Geçmiş bayramımız...
Bizim Utku Gürtunca, bayram mesajında şöyle demiş; “Öyle güzel bir bayram geçirin ki, seneler sonra torunlarınıza anlattığınızda torunlarınız sizin bunadığınızı düşünsün.”
Bu mesajı okurken az evvel telefonda konuştuğum kuzenimin “Gitti ya... Kadınım gitti!” acısıyla sarsılmıştım.
Oysa benim sarsıntımın ne önemi var... Üç-beş gün, bilemedin bir hafta sonra biter, illa ki biter! Ya o evdeki ıstırap?
Öyle ya; ölümle doğan yokluk, ancak kapısını çaldığı kişiyi iliklerine kadar acıtır!
Sen, o kapıdaki acıyı ancak paylaşmaya çabalayabilirsin. Gözlerinde, gidenin evini canlandırabilirsin sadece… Oradaki yalnızlığı hissetmeye mecbur kılabilirsin kendini… Üzüntünü de böylece artırabilir, ancak böylece ortak olabilirsin...
Kısacası...
“Nerede o eski bayramlar?” diye üzülerekten çocukluğumu çocuğuma yaşatacak planlar yapan ben, nasıl bir çırpıda vazgeçiverdiysem bayram öncesi...
“Zaten yaşanacak bayram mı bıraktılar?” diyerekten yaptığım planları bozmuş olmanın kırıklığını nasıl gideriverdiysem bayram zamanı...
Boynumu bükerek bakakaldım elimdeki hezimete bayram sonrası…
Ve...
Ne yazık ki, bu bayram pek çok evde ağıtlar yakıldı gidenlerin ardından... Bayram görmeyi bekleyen küçükler, büyüklerinden bir bayram hikâyesi bile dinleyemedi.
Ne yazık ki; bu bayram yine lanetler okuyarak vicdanlarını rahatlattı kimileri...
Şimdi müsaadenizle...
Toz almam gerek!
Toz alırken torunlarıma anlatacak güzel bir bayram hikâyesi bulmam gerek!
YORUMLAR