Karşınızda Çapul...
Şu günlerde bir molalık hikaye okumak isteyenlere anlatayım...
Adı Çapul.
En yakın dostu da lügatımıza tazecik giren ‘kemirgen’... Onun adı ise Merve.
Birbirlerini ilk gördükleri anda hemen kanı kaynadı ikisinin de, hemen dost oldular. Öyle uzun sorgulamalara dalmadılar.
Bilirsiniz; dost kalabilmek dost oluvermekten zordur. Bahse girerim hepinizin hikayesinde bir dost kazığı vardır. Ünlü yazar Bernard Shaw boşuna dememiştir; “Tanrı beni dostlarımdan korusun, ben kendimi düşmanlarımdan korurum” diye...
Ama işte onların dostluğunun böyle olmayacağı tanıştıkları andan belliydi.
Haziranın onuncu günüydü, sabah güneşi odanın içine süzülmüştü, henüz uyanmamıştı Merve. Kim bilir kaçıncı rüyasındayken, yanağında bir sıcaklık hissetti. Hani daha nasıl öpülür bilmeyen minik bir bebek bunu beceremez de annesinin yüzünü ısıtır dudaklarıyla... Öyle bir histi işte...
Acı bir tebessümle gözlerini açtığında gördüğü tanıdık sahne, Merve’nin kalbinin karışmasına neden olmadı değil. Önce biraz üzüldü, sonra şaşırdı, sonra sevindi, sonra yeniden üzüldü, sonra yeniden şaşırdı...
Minicik bir kedicik, cin gibi ama ürkek bakışlarıyla gözlerinin içine bakıyordu Merve’nin. Yüzünün hemen yanıbaşındaydı ve az önce onu usul usul yalayarak uyandırmıştı.
“Sen de nereden çıktın bakayım?” dedi Merve.
“Miyav” dedi kedi, incecik, körpecik.
Yavaşça elini kedinin başında gezdirince, kedicik yine “Miyav” dedi ama bu kez sesine bir güven gelmişti.
Merve evde küçük bir araştırma gezisi yapıp da, bahçeyi gören pencerenin aralık kaldığını fark edince, bu davetsiz misafirin içeri nasıl girdiği de anlaşılmış oldu.
Merve küçük dostunu sevmişti, kedicik de büyük dostunu. Anlaşacakları gün gibi ortadaydı. Anlaştılar da...
Merve o günden itibaren kedicik için yiyecek hazırlamaya, sütünü bırakmaya başladı. Veterinere götürüp kontrolünü yaptırmayı ve karnesini almayı da ihmal etmedi.
Merve o günden itibaren o pencereyi aralık bırakmaya, kedicik de istediği zaman girip istediği zaman çıkmaya devam etti.
Bu özgür kediciğe bir de isim koydu Merve, adı ‘Çapul’ oldu.
Öyle ya haziranda gelmişti, kendiliğinden ortaya çıkmıştı. Hem özgürce hareket etmek istediği de her halinden belliydi. Çapul ismi kedicik için biçilmiş kaftandı.
Gelelim bu hikayenin beni körelten tarafına.
Merve, Çapul gelmeden altı ay önce, 13 yıldır yanında olan kedisi ‘Poly’yi kaybetmişti. Günlerce toparlayamamıştı kendisini. Rüyalarında hep onu görmüştü. Zordur çünkü dostunu yitirmek. Kederi tarifsizdir. Bilmeyen, bilemez. Poly gittikten sonra da hiçbir yavruya ısınamamıştı, içi istememişti, sanki Poly’e sırt çevirecekmiş gibi gelmişti. O yüzden zaten bir sabah aniden karşısında Çapul’u görünce, görür görmez de ısınınca duyguları karışıvermişti...
Ve bakın şimdi... Veterinerin söylediğine göre Çapul şubatta doğmuş. Kediler ortalama iki ayda doğum yapıyor. O halde Çapul da ana rahmine altı ay kadar önce düşmüş demektir! Yani Merve’nin kadim dostu ‘Poly’nin hayatını kaybettiği günlerde...
Evet... Anladınız mı?
*****
Tencerenin düdüğü istim atıyor!
“Biz hamileyiz” demişti Tuna Kiremitçi, eski eşinin hamileliği sırasında kendisinin de aynı ruh haline girdiğini anlatarak... Kadınları mest etmişti. Dönem; 2004 yılının atmosferiydi.
“Hamilelik terbiyesizliktir” dedi Ömer Tuğrul İnançer, neredeyse karşısına o anda bir hamile çıksa tokadı basacak kadar sinirle... Kadınları dinden imandan etti! Dönem; 2013 yılının atmosferi.
Hani durmadan hızla ilerlediğimizi söyleyenler var ya...
Bu iki örnek bile pekiştirmeye yeter; son on yılda, durmadan nereye doğru ilerlediğimizi...
YORUMLAR