bir kitabı var. Şunları söylüyor mesela:


"Ağaçlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir. Öğretiler, reçeteler vaaz etmez onlar, münferit şeylere aldırmadan hayatın kadim yasasını söylerler. Ağaç der ki: Bir cevher, bir kıvılcım, bi düşünce gizlidir içimde, ebedi hayatın canıyım ben.... ... ... Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur."


Ağaçlara dair hissiyatımız benzeşiyor Hesse ise... Bana göre ağaç bir dost, yuva, öğretmen, bazen bir ibadet yeri, büyük bir ilham kaynağı, sığınılacak bir liman.


İyi haftalar...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir … Ve bir ağaç diktim o toprağa, Sevgiyle doldurdum torflu toprağı, Güneşin ısıttığı suyla suladım yavaşça, Ve suda usulca yüzdürdüm köklerini, Orada şimdi bir ağaç; küçük, körpe ve orada olacak, Biz çoktan göçüp gittiğimizde ve bugünlerin Gürültüsü, patırtısı ve sonsuz sıkıntısı Unutulduğunda o dehşetli korkusuyla, Alize rüzgârı bükecek belini. Sağanakta hırpalanacak, Güneş gülecek yüzüne, ezecek böğrünü ıslak kar, İspinozlar ve sıvacıkuşları yaşayacak dallarında, Dibindeki toprağı eşeleyecek kirpi. Ve ne yaşadıysa, tattıysa, çektiyse Yıllar yılı, yeni yeni hayvan...
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.