Halk bunu istiyor!

Gazetelerin promosyon çılgınlığına girdiği yılları hatırlarsınız, ansiklopedilerden tencere tavalara kadar varmıştı iş.


Gerçi, “Susurluk kazası sonrası ‘Aydınlık için bir dakika karanlık’ eyleminde balkonlara çıkan efradın birbirine vurdururken zarar verdiği tencere tavalarının yenilenmesi hizmetiydi o canım” diyenler çıkabilir... Susarım!


Ha işte, bu promosyon meselesi tencere tavalara vardığında, “Kültürel bir yayın organı nasıl olur da emaye kültürüyle beslenir?” sorusuna, “Halk bunu istiyor” klişesi dayatılmıştı.


Adı üstünde klişe, dara düştüğünde dayan gitsin!


Apoletlilerin ağzından dökülmüşlüğü de olan ama balyoz yarası ile yakın gelecekte pek duyulacağı düşünülmeyen bu klişeyi en çok hükümet ve basın-yayın organları kullanır ya...


Hadi hükümeti geçtim, “Halk bunu istiyor” demesi için verilmiş bir açık çek var ellerinde.


Peki ya medya? “Beğenmiyorsan okuma!” ile başlayıp, “Elinde kumanda var, çevir kanalı izleme!” ile devam mı edeceksin?


Ama ben okumasam, sen okumasan, öteki okuyor! Ben izlemesem, sen izlemesen, öteki izliyor! Yetmez mi?


Böyle böyle işte, “Halk bunu istiyor”a gelmez mi?


Gazetecilik öğrenimim sırasında doğal olarak ateşli bir öğrenciyken eleştirel gözlüklerimle tam da böyle düşünüyordum. Sonra büsbüyük bir gazetenin orta yerinde bir yeni yetme olunca gözlüklerimin numarasını yükseltmek durumunda kaldım. Azıcık büyüdüğümde gözlerimin acayip bozulduğunu fark edip gözlüklerimi fırlatıp attım. Azıcık daha büyüdüğümde ise kulaklarımın zarar görmesinden korkarak kulaklarımı tıpadım.


Hasılı; mutfakta iyi yemek yapmak şahaneydi de, her an nereden çıkacağı belli olmayan fareleri görmek ve ayak seslerini işitmek elemdi.


Ev kadını sıfatıyla payelendiğimden bu yana, “Halk bunu istiyor!” klişesine bir başka yerden yaklaşır oldum... Yani... Evden... Yaklaşır oldum... Her neyse...


“Bu halk ne istiyormuş bir bakayım” güdülemesiyle hayatım boyunca izlemediğim gündüz kuşağı programlarını görme bahtsızlığına eriştiğim ve hepsi hakkında epeyce bir ahkam kesme mertebesine ulaştığım için rahatlıkla söyleyeceğim:


Halk, çalakalem resmedilmekte olan bir natürmort tablosuna poz verir gibi...


Duyarsızlaştırılmakta, alıştırılmakta, körleştirilmekte!


Halk bunu istiyorsa, vay ki halimize!

Acılarla, yalanlarla, harisliklerle, çıkarcılıklarla, paragözlülüklerle, şiddetlerle, sevgisizliklerle ve şu anda aklıma gelmeyen diğer pek çok kötülüklerle donatılmış bir ekran karşısında oturan bu halk, içten içe çürütülmekte.


“Sen bunu yeni mi fark ettin?” diyecek çıkabilir. Ona da bir yaklaşımım var:


Kafamdaki şüpheyi ancak silebildim.


*****

Tencerenin düdüğü istim atıyor!

23 Nisan’da ya canı istemedi ya da hastaydı, 19 Mayıs’ta Amerika’daydı, 30 Ağustos'da bakalım rabbim ne diyecek?



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.