Gıccırt!


Ben böcek sevmem. Hangi dil, din, ırk ve kültüre sahip olursa olsun böcekten hazzetmem!


Kalorifer böceklerinin her yerde kendi mekanlarıymış gibi dolaşmaları...

Hamamböceklerinin öyle her delikten çıkmaları...

Ya şu osuruk böcekleri, meydanı boş buldular mı ampulde biterler...

Bok böcekleri adı üstünde bok yiyorlar, öfff...

Bi de ne idüğü belirsizler var ya, ıyyyy...


Diyeceksin ki, ‘Sevmiyorsan, öldür geç!’

Bak onu yapamam, böcek katledemem!

Kocam diyor ki; “Neden korkuyorsun?”

Korkmuyorum ki, iğreniyorum!

Her iğrendiğimi öldürmeye kalksam, çokça leşim olurdu şimdiye...


Oğlumun doğumundan önce de böyleydi, sonra da hiçbir şey değişmedi. Özeti; annelik, aslanlık getirmedi.


Oğlum iki aylık; meme coklatıp gözlerini kapamış, beşiğinde tıngır mıngır sallanır iken fırsat bu fırsat, canım çekti kısır yapayım dedim. (Kabul buyurursunuz ki, çalışma ofisim eve transfer olduğumdan beridir mutfak. Şu anda da mutfak masasını kendime tanzim etmiş olup, bilgisayarımda tuşlamaktayım.)


Bulguru sıcak suda beklemeye aldıktan sonra malzemeleri tezgaha çıkarıp, başladım yeşillikleri hazırlamaya. O sırada kapı çaldı. Her iddiasına girerim minik bebekleri uyuyan bütün annelerin nefret ettiği şeyler listesinde, kapı zili başı çekiyordur. Hışımla mutfak penceresini aralayıp aşağıdaki tanımsız kafaya “Evet?” diye seslenmişim.

Tanımsız kafa, sesimdeki hırlamayı hissetmiş olmalı, ‘Davuldan zurna mı aldım?’ der gibi baksın bana... Hele bir de üstüne “Pardon yanlış çaldım!” desin...


Daha ben ses çıkaramadan biri otomatı açtı, o kafa binadan içeri süzüldü.

Kulaklarımı kabartmak kaldı tabii bana da. Bir koşu beşiğe ulaştım, neyse ki gözleri tamamen kapalı. Mutfağa döndüğümde açık pencereden içeri bir sinekçik süzülmüş, mutfağımda turluyor. Sinekleri de sevmem ya.


Lafı uzatmayayım; son olarak maydanozu demetiyle yıkayıp koydum kesme tahtasının üzerine, ince ince kıyıyorum. İçimden de bir türkü tutturmuşum, keyfim keka. Ve işte o anda, o güne dek hiç duymadığım bir ses çıkardı maydanoz efendi.


Gıccırt!

Şimdi yazarken bile mideme hakim olamıyorum.

Simsiyah bir kütle ince kıyımların arasında yeşile karışmış halde tahtanın üzerine yayılıyor. O şeyin adını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.

Bu kadarı da olmaz ama!


Kesme tahtasından zıplayarak uzaklaştığımı gün gibi anımsıyorum. Mutfaktan kaçarcasına çıkmadan önce de üzerine bir bez fırlattığımı...

Akşam kocam geldiğinde vahşet meydanını temizlerken gülüyordu; “Tebrik ederim seni. Muhtemelen maydanoz doğrarken böcek katleden ilk insan oldun! Gıccırt ha!”

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.