Mavi sadece mavi değildir!

Mavi sadece mavi değildir! Mavi, gökyüzüdür. Mavi, denizdir. Mavi, dünyadır.


Ama bugünlerde mavi benim halet-i ruhiyemdir. Mavi, güzel bir renktir. Herkes grinin elli, altmış, yetmiş tonu diye dolanıp dursun ben bugünlerde mavilerden mavi beğeniyorum. Hayır, şirinlere dönüşmedim.


Ayrıca kendilerinden pek hoşlanmam, Gargamel'i ve de hatta aptal ama bir o kadar da şahsına münhasır Azman'ı severim. Neyse, konumuz Şirinler değil.


Konumuz mavi. Ben bugünlerde maviyim. Mavi ekran mavisi. Syntax error yazısı her daim alnımda yanıp sönüyor. Aranılan aboneye ulaşılamıyor, sayfa görüntülenemiyor.


Gelince bahar ayları, giderin İdil'in aklı şeklinde sağda solda dolanıp, yapmam gerekenleri unutup duruyorum. Ama bakıyorum da bugünlerde mavi ekran veren sadece ben değilim. Köşedeki laz bakkal amca, taksici abi, minibüs şoförü, marketteki kasiyer kız, otobüste yanımda oturan kadın, hepimiz maviyiz. Cem Yılmaz'ın "ne olmuş senin yüzüne öyle?" dediği mavi dev gibiyiz. Toplumca kafamız karışık. Halimiz nay nay. Doluya koyuyoruz olmuyor, boşa koyuyoruz almıyor.

Bardak boş mu, dolu mu herkes birbirine sorup duruyor.


Mesela, kendimden örnek vermem gerekirse ben maviliğimin nedenini bilmiyorum.


Üzgün desem değilim, keyfim yerinde, kızgın desem o da değil, kedimi yedim anneme küstüm, tüm şehir bana küstü şeklinde bir hal. Bahardan diyorum, alerji mi ki bu? Bahardan değil. Global ısınma desem hiç değil. Hani insanın aklına takılan ama bir türlü devamını getiremediği, bütün gün "ya bu şarkı neydi baksana" diyip korkunç bir şekilde melodisini mırıldanmaya çalıştığımız şarkılar vardır ya, onun gibi. Dilimin ucunda ama yok, gelmiyor aklıma.


Bugünlerde şehir mavi. İstanbul laleler içinde mavi bir şehir. Herkesin alnında hata yazısı. Herkes birine kızıp, bağırıp çağırıyor. Her daim "korkuyorum anne" diyorum. Sabahları minibüsteki teyze şoföre kızıyor. Bankadaki amca memura kızıyor. O buna, bu ona, öteki berikine. Aşçı, uşak, bahçıvan gibi yani. Bahar gelince aklımız karışıyor.

Kızgın şirinler gibi dolanıyoruz etrafta. İstanbul'a bahar bazen yaramıyor.


"Sen içme Arap, sen içince saçmalıyorsun" gibi, İstanbul'um havadan mı karıştın diyorum. Ses vermiyor. Sonra kendime bakıyorum, saçlarım dağılmış, rengim turkuazdan hallice lapis mavisine çalıyor. Dilimin ucunda bir şarkı, neydi bu ya diyorum. Ama bulamıyorum.


Sonra "bu da gelir, bu da geçer, alışmalısın" diyor taksinin hafif patlak kolonlarından bir ses.


Öyle ya, neye alışmıyoruz ki.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.