Cahide Sonku'nun son aşkı...

Uzun bir süredir güneş altında kalmaktan canlılığını yitirmiş ve ağır bir koku yaymaya başlamış olan balıklara baktı. Arabanın altındaki kapalı göze yerleştirdiği kovadan biraz su alıp, balıkların üzerine serpmeyi düşündü bir an. Sonra vazgeçti. Yorulduğuna değmeyecekti. Bu balıkları hiçbir şey canlandıramazdı artık.


Balıkları sulamaktan vazgeçti ama bir başka şey için yine de arabanın altına eğildi. Kovanın hemen yanına yerleştirdiği şişeyi el yordamıyla buldu. Çekti aldı. ‘Yetmişlik’ rakı şişesini ağzına dayadı ve içti. Musluk suyu doldurduğu başka bir şişeden birkaç yudum aldı. Tirfillenmiş ceketinin ceplerinden çıkardığı iki üç bayat leblebiyi ağzına attı.


Eskimiş gazetelerden yaptığı kesekağıtlarından birine biraz balık doldurdu. Sağa sola yalpalayarak arabayı itmeye başladı. İnsanların kendisine gülümseyerek bakmalarına, merhaba demelerine, el sıkışmak istemelerine hiç aldırmayarak, arabayı itmeyi sürdürdü. Birkaç kez tökezledi. Araba elinden kaçtı. Balıklar yerlere düştü. Umursamadı. Eve gitmek istiyordu. Sadece eve gitmek ve ‘o’nu görmek istiyordu.


Biçimsiz apartmanların arasından geçti. Bakkaldan, en ucuzundan iki tane ‘binlik’ şarap ile beş paket de ‘Birinci’ sigarası aldı.


Mahalleye geldi. Bahçesinde tek bir mürdüm eriği ağacı bulunan, yıkıldı yıkılacak gecekondunun kapısını itip içeriye girdi. Balıklar ile şarap şişelerini mutfak olarak kullandıkları aralığa bıraktı.


Mutfaktan çıktı. Küf kokan odanın köşesindeki somyada kıvrılıp kalmış kadına yaklaştı. Ondan yükselen alkol kokusunu duydu. Hüzünlendi. Ellerini kadının saçlarında gezdirdi. Vaktiyle ‘güneşin tekmil ışıklarını üzerinde gezdiren’ bu saçlar, şimdi kirden, bakımsızlıktan tarazlanmış, keçe gibi olmuştu.


Yanına uzanıp, bir süre kadını seyretti. Bir zamanlar ‘ülkenin en güzeli’ diye anılan bu kadından geriye kalan çöküntüyü seyretti. ‘Kızıl saçlı ilahe’nin çoğu dökülmüş, bembeyaz olmuş saçlarını, kirli sarı bir renk almış yüzünü, bir deri bir kemik kalmış vücudunu seyretti.


Eğildi. İncitmemeye çalışarak kadının başını yavaşça kaldırıp, yüzüne yaklaştırdı. Sonra onu alnından öptü. Ağır ter ve alkol kokusunu içine çekti. Daldı gitti. “Başımı rakı değil döndüren / Bu öğle sıcağında / Ekmek kokusundan da güzel / Alnının ter kokusu” diye mırıldandı.


Akşam olurken kalktı. Kapıyı açtı ve mürdüm eriği ağacına bakarak bağırdı. “Bütün şehir şahittir / Bu kadını sevdiğime”. Döndü. Kadının yanına yattı. Ona sıkı sıkı sarıldı.


Şair Cahit Irgat ile sinema sanatçısı Cahide Sonku, sabahın, sabahların, yarın ve yarınların kendilerine getireceği yeni acıları, yoksullukları, tükenişleri artık hiç umursamadan, alkolün yanıltıcı kıvılcımlarının yer yer aydınlattığı karanlık bir geceye daha yuvarlandılar…


Tiyatro, sinema sanatçısı ama her şeyden önce güçlü bir şair olan Cahit Irgat, kadınları sevdi. Aşkı sevdi, sevmeyi sevdi, insanları sevdi. Sonku’dan önce yazar ve çevirmen Mina Urgan’la evlendi. Evlilikleri yürümedi. Ayrıldılar. Ayrılık, iflah olmaz bir kırılgan olan Cahit Irgat’ı kötü etkiledi. Herkese, her şeye küstü. Alkole sarıldı.


Cahit Irgat için yolun sonu böylece görünmeye başladı. İş bulamıyordu artık ve parası da çoktan tükenmişti. Tam o günlerde yolları Cahide Sonku ile kesişti. Bir zamanlar sinema ve tiyatronun ulaşılmaz yıldızı olan, kendisinden “saçlarında güneşin kızıl ışıklarını, yüzünde Afrodit’in güzelliğini gezdiren kadın” diye bahsedilen Cahide Sonku da hızla dibe doğru yuvarlanıyordu. Alkolikti. Beş parasızdı. Çoğu kez meyhanelerde ya da düpedüz sokaklarda yatıyordu.


İki ‘tutunamayan’ birbirlerine tutunmayı denediler. Cahitler Tiyatrosu’nu kurdular ve turneye çıktılar. Umutluydular. Olmadı.


İstanbul’a döndüler. Bir gecekondu mahallesinde tek odalı bir ev tuttular. Bir zamanların ünlü sinema ve tiyatro sanatçısı Cahit Irgat, sevdiği kadına bir şeyler alabilmek için balık sattı. Kumkapı’dan “veresiye” aldığı balıkları, ödünç bir el arabasına doldurarak Mecidiyeköy’e çıktı. Tarihi filmlerden tanıdıkları Cahit Irgat’ı balık satarken gören İstanbullular, bunun bir film çekimi olduğunu sanıp, meydanı doldurdular. Ona el salladılar. Tokalaşmak istediler.


Cahit ile Cahide bir süre sonra ayrıldılar ve kendi karanlık kaderlerine doğru yürüdüler. Cahide Sonku meyhanelerde, metruk binalarda, apartman kapılarında ve tekinsiz sokaklarda kaybolup gitti.


Cahit Irgat, Sirkeci’de köhne bir otele yerleşti. 5 Haziran 1971’de ömür defterini noktaladı.


Geriye, onun “saçlarında güneşin kızıl ışıklarını, yüzünde Afrodit’in güzelliğini gezdiren bir kadına” nasıl aşık olduğuna şahit, koskoca bir şehir kaldı…



































YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.