Yeniden sevmek…

İç sesim, vicdanım gibi, arka fondan tekrar ediyor: “Mor Pencere yazını son geceye bırakma…” Olmuyor, beceremiyorum işte derken, bu hafta tamamen kilitlendim.


Ne yazacağını bilmek ama aynı anda ne yazacağını bilememek garip bir denklem…


Hayatımızın gündemi öylesine karmaşık, yoğun, can acıtıcı ve hızlı ki, hangi konu/olay üzerinde ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi bilemeden, bir hafta geçiyor. Ve ben, dilimde binlerce kelime varken, öylece susuyorum. Ne söylemek istediğim bilmediğimden değil de, hangi konudan başlayacağımı bilemediğim için…


“Seç-beğen-al-yaz-hepsi birbirinden kötü” konu başlıklarından hiç birini yazmak gelmiyor içimden işte! Çığlıklarımı kelimelerin ardına saklamak veya satır aralarında saklambaç oynamak gerekmesin istiyorum. Umutlarımı yaşatabilmek derin derin nefes almaya zorluyorum kendimi.


İçinde “biber gazı, tazyikli su, polis, savaş, ölüm, bomba, ayrımcılık, ötekileştirme, adaletsizlik, nefret, holiganlık, cinayet, insan sevgisizlik...” gibi kelimeler de geçmeyen bir yazı yazmak istiyorum işte! Şu günlerde tahammül sınırımı zorlayan “kelime” sayısı giderek artıyor, bazen gerçekten ne duymak, ne okumak, ne de görmek istiyorum olup bitenleri!


Ve hayatımda ilk defa, çok üzülerek, hatta içim kırılarak, “gitmek mi zor/kalmak mı zor?” diye düşünürken buluyorum kendimi. Kendimden önce, oğlumun geleceğini düşünmek zorunda olmanın ağır sorumluluğunu altında eziliyorum artık…


Oysa ben ülkemi ve içinde yaşadığım toplumu yeniden sevmek istiyorum, korkmak değil. Mümkün mü bilmiyorum, ama bir şeyler yapmazsak gelecek günlerde bizi ve çocuklarımızı nelerin beklediğini düşünmeden de edemiyorum… Kaygılarım, artık çoğu gün, hayallerimi zedeliyor.


Can arkadaşım, nefesimin öğretmeni Banu Conker , “İyi düşün, iyi olsun” der böyle günlerde. Deniyorum tabii, biliyorum, hepimiz deniyoruz! O yüzden de, bugün Mor Pencere’mde bana umut veren “iyi bir şey” anlatmak istiyorum…


*

Bence kadınlar dünyaya yaratmak ve anlatmak için gelirler…


Kendimizi, isteklerimizi, arzularımızı, hayallerimiz, yaşadıklarımızı, duygularımızı paylaşarak yaşamı bütünlemek isteriz…


Hele de işin içinde aşk varsa, sevgi varsa, o paylaşım çoğalır, yaşam iyi ya da kötü hatırlanacak anlardan ibaret kalır.


“İmza:Kızın” ekibinden Banu Özkan Tozluyurt’un yayına hazırladığı “İmza:Karın”, işte bu yaşam anılarımızı anlatıyor… Basın bültenimizden alıntıyla, “Farklı sosyo-kültürel yapılardan, farklı yetiştirilme biçimlerinden, farklı duygusal temalardan gelen 128 kadının hayatlarında iz bırakmış, bırakan, bırakacak erkeklere yazdığı mektuplardan oluşan İmza: Karın, kadınların hayatı paylaştıkları erkeklerden neler beklediğini farklı yönlerden gün ışığına çıkaran bir kitap. Yaşı, mesleği, kocası kim olursa olsun, kadın her yerde kadın ve kadın olmanın özü ile kadınların beklentileri aslında birbirlerinden çok da farklı değil.”




“İmza:Karın” kitabının 128 kadın yazarından biri olmaktan gurur duyuyorum!



‘Hayatımın fotograf ustasına’ yazdığım mektubum, bana yeniden sevmeyi öğretene bir teşekkür. 14 yıllık hikâyemizin; idolüm, örneğim, tanımak istediğim, hatta can arkadaşım olan kadınların yazıları ile aynı kitapta yer almasından büyük keyif alıyorum! Bu imkânı bana sağlayan sevgili Banu’ya emekleri için ne kadar teşekkür etsem az!


Geçtiğimiz Salı akşamı, 14 Mayıs’ta, kuş bakışı bir manzarada, kitapta yazıları, şiirleri, mektupları olan kadın dostlarla sohbet ederken, istediğimiz zaman, dağları devirecek kadar büyük bir güçle hayatla başa çıkabildiğimizi düşündüm.


128 kadının enerjisi, kitaptaki her yazı, her satır, bana şu karmaşık günlerde güzel bir umut veriyor. Kadın gözünden yaşamın detaylarını, “İmza: Karın”da kadınların, annelerin yaşamın içinde bazen çocukları ve aşkları için kendilerini nasıl geri plana attıklarına, kendi hayatlarından nasıl vazgeçtiklerine şahitlik edebilir, umut, sevgi ve aşk dolu yaşam öykülerinde kendinizi bulabilirsiniz. Kitabın telif geliri, kadınların huzurlu, mutlu ve kendilerini ifade edebilen bireyler olması için faaliyet gösteren Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu Derneği STET için bağışlanacak.


Benim kitaptaki mektubum, Edip Cansever Usta’mın “Diyorum, bir şeye karşı koymaktır günümüzde aşk / Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.” dizeleriyle başlıyor…

Aşk için, sevgi için çaba harcayan, çocukları için iyi bir gelecek isteyen, insanca yaşamaya her ne olursa olsun devam etmeye çalışan, çalışıp üreterek zorluklara karşı koyan herkesin hayatına bahar gelsin, biraz…


Yüzümü güneşe dönüyorum… Israrla, umut etmekten vazgeçmemeye çalışıyorum. Biliyorum, biraz bahar sıcaklığına ihtiyacı var kalplerimizin, ruhlarımızın…


Biraz sakinliğe ve huzura…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.