Biz burada iyiyiz
Siz hiç annenizin doğum gününü unuttunuz mu?
Ben unuttum.
Seneler evvel kafamı işe gömmüş olduğum bir dünya halindeyken, iki-üç günde bir evi aradığım zaman dilimine denk gelmişti. O an, yani unuttuğumu fark ettiğim an, büyük bir yumru boğazıma oturdu. Tarif etmeye bile utandığım bir utanca gömüldüm çünkü ben annesini seven çocuklardanım...
Üç gün önce...
Sabah beş buçukta, bayatlamış nefes kokan otobüse bindim. Uykusuz geçen beş saatlik yolculuğa rağmen doğduğum İzmir’e taptaze indim. İki ablamla hazırladığım minik bir sürprize imza attım. Akşamına benzer bir yolculuk yaparak döndüm. Gece eve vardığımda, oğlum mışıl mışıl uyuyordu ve ben mutluydum. O gün, annemin doğum günüydü...
Bunu anlattım çünkü tam da duygu kapım böyle ardına kadar açılmışken okuduğum romanda bir cümle gördüm:
“Hayatını değiştiremeyecekse, bir insana neden aşık olasın ki?”
Aşık olup hayatını neredeyse tümden değiştiren ve bunun sonuçlarından biri
***
Kafamın içindeki dağınıklığı en tembel anımda toparlayıveren kitapları seviyorum. Bu okuduğum romanı, Barbaros Altuğ’un akıcı ve temiz bir anlatıma sahip olan Biz Burada İyiyiz isimli novellasını da o yüzden sevdim.
Kurgusu olmayan bir roman gibi görünen, aslında son derece ustaca kurgulanmış bir roman bu. Hepi topu 89 sayfa boyunca pek bir şey olmuyormuş gibi duran, olan olmuş sanılan bir roman.
Hikayeye gelince...
Parka müdahale edilmiş, Eren’e doğru bir gaz kapsülü fırlatılmış, Ali tazyikli suyla karşı karşıya kalmış, Yasemin’in başından kanlar akmış. Ve o günlerde en sevdikleri Deniz, dövülerek öldürülmüş... Lakin işte hayat devam ediyor, etmek zorunda!
Hayır, Biz Burada İyiyiz bir Gezi hikayesi değil. Ama bize ait ve günümüzde geçen hangi anlatım artık Gezi’den bağımsız olabilir ki? Bu yaşanmışlık nasıl gözardı edilebilir?
Biz Burada İyiyiz; Eren, Ali ve Yasemin’in parktan sonra yeni bir umuda tutunabilmek için Berlin’de yaşamaya çalışmalarının hikayesi... Aynı evin içinde her biri kendilerine iyi hissettiren günlük rutinleriyle yaşıyor... Ve herkes gibi sabah uyanıyorlar, gece uyuyorlar, bu arada bir şeyler yiyip içiyorlar...
Etkileyici olan, sayfalar boyunca hiçbir şey olmadığını zannediyor olmak! Oysa kitap, kısacık anlatımlarla; üç gencin çocukluklarından kalma boşlukları derinden hissettiriyor. Özenle kurulu cümlelerde; özgürlüğü ve umudu kaybetmemek gerektiğini söylüyor. “Nereye gidersen git, kendi hikayenle baş başa kalırsın sonunda” diyor. Kısacası, ince olduğuna bakıp da hafif bir roman olduğu sanılmasın. Değme kalın kitapların anlatmayı beceremediği kadar çok şey anlatıyor.
Bence okumalısınız. Çünkü anasız babasız büyüyen üç çocuğun ışıldayan duygularına şahit olacaksınız. Unuttuklarınızı hatırlayacaksınız. Belki biraz ağlayacaksınız. Ama umut hep var!
YORUMLAR