İşte paketten bu çıkacak!

Bugün malum, herkesin gözü açılacak pakette.

“İçinden ne çıkacak acaba?” diye günlerdir birbirimize fısıldaşıyoruz.

-Q harfi mi çıkacakmış içinden?

-Bence civciv çıkacak kuş çıkacak!

-Daha neler...

-O zaman tavşan?

-Tavşan şapkadan çıkar, bu bir paket!

-Pandora’nın kutusu gibi mi yani?

-Hay Allah iyiliğini versin!


İyi de...

Kız öğrencilere etek yasaklanmış, etek giyen okula giremiyor.

Ama baştan aşağı kapkara örtünmüş bir kadın, Türkçe öğretmeni olarak okula girebiliyor.


Doğru söyleyen imam dokuz köyden kovuluyor.

Ama yalanı bini bir para imam şakşaklanıyor.


Çocukların okul kitaplarından Yunus Emre’nin “Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle birkaç huri/İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni” kıtaları çıkartılıyor.


Ama okullarda “Müslüman çocuklar, rica ederim savaşmaya gelin. Harçlıklarınızı hiç olmazsa mermi almamız için yollayın bize” diyen Cahit Zarifoğlu’nun kitabı veriliyor.


Uzatmanın anlamı yok, liste çok kabarık, bilmeyenin kalmamış olması gerek.


Demem şu, belirtiler ortadayken hastalığı tanımlamakta niye zorlanırız ki! Herkes mi kopyayla geçti sınıfı!


Hadi belirtilerden anlamıyoruz ama kesin bir dille ortaya dökülenleri de mi duymuyoruz?


“Meselelerimizi demokrasi içinde çözerek ilerleyecek, başlattığımız büyük değişim atılımını tamama erdireceğiz. Bu mücadelemiz insanlarımız rahata erinceye, bütün yüzler gülünceye, bütün gönüller şenleninceye kadar sürecek!”


Daha ne kadar açık konuşsun adam?


Neticede...


Demokrasiyle gelenler, ileri demokrasiyle yönettiklerini söyledikleri memleketime yaldızlarla süslenmiş bir demokratikleşme paketi sunuyorlarsa eğer...


Gözünüzü seveyim, ne çıkabilir içinden?


Çok pardon ama şaklayan gür sesiyle bir el hareketi çıkacak!


Gece olunca, dediydi, dersiniz...


***


Tencerenin düdüğü istim atıyor!


Bir genç yazar ilk oyununu gönderdikten birkaç gün sonra Muhsin Ertuğrul tarafından çağrılmıştı. Koşarak tiyatroya gelen genç yazar, Ertuğrul’un prova için sahnede olduğu söylenince tarif edilen kapılardan geçip merdivenlerden inerek bir anda kendini sahnede, aktörlerin arasında buluverdi. Projektörler nedeniyle ne yana gideceğini bilmez haldeyken Ertuğrul’un gür sesini duydu:

“Ceketini ilikle!”


Genç yazar, önünü iliklerken, “Bağışlayın hocam, sizi göremedim” dedi.


Ertuğrul yeniden gürledi: “Oğlum benim için değil, sahnede olduğun için ilikleyeceksin!”


O gencecik yazar, Turgut Özakman’dı.


Yetiştiği edeple yaşadı.


83 yaşına kadar da, Cumhuriyet tarihini bilmeden sallayıp duran bütün edepsizlere gerçeği anlatmaya çalıştı.


Toprağı bol olsun.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.