Sağlık, stres...

Şifaya hazır mısın?



Malum illet beni üçüncü kez devirdi. Belimdeki fıtıklar artık sadece belimi değil, bütün bedenimi ele geçirdi sanki. Hikayenin bir iyi, bir de kötü yanı var her hikayedeki gibi. Kötü olan, 3 gün boyunca hiçbir şekilde yerimden kalkamamış olmam. Daha kötüsü başına gelmeden, en kötüsünü yaşadığınızı sanıyorsun hep. Geçen yıl mesela, daha ne kadar sakat hissedebilirim ki diyordum sandalyemde. Bu sefer, ‘kalkarım canım, ne var’ diyerek kendimi yataktan attıktan sonra, tam olarak atladığım yerde 3 gün yatmamla sonuçlanan maceram, bana ‘evet, daha kötüsü olamaz’ dedirtti yine.


İyi tarafı, anneciğimin mükemmel sarıp sarmalaması sonucu dördüncü günde güç bela da olsa ayağa kalkabilmiş olmam.


Yattığım yerde hiç de öyle hayatı sorguladığımı, şifa üzerine düşündüğümü, derin nefesler aldığımı falan düşünmeyin. Basbayağı küfür ediyor, bağırıyordum. Şimdi geçen yıl o yazıyı yazan kendime, “öyle sandalyelerden atıp tutması kolay Duygu hanımcığım! Sıkıysa belden aşağın tutmuyorken kes ahkamını!” diye söyleniyordum.


Hala söyleniyorum. Dışarıdaki dünyanın da hastalanacağı tutmuş meğer ben yatarken. Özgecan’la birlikte herkesin içi yanmış, kar fırtınası herkesi yavaşlatmış, bir de üstüne üstlük bizim mahalleli güzel bir abimizin, bir kartopu fırlattığı için canına kıymışlar. Daha iyi bir dünyaya ‘kalkabilmek’ için mi derin nefesler alacağım? Neler olduğunu duydukça daha çok kasılıyorum. Midem bulanıyor. Her şeyin üst üste gelmesi de ne demek! Her şey üstümde üst üste gelmiş, ben altında ezilmişim gibi...


Çok uzatmayacağım, mazur görün. Dördüncü günün şafağında ayağa dikilmemle birlikte bir söz verdim kendi kendime. Şifaya hep hazır olmaya niyet ettim. Doktorlar acil ameliyat diyor, ben biraz daha örgü öreyim diyorum. Hala tutuna tutuna yürüyorum ama biliyorum ki zamanı gelince her şey oluyor. “Hem sezgileri hem bedeni kuvvetlendirip bakmalısın başının çaresine” demişim, bundan tam bir yıl önce. Bari kendi sözümü dinleyeyim ve benim minik tatlı algı kapısı çilingirimden pembe bir alıntıyla gideyim.


Hep yaşlılar der zannederdim ama bu klişeyi eklemeden geçemeyeceğim, gözünüzü seveyim sağlığınızın kıymetini bilin!


“Belki de evrendeki her şey kusursuzdu, küresel savaşlardan münferit bir ayak mantarı vakasına, her şey olması gerektiği için oluyordu; bizim açımızdan bakıldığında insan türünün gelişiminde bir şeyler fena halde ters gitmiş gibi görünse de mavi yeşil küreden yana sevindirici olasılıklarıyla karşılaştırıldığında, bu, miyopluktan kaynaklanan bir yanılgı sayılırdı; aslında gelişim gayet güzel devam ediyor, Tokyo metrosu kadar kusursuz çalışıyordu. O anlık kriz ve arızaları gölgede bırakan azametli mükemmelliğini görebilmek için, yalnızca daha kozmik bir yaklaşım gerekiyordu.” (T. Robbins)


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.