Koyu kurşuni gri dumanın acısıyla...

Bugün bu penceredeki en kısa yazımı yazacağım, çünkü zaten olanları anlatmak için çok fazla söze ihtiyaç yok...





Sadece gözünü açıp olup bitenlere bakmak yeter vicdanı olan insana!


Size 4 gündür Gezi Parkı'nda ağaçlarımızı, parkımızı, yaşam alanımızı veya başka bir deyişle nefes alma hakkımızı nasıl koruduğumuzu anlatacaktım oysa.






Biber gazı ve polis şiddeti tehdidine rağmen, zorbalığa boyun eğmeden nasıl binlerce insan toplanıp her dilden türküler söylediğimizi, nasıl dip dibe halaylar çektiğimizi, suyumuzu, sandviçlerimizi paylaştığımızı yazacaktım!





Sanatçıların, sivil toplum örgütü temsilcilerinin, yaşlıların, üniversite öğrencilerinin, kendine ve mesleğine saygısı olan gazeteci dostların, gerçek milletvekillerimizin, küçücük çocuğunu alıp da parkını korumaya gelen anne babaların, 'biz de kalıp size destek olalım!'diyen turistlerin hikâyesini büyük bir keyifle, içlerinde yerimi almaktan duyduğum gururla aktaracaktım…





Oğlum için, diğer anne dostlarımla birlikte dün nasıl ağaçlarımıza sarıldığımızı anlatacaktım!






Dün sabah şafak vakti yaşanan biber gazı şiddetinden sonra, hukuk dışı bir biçimde bir çırpıda kazılıp yok edilmeye çalışılan Gezi Parkı'nı korumak için yeniden çoğalarak toplanan biz binlerce kişi, bu ülkede haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme, baskıya ve 'biz karar verdik, yıkacağız' diktasına karşı, tek tip insan yaratmak isteyen yobaz zihniyete karşı, kardeşliği, bir olmayı, kendi ülkemizde kendi şehrimizde nasıl yaşamak istediğimizi göstermek istedik sadece...





Oysa bu sabah yine şafak vakti saldırdılar... Kendi ülkemizde istenmeyen kişiler, muhalif eylemciler biziz artık... Çocuk yaşlı genç sanatçı milletvekili vatandaş...




Hiç bir tanım fark etmiyor işte can yakan, hatta can alan o gaz bombalarına, bizlere nefretle bakan polisin sıktığı kimyasal dolu suya maruz kalmak için...





Dikte edilene karşı çıkmak, adalet istemek, demokrasinin gerçek anlamını yaşamak istemek yeterli!





Neden yaşıyoruz bunları?! Ağaçlarımız kesilmesin, parkımızın yerinde bu


şehirdeki 93 adet AVM’ ye bir tane daha eklenmesin, rant hırsı hayatımızı kaplamasın dediğimiz için! Sadece o ağaçlar için değil, Reyhanlı için, Roboski için, tacize uğrayan çocuklarımız için, öldürülen kadınlar için, eğitim hakkı elinden alınan engelliler için, hakları gasp edilen işçiler ve emekçiler için sesimizi yükselttik, sonunda ise devlet eliyle terör nedir, yaşayarak gördük!





Artık sözün bittiği, sokağa çıkıp ayağa kalmak gereken gündeyiz...





Artık boş konuşmak değil, yaşam hakkımızı savunmak için harekete geçmek zamanındayız. Eğer susarsak, yarın çocuklarımızın istediğimiz gibi insanca, özgürce yaşayacağı bir ülkemiz kalmayabilir!





Bugün bu Pencere, Mor değil artık, kurşuni gri kesif biber gazı bulutları ile kaplı...





Ve o bulutları dağıtıp yeniden güneşi görebilmek için cesaretle mücadele edecek olanlar, yani malum söylemle 'muhalif, marjinal, radikal, çatışmacı, eylemci, gösterici olanlar' var ya hani, işte bu satırların yazarı ben, onlardan sadece biriyim!





Ve eğer bunu yapmazsam, hem kendime olan insani saygımı yitireceğim, hem de gözleri ışık ışık bakan oğlumun yüzüne gönül rahatlığı ile bakabilme huzurumu!








Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür


Ve bir orman gibi kardeşçesine


Bu hasret bizim!


Nazım Hikmet

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.