Galiba komşumdan nefret ediyorum!
Şu karşı apartmandaki benden azıcık daha olgun kadın...
Neredeyse beni öldürüyordu!
Uydurmuyorum, abartmıyorum, suçu ona yüklemeye de çalışmıyorum.
O ve onun şu cam silme takıntısı olmasaydı, ölümle dans etmeyecektim.
Özendim. Ben de evimin tüm camlarını silmek istedim!
Şu an sorsanız, evimin tüm camlarını kafamdan silmek istiyorum!
Evet, titiz değilim. Hem “Sen çocuklu kadınsın, boşver camı” diyerek rahatlatılmaktayım ama cam denilen nesnenin de arkası görülebilir olmalı!
Başladım mutfaktan. Sonra geçtim salona. Pazar günü neyse ki, kocam evde, çocukla koşturuyor, kısmen rahat çalışmaktayım. Camlar parladıkça dolup taşan mutluluğum da hızıma hız katıyor. İnceden de mırıldanıyorum; “Ah o gemide ben de olsaydım...”
Tam bir ‘ev işçisi’ moduna bağlamışım kendimi, onlar gibi benim de tek eksiğim sigortam!
İstanbul’da, on günde bir evimi tertemiz yapan sevgili Arzu’nun kulakları çınlasın. Sabah ben işe gitmeden gelirdi, elinde de kocasının fırınından kapıp getirdiği odun ekmeği, güle güle beni uğur ederdi, akşam kapıyı açıp misss gibi evi bulduğumda dünyalar benim olurdu. Var mı bundan iyisi!
Arzu gibi cam silemiyorum ben elbette. Kesinlikle karşı apartmandaki şu kendini bilmez kadın gibi de değilim...
Mesela giymeyi istemediğim ama atmaya da kıyamadığım bir tişört paçavrasını beş litrelik kovanın yarısına kadar doldurduğum suya bir pinçik döktüğüm deterjanla şöyle bir avkalayıp sıkarak camlara sürteceksin... Sonra da kuru bir başka tişört paçavrasıyla nemlenmiş camları parlatacaksın...
İşi bilene saygımdan, böylesini denedim ama hem yorucu, hem de fazlasıyla zaman alıyor gibi geldi.
Benim elimde, Arzu’ya kolaylık olsun diye aldığım ama Arzu’nun bir türlü kullanamadığı cam silme aparatı var. Şu, süngerli tutamaç sopalılardan...
Hooop diye silip geçiyorum, oluyor...
Mutfak zaferimin sarhoşluğu, en çok da ‘yapabiliyorum işte’ anlayışının rahatlığıyla salondaki orta camdan bir ayağımı dışarı atmış, açılmayan tarafın üstüne ulaşmaya çalışırken elimdeki aparat özgürlüğünü ilan etti!
Tutamadım ama havada resmen pike yaparak alt kat komşumun uydu antenine çarpışını ve o sırada caddeden geçen kamyonetin boş sebze kasalarının arasına yerleşip, bilinmeyen bir yere doğru yola çıkışını gördüm.
Kendimi, uçağı komşusu tarafından düşürülmüş bir hükümet kadar aciz hissediyordum.
İşte o anda ben de dengemi kaybettim! Sanki bedenim aparata özenmişti, peşinden gitmek arzusuyla boşluğa kaymak istedi.
Toparladım, toparladım... Demek ki daha vaktim varmış...
Biliyorsunuz, böyle çok kadın var, cam silerken düşüp ölen...
Hemen aklıma geçen sene ölen Fatıma Aldal geliyor. Ev işçisiydi, gündelikçiydi yani... İş için gittiği evde camları silerken çerçeveyle birlikte dördüncü kattan düşmüştü.
Ne yazık ki ev işçiliği, iş yasası kapsamında değil. Diğer bir deyişle hiçbir güvenceleri yok bu kadınların.
Benim Arzu da hep söylerdi; “Ne kocam, ne ailem... Benim güvencem kendimim. Bu işin en sevmediğim tarafı, sigortamın olmaması ama yapacak bir şey yok!”
Benim de yapacak bir şeyim yok! Arzu’yu çok özlüyorum, orası kesin! Ve galiba karşı apartmandaki şu kadından nefret ediyorum! Onun yüzünden hafta sonu ölüm korkusu yaşamam bir yana, şu anda camlarımın sadece yarısı parlıyor...
YORUMLAR