Tercih robotu
Adım İdil, 31 yaşım, yabancı dil ilk tercihim, kalbimin çiçeğini Uganda’dan getirmek isterdim fakat yarışmaya İstanbul’dan katılıyorum. Hayatta bazı şeyler tercih meselesi naparsın güzel okuyucum. Yo yo dostum, aman şimdi bu bizi boğacak, başlayacak gündelik hayat teorilerine, söylemlerin ardı arkası kesilmeyecek diyorsanız çok yanılıyorsunuz. Zira ben Camus’den hallice “hayat absürttür” derim her zaman. Çünkü öyle, hayat absürt. İster inanın ister inanmayın. Seni kendini bilmez, tuzu kuru, sırtı pek, karnı tok diyebilirsiniz, herkes dilediğini demekte özgür, bakınız Serdar Ortaç’a binlerce dansöz var diye şarkısı var. Ne diyordum, gene döndürdüm dolaştırdım lafı uzattım. Bu haftaki yazımın konusu hayatın absürtlüğü, hayattaki tercihler sevgili okuyucum. Neden böyle konuyu özetliyorsun diye soracak olursanız, kendimi TV programı sunucusu gibi hissediyorum, çok heyecanlı oluyor. Neyse kaldığım yerden devam edeyim, istirham ederim lafım kesilmesin, parlak zihnim sürekli bölünüp duruyor zaten.
Hayat absürt canlarım. Bunu ben demiyorum. Albert diyor, Albert Camus. Ben de onu destekliyorum, görüşünün yanında arkasında sağında solunda duruyor ve çılgıncasına bu cümleyi her defa yineliyorum. Hayat absürttür. Ve yine diyorum ki hayatımız tercih robotu gibidir. Mesela benim zamanımda ilkokul 4. Sınıfta Anadolu Lisesi ve Özel Okul Sınavı vardı. Bebeyken tamam çok da bebe değil ama yine de yaş en fazla 10’ken yarış atı misali koşturup dururduk etrafta.
Halbuki kuzu gibi otlamak da bir tercihti. Ben kuzu gibi otlayanlardan olmak istedim, asiliğim o yaştan başlamış ki girmem arkadaş ben sınava, giderim ortaokula, liseye normal normal demiştim. Sonra eve matematik dersine gelen öğretmen ne yapıp ne ettiyse sınava girmeyi kabul etmiştim. O sınavdan sonra ilk kez tercihle karşılaşmıştım. Hatırlıyorum herkes önlerinde sayfalarca listeler tercih yapıyordu, ben baktım buldum aha bu olsun iyiye benziyor dedim, evdekiler aferin çocuğum dedi, tercihi yaptığım okula girip orta ve liseyi bitirdim. Sonra üniversite geldi, onda da ilk tercihime girdim. Ben diyeyim dokuz can, dört ayak şansı, sen de eşek şansı. Bilemiyorum ama pek tercihlerimde zorlanmadım ki ben kararsızların kraliçesi çat diye yapmıştım tercihlerimi, belki de ne istediğimi biliyordum da ondan.
Şimdi baktım da koca koca paragraflar yazmışım. Kendime aferini yapıştırdım, akşama da annemden madalya takmasını isteyeceğim. Neyse, hayatın tercih robotu olduğunu geçen gün hatırladım tekrardan Facebook denen zat-ı muhtereme bakarken. Baktım ki arkadaşlarımın çoğu evlenmiş, barklanmış, kimilerinin kucaklarında kimilerinin göbeklerinde bebeler. Soruyorlar bana nasıl gidiyor, diyorum iş güç sonra köşe, sonra yaza doğru belgesel, belki bir uzun metrajda editörlük filan, oo beybi iş güç hayat, yalnızlık mı diyor. Kendini işe mi verdin İdil diyorum, iki dakika geçmeden cevap geliyor sağ lobumdan. Kendini işe vermiş olsaydın, isyan günlerinde gerçek aşkı yaşamazdın diyor, tabi size bunlardan hiç bahsetmediğim aklıma geliyor sonra. Hayatınla ilgili pek bir şey anlatmıyorsun ki diyor detone iç sesim. Bahsetmedim çünkü hayat bir tercih meselesi. Hayatı ciddiye almayan biriyim ben. Anlatıp ne yapacağım ki? İşte o an canım Camus’den bir söz daha geliyor buraya – pek aforizmalı yazı oldu yahu, pek entel süslü böyle ay çok şirin – hayat bir şey değildir, itinayla yaşayınız. Öyle valla diyorum, hayat bir şey değil, yaşa gitsin.
Hayat tercih robotu misali. Ya onu seçiyorsun ya diğerini, sonuçta hepsi bir yere, bir yola çıkıyor. Benim yolum bu, yazmak, karalamak, okumak, izlemek, konuşmak, anlatmak, en çok da gülmek. Feriha’nın yolu başka olabilir, karışamam. Kendi hayatı, kendi tercihi sonuçta. Hadi bırak sen de, senden adam olmaz diyenler, çok tatlısınız canlarım ayrıca inşallah canım ya.
YORUMLAR